Cübbeli Ahmet ve Maliye Bakanı!

Haberin Devamı

Dikkatinizi çekmiştir; son günlerin en çarpıcı olaylarından biri olan Cübbeli Ahmet’in tutuklanması konusunda tek satır yazmadım...

Çünkü adım gibi biliyorum ki bu tamamen bir “tarikatlar arası savaş...”

Suların durulmasını, eteklerdeki taşların dökülmesini bekledim!

Bekledim ve “din kardeşliği” kılıfı altında işlenen haltları, edinilen servetleri, havaya savrulan paraları; her gün medyaya servis edilen haber ve fotoğraflardan şaşkınlıkla izledim!

Seks, tehdit, şantaj, istismar, dolandırıcılık, sahtekârlık... Ne ararsanız var bu filmde...

Olmayan tek şey, bu adamın ve çevresinin yıllardır istismar ettiği “din...”

***


Olayın bu yönleri hakkında yazıp çizmek için henüz erken...

Dedim ya. bir “tarikatlar arası hesaplaşma” bu...

Sadece bugüne kadar ortaya çıkan bazı gerçeklerden yola çıkarak, Maliye Bakanı’na bazı sorular sormak istiyorum:

“Canım; konu polisin, adliyenin işi... Maliye’nin bunlarla ne gibi bir ilişkisi olabilir?” demeyin... Önce sorularımı okuyun:

***


Sayın Maliye Bakanı...

Dün bazı gazetelerden ve internet sitelerinden Cübbeli Ahmet’in onlarca evi ayrıca Beykoz’da da beş katlı bir villası olduğunu öğrendik...

Polis bu villadan çektiği bazı fotoğrafları gazetecilere dağıtmış... “Bunu neden yapmış?” sorusu da çok önemli; ama ben o fotoğraflardan yansıyan akıl almaz servete dikkatinizi çekmek istiyorum.

Bunca yıldır çalışır didinirim; aldığım paranın en az yarısını (dolaylı vergilerle birlikte) devlete vergi olarak öderim; o odalardan birini bile aynı şekilde donatacak paraya sahip değilim.

Fotoğraflardan gördüğümüz “şey”e “villa” demek büyük haksızlık... Resmen küçük bir saray!

Yüksek duvarlarla çevrili...

Güvenlik kameralarıyla korunuyor...

Osmanlı saray motiflerinden oluşan süslemelerle bezenmiş...

Antikacılara sordum; yerden tavana kadar ulaşan ahşap duvar saatine bile paha biçmek mümkün değil...

Kristal avizeler, şamdan ve aynalar, porselen vazolar, duvardaki büyük boy tablolar, kadife perdeler; hakeza...

Benim cahil gözlerimin seçtiği bu kadar...

Ama bunları almak için bile insanın inanılmaz bir servete sahip olması gerektiği ortada...

***


Sayın Bakan...

On binlerce teftiş elemanınız harıl harıl çalışıyor ve bazı şirketlerde, özellikle de muhalif medyada kamp kurup bütün hesapları didik didik ediyor.

Sıradan vatandaşın banka hesabına üç beş bin lira para yatsa, o paranın nereden geldiği takip ediliyor. Vergisi ödenmemişse, parayı yatıranın da alanın da anası ağlatılıyor.

Hatta insanların yakınlarına verdikleri borç paraların bile hesabı soruluyor!

Şimdi size soruyorum:

Ne iş yaptığı bile belli olmayan bu adamın hesaplarını son 10 yılda bir kez olsun incelettiniz mi?

Bu “arsız zenginliğe” neden olan paranın kaynağını öğrendiniz mi?

Vergisinin ödenip ödenmediğini kontrol ettiniz mi?

Sadece bu adamın değil, diğer “din tacirleri”nin peşine bir kez olsun düştünüz mü?

Bindikleri inanılmaz arabaları, yaşadıkları sarayları nasıl aldıklarını; göstermelik imam nikâhıyla birlikte oldukları onlarca kadını ve onlardan yaptıkları çocukları nasıl beslediklerini sorguladınız mı?

Sorularım bu kadar Sayın Bakan...

Bu sorular, sizin gibi “adil” bir partiden gelen bir insan için çok da zor olmasa gerek...

Yanıtlarınızı büyük bir merakla bekliyorum.

*****


Günün Sorusu

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, mollaların sözleşmeli imam hatip olarak Diyanet İşleri kadrosuna alınacağını açıkladı, Diyanet İşleri Başkanlığı da din adamı açığı bulunan yerlerde ihtiyacı karşılamak için bu yönteme başvuracaklarını duyurdu... Okurlarımızdan İrfan Saral, Diyanet İşleri Başkanı’na soruyor:

Madem bazı bölgelerde din adamı ihtiyacınız var; o zaman neden beş bine yakın personelinizi Milli Eğitim Bakanlığı’na transfer ettiniz? Kimi kandırıyorsunuz?

*****


Mülteciyi öldüren polise 4 yıl ceza verildi.

Ya tersi olsaydı?

Nijeryalı sığınmacı Festus Okey, 20 Ağustos 2007’de gözaltına alındığı Beyoğlu Polis Merkezi’nde polis Cengiz Yıldız’ın silahından çıkan kurşunla vurulup öldürüldü.

İstanbul Emniyet Müdürlüğü, Okey’in Yıldız’ın silahını almaya çalıştığını, silahın bu sırada ateş aldığını öne sürdü.

Ne hikmetse; davanın en önemli kanıtlarından olan Okey’in kanlı gömleği kayboluverdi!

Yetmedi; sanık polis Yıldız’ın, Okey’i vuran silahını aylarca teslim etmediği ortaya çıktı.

Ve sonuçta sanık polis Cengiz Yıldız, açılan davada “olası kasıtla insan öldürmek” suçlamasıyla yargılandı.

Sonuçta Beyoğlu Ağır ceza Mahkemesi, kararını dün açıkladı, polis memuru Yıldız’ı “taksirle öldürmek” suçundan 4 yıl 2 ay hapis cezasına çarptırdı.

***


Bu olayın tam tersini düşünelim:

Acaba Festus Okey, bir polis memurunu öldürse kaç yıl ceza alırdı?

Bir soru daha:

İnsan öldürene 4 yıl hapis cezasının verildiği bir ülkede; şike yaptığı öne sürülen bir kişinin en az 46 yıl hapis istemiyle yargılanması; o ülkede adalete olan güveni sıfıra indirmez mi?

Ve son soru:

Bu karardan sonra, polis gördüğümüzde kaçmayı düşünürsek haksız sayılır mıyız?

DİĞER YENİ YAZILAR