‘Estetik’ istiyorlar çünkü yüz nakli yaptıracaklar!

Haberin Devamı

Ne güzeldi bizim gazetenin dünkü manşeti:

“Uzlaştılar!”

Uzlaştığı söylenenler; AKP, CHP, MHP ve BDP...

Bugüne kadar hiçbir konuda uzlaşamayan bu dört parti hangi konuda uzlazmış?

Türkiye‘ye ilkel bir demokrasiyi reva gören Seçim ve Siyasi Partiler yasalarını değiştirmek için mi?

Anayasa konusunda mı?

Terörün çözümü hakkında mı?

Yoksulluğa karşı izlenecek politikalarda mı?

İşsizliği önleyecek yasalarda mı?

Kadına şiddete karşı alınması gereken önlemlerde mi?

Arap saçına dönen dış politikada mı?

Hayır; hiçbirinde değil.

Anlaştıkları konu; kendilerine ve yakınlarına estetik hakkı!

Haberi okumayanlar için hatırlatayım:

Tüm milletvekillerine ayrıcalıklar getiren bir yasa teklifi hazırlanmış ve bu teklife bütün partiler imza atmış!

Buna göre milletvekillerinin araçları trafikte geçiş üstünlüğüne sahip olacakmış.

Ayrıca eski ve yeni tüm milletvekilleri ile eşleri ve 25 yaşına kadar okuyan çocukları süresiz diplomatik pasaport alma hakkına kavuşacakmış... Bu sayede hiçbiri vize problemi ile karşılaşmayacakmış...

Ayrıca hepsinin “estetik” dâhil her türlü sağlık harcaması Meclis bütçesinden karşılanacakmış...

Tüm kamu ve sosyal tesislerden yararlanabileceklermiş...

Ve “temsil” harcamalarını da Meclis üstlenecekmiş!

Vatandaş ne diyor?

Haberi okuyan okurlar, geçmiş bilgisayarın karşısına ve duygularını yazmış... Bakın ne diyorlar:

“Estetik harcamalarını da Meclis’e yüklemişler; doğru yapmışlar! Çünkü hepsinin ‘yüz nakli’ne ihtiyacı var!”

“Yazıklar olsun hepinize...”

“Kişisel çıkar için hemen birleşiyorlar.”

“Allah hepsini bildiği gibi yapsın.”

“Biz de uzlaşma masasından kalksınlar diyorduk... Bu masadan kalkılır mı?”

“Biz bir dişimizi yapıştırmak için günlerce dişimiz elimizde dolaşıyoruz; kendilerine gelince estetik hakkı çıkarıyorlar.”

“Müslümanım diyen milletvekillerine hakkımı helal etmiyorum.”

“Zehir zıkkım olsun.”

“Bir de ‘ölünce altın tabutta gömülme kanunu’ çıkarsalar tam olacak!”

Vatandaş demiş denilecekleri... Ben daha ne söyleyeyim ki?

Uyan... (55)

Rektör Fatih Hilmioğlu, ağır hasta ancak bir türlü tahliye edilmiyor! O tahliye edilmediği için ölümcül hastalığı olan Emekli Üsteğmen, Avukat Serdar Öztürk de tedaviyi reddediyor.

Tutuklu hastalara yapılan haksızlıklar konusunda düşüncelerimizi devleti yönetenlere yazmaya devam ediyoruz.

Bugün protokol listesinin en başına dönüyoruz ve sıra yeniden TBMM Başkanı Cemil Çiçek’te...

Faks: (0312) 420 51 65

E-posta: cemil.cicek@tbmm.gov.tr



GÜNÜN SORUSU

Mustafa Sarıgül, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı konusunda CHP‘den beklediği teklifin gelmemesinden olsa gerek, “partileşme” konusunu yeniden gündeme getirdi. Üstelik bu sefer hedefi daha da büyüterek, “DSP, CHP, TDH hepsini, hepsini birleştirmemiz lazım” dedi... Sorum kendisine:

Sevgili Sarıgül; bu kararsızlığının artık kabak tadı verdiğini görmüyor musun?



Sorgulama-pazarlık!

İktidar “barış süreci” adını verdiği pazarlıkları kamuoyuna anlatabilmek için, “Devlet her dönem terör örgütüyle görüşmeler yapmıştır” savına sığınıyor.

Bunun için de “1999’da da bu görüşmeler yapılmış ve terör örgütü şimdiki gibi çekilme kararı almıştı. O zaman ne karşılığında çekiliyorlar diye sorulmuş muydu?” diyorlar.

Oysa 1999 ile şimdiki durum çok farklı. O dönemde görev yapmış komutanlardan biriyle yaptığım sohbet aklıma geldi.

Komutan şöyle demişti; “Evet PKK lideri ile İmralı adasında görüşmeler yapıldı, ama o sorgulamaydı, o teröristle hiçbir konuda pazarlık yapılmadı.”

1999’da terör lideri Abdullah Öcalan yakalandığında örgüt büyük darbe yemişti. Moraller bozulmuş ve yolun sonuna gelindiği anlayışı örgüte hâkim olmuştu. Dönemin istihbarat birimleri başta Genelkurmay olmak üzere İmralı’da Abdullah Öcalan’ı sürekli soruya alıyor ve örgütün bilinen bilinmeyen tüm sırlarını çözmeye çalışıyorlardı.

Öcalan’la “çekilme pazarlığı” değil “silah bırakma ve teslim olma” dayatması yapılıyordu. Sonunda artık çare kalmadığını gören Öcalan örgütüne “Silahları bırakın, ya teslim olun ya da gidin” çağrısı yapmak zorunda kalmıştı.

Peki; bunun karşılığında Öcalan’a bir şey verildi mi?

Verilmedi. Ama idam cezası kaldırıldı. Aslında Avrupa Birliği Uyum Yasaları gereği idam zaten kalkacaktı ama bunun kabulü Apo’nun idamından sonraya bırakılabilirdi. O da yararlansın diye infaz bekletildi.

Sonuçta; 1999’da Öcalan büyük baskı altındaydı ve devletin taleplerini yerine getiriyordu. Böylelikle örgüt çökme noktasına getirilmişti.

Şimdi ise Öcalan “çok güçlü” ve “baskı yapma sırası” onda...

Bu nedenle “eskiden de görüşülüyordu” sözleri aslında kafa karıştırma çabasından başka bir şey değildir.

DİĞER YENİ YAZILAR