Özal zehirlendi mi belli değil ama birilerinin bizi zehirlemeye çalıştığı kesin!

Haberin Devamı

Cemaate yakın bir gazete dün bomba bir haberle çıktı. Öyle bir haberdi ki bu; her şeyi bir anda unuttuk!

Habere göre bir süre önce mezarı açılan ve naaşı Adli Tıp Kurumu‘na götürülüp örnekler alındıktan sonra tekrar defnedilen Turgut Özal‘ın ölüm nedeniyle ilgili incelemeler tamamlanmış ve vücudunda yüksek miktarda ‘striknin kreatin’ maddesi bulunmuştu.

Diğer bir deyişle Özal, yıllardır iddia edildiği gibi birileri tarafından zehirlenmişti. Gazete, haberi toksikoloji ve Adli Tıp uzmanlarına dayandırıyordu...

Diğer bir deyişle, birileri Özal‘ın yiyeceğine ya da içeceğine fare ve köpekleri öldürmek için kullanılan zehirden karıştırmıştı!

***


Dedim ya bu haber bomba etkisi yarattı...

Herkes birbirine, “Cumhurbaşkanı bile zehirlenebiliyorsa, biz nasıl bir ülkede yaşıyoruz” diye sormaya başladı.

Çok kısa bir süre sonra, Adli Tıp Kurumu Başkanı Doç. Dr. Haluk İnce, hiç de alışık olmadığımız bir refleksle gazetecilerin karşısına geçti ve dedi ki:

“Henüz Turgut Özal’ın naaşı üzerinde yapılan incelemeler tamamlanmadı... Bu yüzden onun zehirlenerek öldürüldüğü yönündeki iddiaları doğrular herhangi bir raporumuz yok. Otopside bir takım bulgular bulundu ama bu bulguları rapor hâline getirmedik. Çünkü ‘Bu bulguların sonuçları şudur’ dediğimiz hiçbir sonuç yok. Gazetede çıkan haberde yer alan maddeyi (striknin kreatin) biz bulmadık... Söz konusu haber nasıl çıktı, bu konuda hiç bir fikrim yok.”

***


Peki; bu açıklama ne anlama geliyor?

Özal zehirlendi mi, zehirlenmedi mi?

Adli Tıp Kurumu Başkanı, “Bulgular var” diyor ama “Fare zehrini biz bulmadık” diye eklemeyi de ihmal etmiyor.

Onlar bulmadıysa, başka birilerinin bulmuş olması mümkün mü? Yani otopsi çalışmalarının başka bir kurum tarafından da eş zamanlı olarak yapılıyor olması söz konusu mu?

Bunu da bilmiyoruz...

***


Ortada bu kadar “bilinmezlik” varken, cemaate yakınlığıyla bilinen bir gazete, toplumu böylesine derinden sarsabilecek, büyük tepkilere neden olabilecek bir haberi “hangi amaçla” yayınlıyor?

Eğer, “Habercilik kaygısıyla” diyorsanız, geçiniz...

Çünkü ortada henüz bir “haber” falan yok...

Ve bir soru daha:

O bilgileri hangi toksikoloji ya da Adli Tıp uzmanları, ne amaçla sızdırmış olabilir?

Bu sorunun yanıtı ise belli:

Gündemi karartmak... Cumhuriyet Bayramı‘nda meydana gelen olayları, cezaevlerindeki açlık grevlerini, Güneydoğu‘da tüm hızıyla süren alçakça saldırıları gündemden düşürmek için!

***


Kısacası; Özal‘ın zehirlenip zehirlenmediği belli değil...

Belli olan tek şey, birilerinin “gazetecilik” mesleğini alet ederek toplumu zehirlemeye çalıştığı!

Bize düşen görev, bu “zehirli tuzaklar”a karşı uyanık olmak ve kirli ellerin oyunlarını boşa çıkarmak...

Umarım başarırız!

*****


VEFA!

Dün yine “iyi” bir adamı toprağa verdik... Milliyet‘in eski Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Eren Güvener de dünya değiştirdi!

Hayatı mahkeme koridorlarında geçti. Çünkü bir gazetecinin asla yapmaması gereken bir işi, yani “sorumlu müdürlüğü” üstlenmişti.

Kendisiyle hiçbir ilişkisi olmayan haberler ya da yorumlar için, Kurum adına binlerce kez yargılandı, yüzlerce kez mahkûm oldu.

Ve ne acıdır ki; Eren Güvener‘in “uğruna hüküm giydiği” meslektaşlarının önemli bir bölümü dün vefa gösterip, onu son yolculuğuna uğurlamaya bile gelmedi. Gerçi bu duruma alışıktı Eren Ağabey; “onlar”ın haberleri ya da yazıları için açılan davalara da tek başına giderdi zamanında!

Rahat uyu ağabey; 23 yaşında toprağa verdiğin oğlun ve acısına dayanamadığın eşinle bari orada mutlu ol...

Kızın, artık bizim de kızımızdır...

Aklın burada kalmasın!

*****


GÜNÜN SORUSU

Önceki akşam Genel Kurul‘da yapılan bir yasa oylaması sırasında Meclis‘te bulunmayan bazı AKP‘li vekillerin yerine oy kullanıldığı ortaya çıktı. Sorum Meclis Başkanı‘na:

Sahtekârları bulacak mısınız? Bulursanız ne gibi bir ceza vereceksiniz?

*****


İşte bu olmadı Ali Bey!

Son yıllarda yıldızı hızla parlayan müteahhit Ali Ağaoğlu, televizyonlarda dakika başı ekrana gelen reklamlardan öğrendiğimiz kadarıyla yeni bir inşaat projesine start vermiş...

Kendisi hangi okul mezunu bilmiyorum ama bu reklam filmlerinde koskoca mimarların binbir zahmetle çizdiği projeleri, “Bu olmamış, bu da olmamış” diye elinin tersiyle bir kenara itiyor...

Reklam filminin sonunda da onu Fatih Ormanı‘nda keyifle at sürerken görüyoruz... Böylece, “Orman içinde” dediği yeni projesini, Fatih Ormanı‘nda yapacağını düşünüyoruz.

Meğer reklamın yarattığı bu “algı” doğru değilmiş...

Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın dün yaptığı açıklamaya göre, Fatih Ormanı‘nın bir metrekaresi bile bir konut projesine tahsis edilmemiş... Proje ormanlık alanın sınırı dışında kalan bir alanda yapılacakmış.

Yani; bu olmadı Ali Bey...

Projenin tanıtım filminin Fatih Ormanı‘nda çekilmesi için de Bakanlık‘tan izin alınmamış...

Bu da olmadı Ali Bey...

Şirketin web sitesinde, proje alanının kuzeyden Fatih Ormanı’na komşu olduğu ve ormanın kullanım haklarının grubun elinde bulundurulduğu ifade ediliyormuş ki; bu da gerçeği yansıtmıyormuş...

İşte bu hiç olmadı Ali Bey...

Umarım reklam filminde bindiğiniz o beyaz at bir an önce ormanlık araziden çıkar da İstanbul‘da kalan üç beş ağaç da sizin “Yaptım, oldu” inatlaşmanıza kurban gitmez!

DİĞER YENİ YAZILAR