Alman adaleti hâlâ ‘devletin temeli’ olmayı sürdürüyor...

Haberin Devamı

Almanya’daki Deniz Feneri e.V davasını hatırlıyor musunuz?
Hatırlamıyorsunuz da haklısınız...

Çünkü bunca hayhuy içinde; hangimiz unutmadık ki!

Biz unuttuk ama Allah’tan internet sitesi gazeteport’un muhabiri unutmamış...

Bu davanın görüldüğü Frankfurt Mahkemesi’nin hâkimi Wienz’e ulaşmış ve davanın ne aşamada olduğunu sormuş...
Kanal 7’nin sahibi Zekeriya Karaman ve eski RTÜK Başkanı Zahit Akman davada bir numaralı sanık haline gelmiş... Bu da mahkeme tarafından kendilerine tebliğ edilmiş... Dava, tebligatın sanıkların ellerine ulaştığı bilgisinden sonra resmen açılacakmış...

Frankfurt Savcılık Sözcüsü Doris Müller-Scheu da Karaman ve Akman’ın resmen sanık haline gelmesi süreci hakkında şu bilgileri vermiş:

“Ankara’dan hem bazı bilgilerin toplanmasını hem de şüphelilerin sorgulanmasını istemiştik. Bize yollanan dosyada bu konuda ne kadar bir yardım almış olduğumuz ve bize bizim zaten bildiklerimiz dışında ne kadar yeni bilgi sunulduğu mahkeme sürecince belli olacak.”

***


Görünen o ki biz her ne kadar unutsak da Alman mahkemelerinin bu işin peşini bırakmaya niyeti yok...

İyi ki de yok...

Çünkü... Söylemesi çok acı ama...

Biz çok uzun zamandır, isimleri tarikatlarla, cemaatlerle özdeşleşmiş herhangi bir kimseye dokunamıyoruz...

Dokunmak isteyen savcılarımız ise; (Başsavcı Cihaner örneğinde olduğu gibi) bizzat iktidar temsilcileri tarafından, “Aman seçime az kaldı, o dosyayı kapat” diye uyarılıyor...

Bu uyarıyı dikkate almayanlar (yine Cihaner örneğinde olduğu gibi) kendilerini sanık konumunda buluveriyor...

***


Almanya; birinci Deniz Feneri e.V davasını bitirdi; sanıklardan bir bölümü hüküm giydi ve cezalarını çekmeye başladı... Bu ülkedeki ikinci Deniz Feneri davasının ise eli kulağında: Sanıkları belirlendi, duruşmalar birkaç ay içinde başlayacak...

Ya bizde?

Acaba Türkiye’deki Deniz Feneri Derneği’yle ilgili benzer soruşturma ne aşamada?

Bırakın dava açılmasını... Soruşturmanın akıbetini öğrenmek bile deveye hendek atlatmaktan zor!

Neden mi?

Nedeni önceki gün açıklandı:

Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün 2010 yılı Dünya Basın Özgürlüğü Sıralaması’nda bir yıl önceye göre 16 basamak birden gerilemişiz ve 178 ülke arasında 138‘inci olabilmişiz...

Eğer yine “Neden?” diyorsanız; nedeni belli:

Biz demokratikleşmeyi halka doğru dürüst anlatmadığımız anayasa değişikliklerini referanduma götürmekten...

Özgürlüğü ise “türban özgürlüğü”nden ibaret görüyoruz da... Ondan!

*****


CHP!

Polis, dün ilginç bir operasyon için düğmeye bastı...

Kaçakçılık ve Organize Suçlar Daire Başkanlığı’nın düzenlediği operasyonda; aralarında iki emekli Yargıtay üyesi ve 13 avukatın da bulunduğu yaklaşık 40 kişi gözaltına alındı.

İstanbul Ticaret Odası Başkanı Murat Yalçıntaş hakkında da yakalama kararı çıkartıldı.

Operasyonun, Atatürk Havalimanı’nın karşısında bulunan arazinin, Dünya Ticaret Merkezi’ne tahsis edilmesiyle ilgili olarak yargıda süren davadaki rüşvet iddialarıyla ilgili olduğu ileri sürülüyormuş...

***


Bu soruşturma da en az Deniz Feneri soruşturması kadar ilginç...

En ilginç yanı ise; “muhafazakârlığıyla” bilinen bir iş adamına ve yüksek yargıya kadar uzanmış olması...

Eğer iddialar doğruysa, umarım sonuna kadar gidilir ve hem yargıya duyulan güveni kaybettirenlerden, hem de “dindar görünüp iş bitirenler”den hesap sorulur...

*****


GÜNÜN SORUSU

Mercedes’in üreticisi Alman Daimler’in, resmi ihaleleri almak için 1998-2008 yılları arasında Türkiye dahil tam 22 ülkede “kamu yöneticilerine” rüşvet verdiği söyleniyordu. Nisan ayında bu konuyu onlarca kez gündeme getirdim ve “Mercedes’in Türkiye’de dağıttığı rüşveti kimler lüpletti” diye sordum ama kimseden çıt çıkmadı... Hazır yeni bir rüşvet soruşturması başlamışken, Emniyet Genel Müdürlüğü’ne sormak istiyorum:

Mercedes’in ülkemizdeki hangi kamu yöneticilerine rüşvet dağıttığını da bulacak mısınız?

*****


Üç partinin seçim işbirliği!

Demokrat Parti, Saadet Partisi ve Türkiye Partisi, önümüzdeki genel seçimlere “ittifak yaparak” girmeyi planlıyormuş...

Duyumlara göre bu üç parti, yüzde 10 barajını aşmak için, DP çatısı altında buluşacak, seçimlerden sonra ise herkes kendi yoluna devam edecekmiş...

Yani bir tür; geçtiğimiz seçimlerdeki CHP-DSP işbirliği...

***


Gerçek demokrasilerde elbette bu tür “hülle”ler olmaz...

Çünkü gerek duyulmaz...

Ancak bizdeki gibi yüzde 10’luk seçim barajına rağmen demokrasiden söz edebilen ülkelerde, küçük partiler bu tür hüllelere başvurmak zorunda kalır...

Keşke diğer küçük partilerin tamamı da böyle bir işbirliğini gerçekleştirebilse ve vatandaşlarımızın kullanacağı bir oy bile boşa gitmese...

Böylece; her düşüncenin, yaygınlığı ölçüsünde temsil edilebildiği bir Meclis tablosu ortaya çıksa...

En azından bugünkü tablodan daha iyi olmaz mı?

DİĞER YENİ YAZILAR