Ticarette suç olan siyasette kuru bir özürle geçiştiriliyor!

Haberin Devamı

Seçimlerden hemen önceydi...

Dönemin Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, atanmayı bekleyen yüz binlerce öğretmen adayının yüreğine su serpecek bir açıklama yaptı:

“Bu sene 55 bin yeni öğretmen ataması yapacağız...”

Bu haber, işsizliğin pençesinde kıvranan öğretmen adaylarının evlerinde bayram havası estirdi...

Haklıydılar sevinmekte:

Yıllarca okumuşlar, meslek sahibi olmuşlardı ama atamaları “kadro yetersizliği” gerekçesiyle bir türlü yapılmıyordu.

Yürekleri kıpır, kıpırdı...

İnanmışlardı bu söze...

Öyle ya; “devlet yalan söylemez”di!

***


Bu sözün üzerinden sadece üç ay geçti!

Nimet Çubukçu‘nun yerine Milli Eğitim Bakanlığı koltuğuna oturan Ömer Dinçer, dün özür diledi.

“55 bin öğretmen atayacağımıza söz verdik ama yerine getiremedik” dedi.

Bu sözü tutabilmek için “çok çaba sarf ettiklerini, ancak hükümetin tahsis edebildiği kaynaklarla bunu gerçekleştirebilmelerinin olanaksız olduğunu” söyledi.

***


Sözü veren, AKP‘nin kurduğu önceki hükümetin bakanı...

Yerine getirmeyen ve özür dileyen, aynı partinin bugünkü hükümetinin bakanı!

Eğer özür gerekçesi doğruysa, yani hükümetin tahsis ettiği kaynak gerçekten yetersizse, bunun o sözün verildiği dönemde de biliniyor olması gerekmez mi?

Yani, ortada bir “bilgi eksikliği” ve buna bağlı “öngörü eksikliği” yok...

Söylemesi acı verici ama...

“Umut tacirliği” var!

AKP, yüz binlerce ailenin oyunu alabilmek için “öğretmen atamaları” üzerinden siyaset yaptı!

Oyları cebe indirdikten ve tekrar iktidara geldikten sonra ise...

Bir “kuru özür”le, bu ayıptan kurtulmaya çalışıyor...

***


Böyle bir “kandırmaca” ticarette olsa...

Diyelim ki bir seyahat acentası, müşterisine “beş yıldızlı otelde her şey dahil bir hafta” tatil satsa...

Parayı alıp kasasına koyduktan sonra, o hizmeti sattığı müşteriyi beş değil üç yıldızlı bir otele üç günlüğüne tatile gönderse...

O firmanın yöneticileri hakkında “sahtekârlık ve dolandırıcılık” suçlarından dava açılır...

Sadece aldıkları parayı iade etmekle kalmazlar; aynı zamanda bilmem kaç yıl hapis cezasıyla yargılanırlar!

***


Gelin görün ki; ticarette ağır bedel ödenmesini gerektiren bu yöntem, siyasette doğal karşılanıyor!

Çünkü “tüketici”yi koruyan kanunlar, ne yazık ki “seçmen”i koruyamıyor...

Seçmen; her seçim öncesinde verilen sözlere inanıp, oyunu, belki de asla vermeyeceği bir partiye veriyor!

Seçim sonrasında ise bu sözler tutulmuyor!

“Oy iadesi” yapılamadığı gibi, verdikleri sözleri tutmayanlar “sembolik” bile olsa cezalandırılmıyor!

Ve kimse, bu duruma itiraz etmiyor, edemiyor!

***


Milli Eğitim Bakanı‘nın dünkü “özrü”, siyaset tarihimizde bir dönüm noktası olabilir!

Bunun için tüm öğretmen adaylarını, kendilerine verilen bu sözün tutulmaması nedeniyle yasal haklarını aramaya davet ediyorum!

***


GÜNÜN SORUSU

Bir ay içinde önce Suriye’yle ve İsrail’le “savaş gerginliği” yaşadık; şimdi de Kıbrıs Rum Kesimi ile savaşın eşiğine geldiğimiz söyleniyor... Sorum ortaya:

Yel değirmenleriyle ne zaman savaşacağız?

***


Taksim’deki gösteri ve meslektaş haksızlığı!

Erol Zavar, Ali Buluş, Mehmet Karaaslan, Faysal Tunç, Behdin Tunç, Sabri Adanır, Erdal Süsem, Vedat Kurşun, Hasan Coşar, Seyithan Akyüz, Ozan Kılınç, Ali Konar, Nuri Yeşil, Suzan Zengin, Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Hikmet Çiçek, Deniz Yıldırım, Prof. Dr. Mehmet Haberal, Bedri Adanır, Ahmet Birsin, Füsun Erdoğan, Sedat Şenoğlu, Bayram Namaz, Barış Açıkel, Hatice Duman, Mahmut Tutal, Mustafa Gök, Metin Bulut, Bayram Parlak, Şafak Gümüşsoy, Gülşen Bozan, İhsan Silmiş, Kenan Karavil, Şeyhmus Bilgin, Şahin Baydağı, Dilek Keskin, Hatice Özhan, Hamdiye Çiftçi, Mahmut Güleycan, Hakan Soytemiz, Özgür Aytulum, Baha Okar, 18 yaşından küçün olan H. B, Abdulcabbar Karadağ, Ali Çat, Dılşa Ercan, Emine Altınkaya, Fazıl Duygun, Halit Güdenoğlu, Kaan Ünsal, Cihan Gün, Musa Kurt, Sinan Aygül, Ensar Tunca, Soner Yalçın, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Hıdır Gürz, Ahmet Şık, Nedim Şener, Müyesser Yıldız, Sait Çakır, Coşkun Musluk, Yalçın Küçük...

Bu 65 kişinin tamamı gazeteci... Ortak özellikleri ise düşüncelerinden ve yazılarından dolayı tutuklu olmaları...

Dünyanın hiçbir ülkesinde bu kadar çok “tutuklu” gazeteci yok...

Zaten, artık birkaç diktatörlük dışında gazetecileri tutuklayan ülke de yok!

Yukarıdaki 65 gazetecinin en az 50‘sinin dünya görüşünü kesinlikle benimsemem... Hatta; onlarınkiyle taban tabana zıt şeyler düşünür ve inanırım...

Ama bu, “düşünceleri yüzünden tutuklu oldukları” gerçeğini önemsememi engellemez!

Mustafa Balbay, Tuncay Özkan benim için neyse, Nedim Şener ne kadar kardeşimse; bu 65 kişinin tamamı meslektaşımdır ve tek suçları mesleklerini yapmalarıdır.

Aralarından birini ya da birkaçını seçip, onların özgürlükleri için gösteri yapmak, diğerlerini müebbede mahkûm etmekle eş değerdir benim için...

Ve en az gazetecileri hapse atan zihniyet kadar, uzaktır bana!

İşte; liboş arkadaşların pazar günü Taksim‘de sadece Ahmet Şık ve Nedim Şener‘i ön plana çıkardıkları, diğer tutuklu gazetecileri ise görmezden geldikleri gösteriye bu yüzden gitmedim...

Merak eden okurlara duyurulur!

DİĞER YENİ YAZILAR