Dolandırıcılık ne zamandan beri polisin konusu değil?

Haberin Devamı

Almanya’da görülen Deniz Feneri davasının dünkü duruşmasında Savcı Kerstin Lötz, en az 16 milyon euro’nun amaç dışı kullanıldığını öne sürdü.

Almanya’daki sanıkların asıl failler olmadığını, asıl faillerin hâlâ Türkiye’de bulunduklarını iddia etti.

“Deniz Feneri kurucularından Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman ile Zahit Akman (RTÜK Başkanı) doğrudan sorumludur” diyerek isim de verdi.

Bu isimlerle birlikte İsmail Karahan ve Harun Yoldaş’ın da yargılanmaları gerektiğini söyledi.

Daha sonra gazetecilere yaptığı açıklamada ise çok önemli bir iddiada daha bulundu:

“Hazırlık soruşturması sırasında Türk polisinden Interpol aracılığıyla yardım talebinde bulunduk. Türk polisi bize ‘Bu davada polisiye yardımı gerektirecek bir durum yok, adli yardımlaşa için başvuruda bulunun’ cevabını verdi. Bu talebin uluslararası hukuka aykırı olduğunu söyledik. Dolayısıyla uluslararası organize bir suç olduğu savcılık tarafından tespit edilmiş Deniz Feneri soruşturmasının Türkiye ayağı araştırılamadı.”

***

Bana göre bu iddialar, bugün çıkması olası mahkûmiyet kararlarından çok daha önemli!

Olayın üzerinde aylardır çalışan Alman Savcı, Almanya’daki davanın bitmesinin, “uluslararası organize suç örgütü” diye söz ettiği örgütün çökertilmesine yetmeyeceğini...

Örgütün “büyük başları”nın Türkiye’de olduğunu düşünüyor...

En önemlisi de Türk polisinden bu konuda yeterli desteği görmemekten yakınıyor!

***

Şimdi İçişleri Bakanı’na ve Emniyet Genel Müdürü’ne soruyorum:

Dolandırıcılıkla...

Hele hele uluslararası ve organize dolandırıcılıkla mücadele, ne zamandan beri polisin görevi olmaktan çıktı?

Hangi polis yetkilisi, Alman makamlarına böylesine saçma bir yanıt verebildi?

Ve son soru: Neden?

Yoksa Türkiye’de ortaya çıkarılacak ilişkilerin, birilerini rahatsız etmesinden mi korkuldu?

*****

GÜNÜN SORUSU


Dolandırıcılıkla suçlanan Deniz Feneri Derneği’nin kuryeliğini yaptığı öne sürülen Radyo Televizyon Üst Kurulu Başkanı ve Başbakan’ın yakın dostu Zahit Akman, istifa etmek için ne bekliyor?

*****

Yardım parasıyla imaj düzeltme kampanyası!

Almanya’daki Deniz Feneri Davası, Türk basınının gündeminde oturduğundan bu yana Türkiye’deki ve Almanya’daki Deniz Feneri Dernekleri “imaj düzeltme” amacıyla büyük bir reklam kampanyası başlattı...

Dava sonuçlanıncaya kadar bu reklamları yayınlamayı reddeden bazı gazete ve televizyonlar dışındaki tüm medya organlarını açtığınızda, Deniz Feneri Derneği’nin amaçları ve yaptığı “hayırlı” işler anlatılmıyor...

Sordum, öğrendim:

Bu reklamların tamamı “ücret karşılığı” yayınlanıyor...

Yani diğer bir deyişle amacı “zenginlerden topladığı bağışları yoksullara aktarmak olan” bu iki dernek, topladıkları yardım paralarının ciddi bir miktarıyla televizyonlara, gazetelere reklam veriyor.

Bağışçıların “yoksullara aş, giysi, battaniye” olarak ulaşması için verdikleri paralarla bu dernekler “imaj” düzeltiyor.

Hatta, bugün olasılıkla mahkûm olacak Almanya’daki Deniz Feneri Derneği’nin hesap numaralarını yayınlatarak para toplamaya devam ediyor.

Peki suç sadece bu reklamları veren yardım kuruluşlarında mı?

Elbette hayır!

Bu iki derneğe sahip çıkan iktidar yanlısı medyayı bir kenara bırakıyorum çünkü biliyorum ki onlar, sözünü ettiğim reklamları seve seve yayınlıyor...

Ama...

Birinci sayfalarında ya da ana haber bültenlerinde bu derneklerle ilgili iddiaları haber yapan. öte yandan da sırf para için bu reklamları yayınlamakta sakınca görmeyen medya kuruluşlarını anlayamıyorum.

İddiaların gündemin tepesine oturduğu günden bu yana, bu derneklerin reklamlarını yayınlamaya ara veren VATAN’ın tavrı, tüm ilkeli medya gruplarına örnek olmalı.

Çünkü gazetecilik sadece “para” için yapılan bir meslek değildir!

Bir yandan bazı adamların yardım paralarını iç etmelerini eleştireceksiniz...

Diğer yandan, sırf verdikleri parayı kapmak için onların reklamlarını yapacaksınız!

Bu çifte standart için söylenecek tek söz var:

Ayıp!

DİĞER YENİ YAZILAR