Bugün... Bahtiyarım!

Haberin Devamı

“Bugün pazar.

Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.

Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak

bu kadar mavi

bu kadar geniş olduğuna şaşarak

kımıldamadan durdum.

Sonra saygıyla toprağa oturdum,

dayadım sırtımı duvara.

Bu anda ne düşmek dalgalara,

bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.

Toprak, güneş ve ben...

Bahtiyarım...”

***


Bugün ne kısır siyaset, ne gericilerin gövde gösterileri, ne bölücülerin tamtam sesleri...

Bugün gözlerimde, “Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan” Nâzım Heykeli...

Kulaklarımda Nâzım’ın sözleri, Fazıl’ın piyanosu...

Sertab Erener’in ve Genco Erkal’ın Nâzım coşkusu...

Bu anda ne girmek kavgalara...

Bu anda ne Başbakan, ne de bakanları...

Nâzım, Mehmet, Fazıl...

Bahtiyarım!

***


Tahmin ettiğiniz gibi bu satırları Antalya’dan yazıyorum.

Hayatımın en güzel 24 saatlerinden birini yaşadım...

Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı Başkanı Sevgili Rutkay Aziz’in, sevgili ağabeyim Tarık Akan’ın ve Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Mustafa Akaydın’ın davetiyle geldiğim bu şehirde, Türkiye’de umudun asla tükenmeyeceğini...

Çünkü iyi insanların her şeye karşın dimdik ayakta olduklarını gördüm... Ölümünün 47’nci yıldönümünde Antalya’nın en güzel yerine dikilen Nâzım heykelinin açılış törenine katıldık ilk olarak...

Ve ben bu ülkede, bir heykelin açılışına katılmak için işini gücünü bırakıp o parka koşan binlerce aydınlık yüzü ilk kez gördüm...

Sanatçı Mehmet Aksoy öyle bir heykel döktürmüş ki; Nâzım görse, “Beni benden iyi tanıyormuşsun çocuk” derdi...

Demir parmaklıklar arasında, hüzünlü ama kararlı bir Nâzım...

O heykeli Antalya’ya emanet ettikten sonra; gecenin bir vakti sordum Mehmet Aksoy’a:

“Aylardır üzerine titrediğin o taş parçasını bir bilinmezliğe bırakıp döndün, ne hissediyorsun?”

“Şimdiden özledim, birazdan kalkıp gideceğim ve vedalaşacağım kendisiyle” oldu yanıtı...

Bunu söylediğinde saat gecenin biriydi!

***


Heykelin açılışından sonra Konyaaltı Açıkhava Tiyatrosu’na geçtik hep birlikte...

Rutkay Aziz, Nâzım’ın hayatta kalan dostlarından Hıfzı Topuz’u çıkardı büyük bir saygıyla...

O seksenlik devin heyecanını kontrol edemeyerek, “Faşizme geçit yok” diye haykırdığı sıralarda...

Üç bin kişi ağlıyordu!

***


Sonra ışıklar söndü ve bir rüzgâr sesi doldurdu açıkhava tiyatrosunu...

“Üç selvi”, rüzgârda dile geldi...

Işıklar tekrar yandığında sahnedeki 150’den fazla sanatçının hepsi birer Nâzım’dı!

Ankara Devlet Çok Sesli Korosu...

Antalya Devlet Senfoni Orkestrası...

Müthiş bir ses: Güvenç Dağüstün...

Çocuk solistler Elif Ceren Fitöz, Kansu Tanca, İrem Alpay...

Şef İbrahim Yazıcı...

Sadece iki şarkı söylemesine rağmen, şanıyla, şöhretiyle dalga geçer bilgelikle koşup gelen ve 70 dakika boyunca oratoryonun bir parçası olan sevgili Sertab Erener...

Kendisinden tam 37 yıldır Nâzım şiirleri dinlediğim... Her seferinde de “kendini aşmış” dediğim büyük usta Genco Erkal...

Ve... Dünya çapındaki gururumuz, büyük besteci ve piyanist... Ama her şeyden önce gerçek bir yurtsever Fazıl Say!

Bir makinenin dişlileri gibi inanılmaz bir uyum içinde; 47 yıl önce ölen Nâzım’ı dirilttiler sahnede...

Hele Genco, Nâzım’ın oğlu Mehmet annesinin karnındayken yazdığı dizeleri okurken; Fazıl resmen notalarla resim yaptı!

“Vatan Haini” okunurken ise orkestra, koro, Genco, Fazıl, hep birlikte kanatlanıp gökyüzüne uçtular!

Ve şiir bitip sahneye indiklerinde; Nâzım’ın dudak izleri vardı hepsinin yüzünde!

***


Dedim ya...

Bugün ne İsrail, ne Hamas, ne PKK...

Bugün gözümde; ölümünden 47 yıl sonra Akdeniz’de anıtlaşan memleketimin şairi...

Kulaklarımda onun sözleri ve eşsiz notalar...

Bu anda ne girmek kavgalara...

Bu anda ne Başbakan, ne de bakanları...

Nâzım, Mehmet, Fazıl...

Bahtiyarım!

***


GÜNÜN SORUSU

İsrail’in yardım gemimizi basarak insanlarımızı alçakça katletmesinden sonra, “Kendi hatalarımızı da sorgulayalım” dediğim için; dini siyasete ve ticarete alet edenlerden günlerdir hakaret ve tehdit mesajları alıyorum. Ne ilginçtir ki; Fethullah Gülen bu konuda benden de ileri gitmiş ve “Yardım göndermeden önce mutlaka İsrail’den izin alınmalıydı” demiş... Sorum bana hakaret eden o din tacirlerine:

Şimdi ne yapacaksınız? Yoksa Fethullah Gülen’i de mi Siyonist ilan edeceksiniz?

DİĞER YENİ YAZILAR