Ortalığı fena bir koku kapladı!

Haberin Devamı

Bir ülkede iktidar kötü işler yaparsa; o gider yerine yenisi gelir.

Milletvekili çalışmazsa; ipi çekilir.

Belediye başkanı yan gelip yatarsa; canına okunur.

Bürokrat tembellik ederse; defteri dürülür.

İş adamı ipe un sererse; iflas eder.

Gazeteci kaytarırsa; işten atılır.

Balıkçı uyursa; aç kalır.

Ama savcı ve polis delil toplamazsa; suçlu serbest bırakılır!

Onların tembelliğinin cezasını, sadece kendileri değil; koca bir ülke öder...

Toplumsal düzen altüst olur!

Çünkü bu, hukukun ‘kaos’ çıkarması anlamına gelir.

Hukukun kaos çıkarması da Yalçın Küçük‘ün deyimiyle ‘hukukun gaz çıkarması’ anlamına gelir ki...

Ortalığı fena bir koku kaplar!

***


Hrant Dink davasında sanıkları ‘terör örgütü’ suçlamasından beraat ettiren mahkemenin başkanı Rüstem Eryılmaz VATAN‘a konuşmuş ve kendisini savunmuş:

“Bu beraat kararı, ‘örgüt yoktur’ anlamına gelmez. Örgüt faaliyetleri çerçevesinde yeterli delil olmadığı anlamına gelir. ‘Örgüt yoktur’ diyemem...”

***


Dün Hrant‘ın öldürülmesinin beşinci yıl dönümüydü...

Mahkeme Başkanı’nın bu sözleri açıkça gösteriyor ki; beş yıldır bu davaya bakan savcılar ve polisler, heyetin önüne “örgütün varlığını kanıtlayan” delilleri koyamamışlar!

Bu durumda korkunç bir tablo ortaya çıkıyor:

Savcılar ve emniyet görevlileri, işlerini yapmamış!

Peki; görevini ihmal eden Başbakan‘ın bile gerektiğinde Yüce Divan‘da yargılanma riski varken...

Mahkeme Başkanı‘nın “Delilleri getiremediler” diyerek üstü kapalı bir şekilde suçladığı iddia makamı; yani savcılar ve emniyet yetkilileri nasıl bir ceza ödeyecek?

Hiç...

Adlarını bile açık açık yazmak suç oluşturacağından, itibar kaybına bile uğramayacaklar!

***


Oysa örgüt ortada:

Açın okuyun Ergenekoncu (!) Nedim Şener‘in bu konudaki kitabını... Okuyun ki; Nedim‘in neden birdenbire sanık olduğunu, neden susturulmak istendiğini anlayın:

Trabzon’dan biri, yine Trabzon Emniyeti’nden biriyle konuşup planlar yapıyor, onları Ankara’daki birinin yönlendirdiği ortaya çıkıyor, sonra yine Trabzon’daki biri, bir başkasından silah alıp İstanbul’a gidip cinayet işliyor, bu sırada onun işini yapıp yapmadığını olay yerinde izlemek için bir başkası görevlendiriliyor, cinayetin hemen ardından katil yakalanıyor ama onu basına gösteren polisler arkasına Türk bayrağı koymayı ihmal etmiyor...

Tüm bu süreçte yüzlerce telefon görüşmesi yapılıyor, binlerce iz bırakılıyor ama nedense (!) bu açık örgütün varlığı kanıtlanamıyor...

Peki; neyi kanıtlıyorlar?

Mahkemede bile gırtlaklarını sıkacak kadar birbirlerini sevmeyen Yalçın Küçük ile Ahmet Şık‘ın “aynı örgüte üye olduklarını...”

***


Adalete güveniyor muyum?

Gaz çıkarmadığı sürece; elbette!

*****


ZULÜM

Malatya‘daki davada Hatice Harman adlı bir kadın da yargılanıyor.

Suçu; 8 Mart eylemine, ölüm orucunda ölen kızı Feride Harman‘ın fotoğrafıyla katılmak!

Bu yüzden terör örgütü propagandası yapmakla itham ediliyor!

Anımsarsınız; benzer bir olay beş yıl önce Salihli‘de yaşanmıştı:

1977 yılında jandarma kurşunuyla öldürülen ODTÜ öğrencisi Ertuğrul Karakaya‘nın 73 yaşındaki annesi Ayşe Karakaya, oğlunun mezarına gidip dua ettiği için “suçu ve suçluyu övmekten” yargılanmış ve bir yıl sonra da beraat etmişti.

Çocuklarının arkasından gözyaşı döken annelere reva görülen bu zulmü anlamıyorum ve hiçbir zaman da anlamayacağım!

*****


Günün Sorusu

Hrant Dink cinayeti davasında “azmettirici” olarak yargılanırken beraat eden “büyük abi” Erhan Tuncel‘in, aftan yararlanarak Karadeniz Teknik Üniversitesi İktisat Fakültesi‘ne kayıt yaptırdığı ortaya çıkmış... Bu yüzden askere gitmekten de kurtulmuş... Sorum size:

Erhan Tuncel, en geç kaç seçim sonra milletvekili olup, Meclis’e girer?

*****


Engin Çeber’in arkadaşları 13 ay sonra hâkim karşısında!

Geçen pazar günü bu sütunlarda 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü eylemine katılan ve Grup Yorum konseri için bilet satan; bu nedenle de beş arkadaşıyla birlikte 6 Haziran 2011‘den bu yana cezaevinde tutulan tıp fakültesi öğrencisi Ayça Kılınç‘ın öyküsünü anlatmıştım...

Ayça‘nın duruşması salı günüydü. Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi‘nde görülen davada yine “salıverme” kararı çıkmadı.

Yetmezmiş gibi; duruşma öncesinde salona girmek isteyen tutuklu yakınlarının üzerine biber gazı sıkıldı.

***


Bugün de Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, vicdanları kanatan bir duruşmaya daha ev sahipliği yapacak.

Yürüyüş dergisini duymuşsunuzdur: Sosyalist gençlerin çıkardıkları ve dağıttıkları bir dergi... Engin Çeber adlı genç de sırf bu dergiyi dağıttığı için gözaltına alınmış ve Metris Cezaevi‘nde işkence edilerek öldürülmüştü!

Bu derginin yönetim binası 24 Aralık 2010‘da polisin helikopterli baskınına uğradı; altı kişi tutuklandı. Tam 13 aydır neyle suçlandıklarını bile doğru dürüst bilmeden cezaevinde tutulan bu gençler, bugün ilk kez hâkim karşısına çıkacak.

Ellerine silah almakla, cinayet işlemekle, gaspla değil dergi çıkarmakla suçlanıyorlar! Bu yüzden gelecekleri karartılıyor!

Kendisinin de ifade özgürlüğü olmadığı için cezaevine düştüğünü sık sık anımsatan bir Başbakan‘ın görevde olduğu bu dönemde, adliyelerin tanık olduğu bu davalar; bu ülkenin en büyük ayıbıdır!

DİĞER YENİ YAZILAR