Bugün 999!

Haberin Devamı

Yarın 1000...

Ve perşembe günü 1001...

Mustafa Balbay‘ın tutukluluk süresinden söz ediyorum!

Bin bir gece masallarına dönen tutukluluk süresinden!

Ve bu yazıyı yazmaktan sıkılıyorum aslında...

Bu yazıya konu olan her şeyden!

***


Delilden suça gitmeyi bir yana bırakıp; uydurduğu suça delil üretmeye çalışan hukuk sisteminden mesela...

Üç yılı aşkın bir süredir bir türlü bulunamayan...

Ve hâlâ “karartılabileceği”nden kuşku duyulan o delillerden!

Mustafa‘nın, Tuncay‘ın ve diğer gazetecilerin içeriden yazmak zorunda kaldıkları o kitaplardan...

O kitaplarda anlatılan “zulümhaneler”den elbette...

Sürekli izlenen hücrelerden...

Su depolamak için kullandıkları plastik şişelerden...

Kendilerini salmamak adına düzenli olarak yaptıkları spordan...

Hasret ve isyan kokan şiirlerden...

Tatsız-tuzsuz hapishane yemeğine lezzet katma formüllerinden...

Topraksız saksılarda yetiştirilen “yeşil soğan çiçekleri”nden...

Asla söndürülmeyen beyaz ışıklardan...

Gardiyanların bitmek tükenmek bilmeyen yoklamalarından...

Sabah gelen gazetelerden...

Umutsuzca izlenen televizyonlardan...

Atılan voltalardan...

Çekilen tespihlerden...

Duruşmadan bir önceki gece yatak altında ütülenen gömleklerden...

Elle yıkanan çoraplardan, çamaşırlardan, steril ortam yaratma çabalarından...

Beyaz duvarlardan, demir parmaklıklı ve tel örgülü camlardan...

O tel örgülerden görünen “havalandırma”dan...

Dışarıdan gelen hastalık haberlerinden; nefret ediyorum!

***


Çok şükür bir kez bile düşmedim cezaevine; on dakika bile yaşamadım o büyük eziyeti...

Ama binlerce yıla hüküm giymiş gibi nefret ediyorum yine de...

999 gündür suçu yüzüne okunamamış bir adamın meslektaşı olarak; özgürce attığım her adımdan, çaldığım her kapıdan, yazdığım her yazıdan, yediğim her lokmadan, duyduğum her güzel kokudan, özlemekten, daralmaktan, sıkılmaktan...

Utanıyorum!

Küçük bir çocuk görmeye hele... Asla dayanamıyorum! Mustafa‘nın avuç kadarken bıraktığı yavrusu geliyor aklıma!

Onun hapishane kapılarında babasını görmek için bekleyişi geliyor...

Bir de yaşlılara tabii... Görünce kaçmak geliyor içimden! Mustafa‘nın “Artık çok özledim” diye kıvranan annesini, gözyaşlarını içine akıtan babasını düşünmeye bile tahammül edemiyorum.

Bir de karısının, yıllardır onurla verdiği mücadele gelince aklıma...

Çıldırıyorum!

Bu yüzden... Kadınlara da bakamıyorum!

***


Bugün 999...

Yarın 1000...

Ve perşembe günü 1001...

Mustafa Balbay‘ın tutukluluk süresinden söz ediyorum!

Zaten sevmezdim araba kornalarını, şimdi her duyduğumda bana dışarıda olduğumu hatırlattıkları için iyice çıldırıyorum!

Deniz kenarına gidip taş sektiremiyorum mesela...

Yüksek bir tepeden kentin yanıp sönen ışıklarına bakmaya...

Çocuklarını okula bırakan babalara...

Ellerini ceplerine sokup, kalabalık caddelerde zaman öldürenlere...

Ve bu ülkedeki tüm haksızlıklara kulaklarını tıkayanlara...

Sinir oluyorum!

Aydın aymazlığına...

Tilki kurnazlığına...

Kalleş bağnazlığına...

İsyan ediyorum!

***


Bugün 999...

Yarın 1000...

Ve perşembe günü 1001...

Bin bir gece masallarına döndü bu iş!

Sadece Mustafa‘nın hayatından çalınan günlerin sayısını göstermiyor bu rakamlar...

Duyarsızlığın, umursamazlığın ve “bana dokunmayan yılan bin yaşasın”cılığın dört haneli saltanat günlerine ulaştığını da simgeliyor!

Gazeteciliğimden utanıyorum bu yüzden...

İnsanlığımdan utanıyorum...

Ve ben bu yazıyı yazmaktan korkunç sıkılıyorum aslında...

Bu yazıya neden ve konu olan her şeyden utanıyorum!

*****


GÜNÜN SORUSU

Bu ülkenin Başbakanı günlerdir ortada görünmüyor. Üç gün sonra anlaşılıyor ki İstanbul‘un göbeğindeki bir hastaneye kaldırılmış ve ameliyat olmuş... Ve biz bu gerçeği Twitter‘dan öğreniyoruz!

Sorum; kendime ve elbette kendisine gazeteci diyen yaklaşık 10 küsur bin meslektaşıma:

Ne oldu bize?

*****


Yalandır canım, yalan!

AKP Trabzon Milletvekili Faruk Özak’ın, bir tanıdığının işe alınması için Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na mektup yazdığı ortaya çıkmış...

Faruk Özak mektubunda, “Değerli Bakanım. Halit Yeşil (TC...) Karadeniz Teknik Üniversitesi mezunudur. KPSS tercihleri ile Dışişleri Bakanlığı’nın sınavına girmeye hak kazanmış olup ortalama 75 puanla sınavı kazanmıştır. Sözlü mülakata katılacaktır. Halit Yeşil ile ilgili ilginizi istirham eder, saygılar sunarım” demiş...

Sonra ne mi olmuş?

Halit Yeşil’in mülakatı başarılı geçmiş...

CHP’li Milletvekili Turgut Dibek de konuyu Meclis gündemine taşımış...

***


Yok canım; olmamıştır böyle bir şey!

Çünkü biliyorsunuz; Başbakan’ın kesin talimatı var, “Benim akrabalarıma bile torpil yapılmayacak” diye...

CHP’li Vekil Turgut Dibek, o mektubu kendisi uydurmuştur!

Yoksa bu hükümet, hiç “yetim hakkı” yedirir mi?

Sınava giren diğer “fakir fukara, garip gureba” çocuklarına haksızlık ettirir mi?

Yalandır, yalan!

Öyle değil mi Sayın Bakan?

DİĞER YENİ YAZILAR