Yalan ve gerçek!

Haberin Devamı

Bugün “bayram...”24 Temmuz, sansürün (sözüm ona) kaldırılışının yıldönümü... Gazetecilik örgütleri bugün yine saraylarda, beş yıldızlı otellerde gösterişli davetler verecek...

Bu davetlere devlet ve siyaset adamları katılacak...

Katılamayanlar mesaj gönderip, “Gazeteciler Bayramı”nı kutlayacak!

***


Yalan hepsi; koca bir yalan!

Sansürün adı kalktı bu ülkede, kendisi ise bir türlü ölmek bilmeyen bir ruh gibi dolaşıyor üzerimizde...

Evet; artık gazeteler gece yarısı baskına uğratılıp bazı haberler, köşe yazıları kalıplardan çıkarılmıyor...

Ama çok daha beteri yaşanıyor:

“Açık sansür”, biraz da çağın etkisiyle; gizli ya da otosansüre dönüştü!

Baskı grupları, siyasi iktidarlar; hangi haberlere ya da yorumlara sıcak bakmadıklarını açık açık söylüyorlar...

Buna uymayanın vay haline!

Yüze yakın gazeteci tutuklu...

Binlerce gazeteci hakkında ceza veya tazminat davaları açılmış durumda...

Sadece Yargıtay’da onanmayı bekleyen “yüzlerce basın davası” bulunuyor...

Hepsini bırakın, 17 yaşındaki çocuk Facebook’ta yazdığı kısa bir nottan dolayı mahkûm ediliyor.

Güya düşünce özgürlüğü var bu ülkede; ifade ve basın örgürlüğü var...

***


Dedim ya; hepsi koca bir palavra...

Bu gece su dolu (Ramazan’dayız ya) kadehler; basın özgürlüğü şerefine havaya kaldırılacak; devlet büyükleri mesajlar yayınlayıp, basın özgürlüğünün önemini anlatan nutuklar atacak ama...

Sonuç ortada:

Gazeteci cezaevinde, gazeteci adliye koridorunda, gazeteci emniyette...

Gazeteci gelecek korkusuyla kör, sağır ve dilsiz...

Yaşananlara isyan eden ve burnunun dikine gidenler ise işsiz...

İşsiz olmayanlar; karın tokluğuna çalışıyor yıllardır tek kuruş zam yüzü görmeden...

***


Artık gazeteciye kızlarını vermiyor babalar, ev sahipleri dairelerini kiralamıyor...

Almak için yıllarını verdikleri sarı basın kartını bile cebinden çıkaramaz hâle getirildi meslek mensupları...

Emin olun; yazdığım şu üç-beş cümleyi bile çok görüp, “Bak çekinmeden, korkmadan ne güzel eleştiriyorsun, demek ki basın özgürlüğü varmış” diye dalgasını geçecek bazı tarikat ve iktidar yağcıları...

Oysa bir bilseler; ne büyük bedeller ödeniyor bu üç-beş satır için, ne çileler çekiliyor...

Ne hendekler aşılıyor, ne uçurumlardan düşülüyor; bir bilseler...

***


Bir gazeteci ailesiyiz biz...

Ve bugün yine 24 Temmuz!

Ben bugün yine “bayram” yapacağım ve yine çok mutlu olacağım ama...

Sözüm ona sansür kaldırıldığı için falan değil... Çünkü bu, koca bir yalan...

Kaderine bakın ki; anası babası gazeteci bir çocuk olarak, bugün dünyaya geldi kızım; 24 yıl önce...

Gerçek olan tek şey varsa, o da bu!

Yoksa hiçbir anlamı olmazdı ki 24 Temmuz’un...

Meleğim, neşem, hayat suyum; 24 Temmuzları gerçek bayrama çeviren güzel kızım...

İyi ki varsın!

*****


BODRUM!

Yeni kitabım ‘Maraton’da Sona Doğru çıkalı bir buçuk ay oldu... Sıcaktı, hastalıktı, koşturmacaydı derken; “ilk imza” bugünlere kaldı.

Yarın (25 Temmuz Çarşamba) saat 21.00’den itibaren Barlar Sokağı Azmakbaşı Mevkii’ndeki İstiklal Kitabevi’nde olacağım.

Bodrum ve çevresinde tatilde olan ya da ikamet eden sevgili okurlarımla bir araya gelmekten büyük onur duyacağım.

*****


GÜNÜN SORUSU

ÖSYM son iki üç yıl içinde birçok skandala imza attı. Tamamına yakınında da hatalı olduğu ortaya çıktı. Şimdi de son LYS’de bazı puanlamaları hesaplamadığı, bu yüzden sınava giren 870 bin öğrencinin başarı sırasının değişeceği iddia ediliyor... ÖSYM yine kalıplaşmış aynı açıklamayı yapıyor: “Hatamız yok, sıralamalar aynen geçerli...” Sorum ÖSYM Başkanı’na:

Son kararınız mı?

*****


SEVDA’NIN KÖY İZLENİMLERİ (4)

Türkiye Gençlik Birliği üyesi üniversiteli Sevda Gül Tuncer’in bir grup arkadaşıyla birlikte kayısı toplayan köylülere yardım etmek için gittiği Malatya’daki izlenimlerine devam ediyoruz:

4. GÜN

Yine sabah 05.30’da kalktık. Sürekli bunu yazıyorum ama benim gibi alışık olmayanlar için çok acayip bir durum bu...

Bugün ben de köylüye yardım edecek ekibe katıldım. Yardım edeceğimiz bahçeye traktörle gittik. Hayatımda ilk defa traktöre bindim. Benim için bu yolculuğun lunaparklardaki oyuncaklardan bir farkı yok gibiydi. Traktörü süren ağabey bizim gülüşmelerimizi, şaşırmalarımızı şaşırarak izliyordu.

Bahçeye varır varmaz diğer ırgatlarla birlikte çalışmaya başladık. Önce çadır bezlerini ağacın altına serdik; hiçbir dal açıkta kalmayacak şekilde... Sonra dört arkadaş ağaca çıktı ve sallamaya başladı... Bir anda yağmur gibi kayısı yağmaya başladı. Ağaçta bir tane bile kayısı kalmayana kadar silkeledi arkadaşlar...

Biz de hemen çadırın üzerindeki kayısıları toplamaya koyulduk...

Bu işlem defalarca sürdü.

Öğle molası zamanı geldiğinde diğer ırgatlarla birlikte yemeğe oturduk.

Yaşları 10 ile 20 arasında değişen arkadaşlardı ırgatlar...

Bizim yaşımızdakiler en az 4-5 yıldır bu işi yapıyormuş... O köy senin, bu köy benim dolaşıyormuş... “Okul harçlığım için dershane param için geliyorum” buralara diyor bazıları...

Birisi de “Aslında benim paraya hiç ihtiyacım yok tatilimi değerlendirmek için geliyorum” dedi.

Kimisi mecburiyetten, kimisi çalışkanlığından, kimisi de benim gibi, köylülerin hâlini anlamak ve gözlemek için gelmiş...

Aynı sofrada yemeğimizi yedik ve akşama kadar çalışmaya devam ettik...

DEVAM EDECEK

DİĞER YENİ YAZILAR