Ben bu büyük çelişkiyi ‘mezara kadar’ sorarım!

Haberin Devamı

Takvimler 4 Mayıs 2007’yi gösteriyordu. Başbakan Erdoğan ile dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt, Dolmabahçe’de bir araya geldi ve iki saati geçen bir görüşme yaptı.

Baş başa gerçekleştirilen bu görüşme çok ilginçti: Çünkü Büyükanıt, bu tarihten sadece iki hafta önce, yani 27 Nisan 2007 gecesi iktidara, bizzat kendisinin kaleme aldığı bir “e-muhtıra” vermişti.

İkili, o ‘e-muhtıra’dan sonra ilk kez bir araya geliyordu; doğal olarak kamuoyu da bu uzun görüşmede konuşulanları merak ediyordu...

Ancak ilginç bir gelişme oldu, görüşmeden sonra tek satırlık bir açıklama bile yapılmadı.

Böyle olunca da içeriği gizlenen o görüşmeye dair bir sürü “komplo senaryosu” geliştirilmeye başlandı.

Her kafadan ayrı bir ses çıkıyordu.

Bunun üzerine köşemde bir kampanya başlattım ve neredeyse iki aydan fazla bir süre, hem de her gün Büyükanıt’a çağrıda bulunarak, Başbakan’la neler konuştuklarını sordum.

Ne yaptıysam; Büyükanıt’ı konuşturmayı başaramadım ama Başbakan dayanamadı ve görüşmeden bir ay kadar sonra aynen şunları söyledi:

“Genelkurmay Başkanı ile Dolmabahçe’de yaptığımız görüşmede konuştuklarımız benimle mezara gidecek... İnanıyorum ki Sayın Büyükanıt da böyle düşünüyordur... Ama Sayın Büyükanıt açıklamaya kalkarsa o zaman ben de yaptığımız görüşmeyle ilgili şeyleri açıklarım...”

***


Başbakan, TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu’nun kendisine yönelttiği 50 soruya önceki gün 29 sayfalık yanıt vermiş ve meşhur ‘Dolmabahçe Görüşmesi’ hakkında aynen şunları söylemiş:

“Dolmabahçe Görüşmesi olarak adlandırılan, dönemin Genelkurmay Başkanı ile yaptığımız görüşme konusundaki spekülasyonlar abartılı, haksız ve gerçek dışıdır. Bu görüşme haftalık, olağan ve sıradan bir görüşmedir.”

***


Başbakan’ın 2007’nin haziran ayında söylediği sözleri yukarıda aynen yazdım. Lütfen son açıklamasıyla karşılaştırın:

Madem o görüşme sıradandı, o zaman neden 2007’de “konuşulanların kendisiyle mezara” gideceğini söyledi?

Madem “olağan”dı; neden “Sayın Büyükanıt açıklamaya kalkarsa o zaman ben de yaptığımız görüşmeyle ilgili şeyleri açıklarım” diye sopa göstermeye gerek duydu?

***


Kısacası, Başbakan’ın ‘Dolmabahçe Görüşmesi’yle ilgili olarak Meclis Araştırma Komisyonu’na verdiği yanıt, çözülmesine yaramadığı gibi bulmacayı daha da karmaşık bir hâle getirdi.

Şimdi Başbakan’a düşen görev, kendi çelişkisini sorgulamak ve beş yıldır kamuoyunu meşgul eden bu görüşme hakkındaki söylentilere son noktayı koyacak açıklamayı yapmak...

Aksi halde ben de o görüşmede neler konuşulduğunu “mezara kadar” sormaya devam edeceğim!

*****


SEZEN!

Üç yıl önce PKK’lı militanların sınırda davulla zurnayla ve özel mahkemelerle karşılandığı günlerdi... Bir sabah, gazetelerdeki bir haberle neye uğradığımızı şaşırdık:

Sezen Aksu, Başbakan’ı telefonla aramış ve “Açılımınızı ailece canı gönülden destekliyoruz. Bu sürecin karşısında duranları iki cihanda da lekeli kabul ediyoruz” demişti!

Kaderin cilvesine bakın ki aynı Başbakan bugün, Sezen Aksu’nun can dostu olan ve bir süre önce kaybettiğimiz Meral Okay’ın dizisi Muhteşem Yüzyıl’ı yerden yere vuruyor...

Çok merak ediyorum; Sezen Aksu, Meral Okay’ın anısına sahip çıkıp, bu kez de MuhteşemYüzyıl için Başbakan’a telefon edebilecek mi?

*****


GÜNÜN SORUSU

Yaprak Dökümü adlı dizinin bitmesinden sonra işsiz kalan bir zamanların ünlü solcusu Halil Ergün, bir TV programına çıkmış ve son seçimlerde AKP’ye neden oy verdiğini anlatmış... Sorum kendisine:

Neden oy verdiğinizi bilemem ama bunu bir buçuk yıl sonra açıklamanızın nedeni, yandaş kanallarda bol paralı yeni bir dizi işi ayarlamak olabilir mi?

*****


Denetimsiz Türkiye!

Hatırlarsınız; Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, yüksek yargı kurumlarının başına eski arkadaşlarının atanmasını, “Kurban olduğum Allah verdikçe veriyor” diyerek sevinçle karşılamıştı.

O kurumlardan biri de Sayıştay...

Sayıştay’ın görevi devlet kurumlarını denetlemek... Bunun için her yıl raporlar hazırlar, Meclis’e gönderir... Meclis de bu raporlar üzerinden “denetim” görevini yapar...

Ancak Sayıştay, tarihimizde ilk kez 132 kuruma ait 2011 raporlarını yasal süre içinde Meclis’e göndermedi. Hukukçular ve bürokratlar bu durumu “Skandal” olarak yorumluyor.

Peki; neden göndermedi?

Çünkü hazırlayamamış!

Meclis, işte bu yüzden ikinci asli görevi olan “kamunun denetimi”ni yapamaz hâlde!

***


Kamu denetçiliği sisteminin AKP’nin düzenlemeleriyle kaldırılmasından sonra, Sayıştay, kamu kurumlarını denetleyebilecek tek kurum olarak kaldı.

Gelin görün ki o da bu görevini aksatıyor, yerine getirmiyor!

Ve Sayıştay Başkanı, topu o raporları hazırlaması gereken kurullara atarak sorumluluktan sıyrılmaya çalışıyor...

Aslında Sayıştay haklı:

Denetime falan ne gerek var ki canım?

Bırakınız öpsünler, bırakınız sevsinler!

DİĞER YENİ YAZILAR