Filiz Hanım’ın CD’si, Genelkurmay’ın kozmik odasından daha mı önemli?

Haberin Devamı


Hatırlarsınız; altmış küsur yazı yazmıştım ve Eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’a, 27 Nisan e-bildirisinden sadece bir hafta sonra, meşhur Dolmabahçe buluşmasında Başbakan’la iki buçuk saat boyunca neler konuştuklarını sormuştum.

Bu soruya verilecek yanıtı çok önemsiyordum; çünkü Başbakan bu görüşmeyle ilgili yaptığı açıklamada, “Konuştuklarımız benimle mezara gidecek. Ancak Büyükanıt açıklarsa, o zaman ben de şey ederim” diye üzeri örtülü bir mesaj göndermişti.

Ve ne ilginçtir ki; dönemin şahin Genelkurmay Başkanı, bu görüşmeden sonra süt dökmüş kediye dönmüştü...

***


Eski Kültür Bakanı ve Bir Gün Yazarı Fikri Sağlar da benim gibi olayın üzerine gitti ve o görüşmede Başbakan’ın, Büyükanıt’ın önüne bir dosya koyduğunu, bu dosyada da Yaşar Bey’in eşi Filiz Hanım’ın alışveriş listesinin yer aldığını öne sürdü.

Büyükanıt hemen Fikri Sağlar’a dava açtı ve kazandı... Ama Yargıtay, Fikri Bey’in yazısının basın özgürlüğü sınırları içinde olduğuna hükmederek, kararın bozulmasını istedi.

İşte; tam bu sırada eski komutanlardan Hurşit Tolon’un evinde, Büyükanıt’ın eşi Filiz Büyükanıt’ın harcamalarına ilişkin olduğu iddia edilen bir CD bulundu.

Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesi, önceki gün bu CD’yi izledi ve gizlilik kararı aldı...

***


Bilirsiniz; yasaklar çekicidir!

Mahkemenin koyduğu “yasak”, bendeki dört buçuk yıllık hastalığı hortlattı!

Yatıyorum, kalkıyorum; aklım o CD’de...

Bu ülkede her şey serbest:

İnsanların özel telefon konuşmaları dinci ve liboş gazetelerde çarşaf çarşaf yayınlanıyor...

Subaylar, telefonlarına “sehven” yüklendiği söylenen numaralar yüzünden yıllarca hapishanelerde çürütülüyor...

Aralarından bazıları, özel hayatları ortaya döküldüğü için intihar ediyor!

Terörle mücadeleye canlarını koyan kuvvet komutanları, sadece isimleri bazı yazışmalarda geçiyor diye terörist ilan ediliyor...

Hatta Yaşar Bey’den sonra aynı görevi üstlenen Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ yaka paça terör örgütü yöneticisi ilan edilip, onuruyla oynanıyor.

Gazeteciler, bilgisayarlarına virüsle gönderildiği saptanan dosyalar yüzünden karalanıyor...

Tüm bunlar hakkında yazılıyor, çiziliyor, binlerce dedikodu üretiliyor...

Ve hiçbirine yasak koymayı bırakın, var olan yasakları kaldırılmak için yasa değiştiriliyor!

Ama sıra ne zaman Filiz Hanım’ın harcamalarına geliyor; işte o zaman “hukuk devleti” olduğumuz hatırlanıyor ve “Aman bu CD’dekiler kesinlikle üçüncü kişilere sızmamalı” diye “katmerli yasak” konuluyor!

***


Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin Sayın Hakimi:

Genelkurmay’ın kozmik odalarına bile girildiği, devlet sırlarının sözüm ona “gizli tanıklar” tarafından ayaklara düşürüldüğü, asker karşıtı kalemlerin her gün onlarca fantezi ürettiği bir dönemde aldığınız bu “katmerli yasak kararı”, Filiz Hanım’ı ve eşini korumuyor. Tam tersine daha zor durumda bırakıyor!

Durduk yerde bu aileye karşı bir “kuşku halesi” oluşmasına yol açıyor...

Bir ev kadınının ve onurlu bir subay eşinin “harcama listesi”nde, komşu bir devlete yönelik işgal senaryosu yer alacak değil ya Sayın Hakim; neden saklıyorsunuz o listeyi?

“Davanın taraflarından birini koruyayım” derken, korumaya çalıştığınız tarafın kamuoyu vicdanında çok daha ağır cezalara çarptırıldığını görmüyor musunuz?

*****


Günün Sorusu

İmam Hatip Liseleri Mezunları ve Mensupları Derneği, yeni anayasada cumhurbaşkanı ve milletvekillerine dini yemin hakkı tanınmasını, laiklik ilkesinin çıkarılarak yerine inançlara saygının yazılmasını, türbanın ilköğretim ve kamuda da serbest bırakılmasını, din dersinin zorunlu ve sürekli olmasını, din subaylığı uygulamasına geçilmesini istemiş... Sorum kendilerine:

Halifeliği istemeyi unutmuşsunuz... Ayıp olmuyor mu?

*****


Kazıklı Voyvoda hortladı!

Cumhurbaşkanı’nın sürpriz bir şekilde atadığı Atatürk Dil ve Tarih Kurumu Yönetim Kurulu’ndan, Atatürkçülere ettiği hakaretler yüzünden istifa etmek zorunda kalan Zaman yazarı Mümtaz’er Türköne, “şöhret hastalığı”na yakalanmışa benziyor...

Sırf gündemde kalmak için bu kez de “Darbecileri yağlı kazıklara oturtalım” diye buyurmuş!

Ama dikkat edin; diğer baskıcı rejimlere, örneğin teokrasiye özenenleri değil, sadece darbecileri...

“Darbeciler”den kast ettiği kim?

Nefret ettiğini açık açık söylediği Atatürkçü askerler...

***


Bu “canlı”, her fırsatta dini kullanır... Din üzerinden siyaset yapar ve ahkâm keser...

İyi de dinimizin neresinde var, “kazığa oturtmak?”

İslâm dini, eziyet ederek öldürmeyi en büyük günah olarak görmüyor mu?

Ve “kazığa oturtmak”, Kazıklı Voyvoda olarak tanınan Eflak Prensi Dördüncü Vlad’a ait alçakça bir yöntem değil mi?

Bu zalim, yakaladığı Türk askerlerini kazığa oturtarak, derilerini yüzdürerek, üzerlerine tuz sürdürüp keçilere yalatarak, elçilerin sarıklarını kafalarına çaktırarak, kadınların memelerini kestirip yerlerine çocukların başlarını sokturarak dünyaya nam salmadı mı?

Aradan dolu dolu altı asır geçti ve Kazıklı Voyvoda hortladı!

Düşmanı; yine Türk askeri...

Ama bu kez kendisi Müslüman görünümünde!

***


Sözüm ona “profesör” olan bu “canlı”nın her açıklamasından sonra midem bulanıyor!

DİĞER YENİ YAZILAR