SABAH iyice tuhaflaştı!

Haberin Devamı

SABAH Gazetesi, Başbakan’ın damadının “CEO” olarak görev yaptığı Çalık Grubu’na satıldıktan sonra, temel gazetecilik ilkelerini ve kurallarını bir kenara bıraktı; “tuhaf” bir yola girdi.

Haberlerinde bile objektifliği, tarafsızlığı unutarak, AKP’nin “resmi yayın organı” hüviyetine büründü.

Gazete bu yola gireceğinin işaretini aslında uzunca bir zamandır “köşe yazarları” aracılığıyla veriyordu.

Ama “taraftarlığını” açıkça ilan etmesi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın AKP’ye kapatma davası açmasıyla başladı.

Yıllarca iktidarlara kafa tutmuş olan SABAH, o gün belki de “dünya yağcılık tarihi”ne geçmesine neden olabilecek bir “yorum-manşet”le çıktı:

“Meclis’i de kapatın!”

Oysa Yargıtay Başsavcısı sadece Anayasal görevini yapıyordu; ama bu SABAH’ı hiç mi hiç ilgilendirmiyordu!

SABAH’ın bu çılgınca iktidar aşkına ilk tepki, kendi içinden geldi...

Bugüne kadar birçok konuda taban tabana ters düştüğümüz Hıncal Uluç bile, 25 Mart 2008 tarihli “Zamanlardan ‘Veda’ Zamanı” başlıklı yazısında, artık bu gazetede kalıp kalamayacağını sorguladı:

“Yazıişlerinde yapılan son değişikliklerden sonra, gazetenin haber sayfalarının ‘Besleme basın’ günlerini hatırlatmaya başlaması beni çok sarsıyor. (...) ‘Meclis’i de kapatsınlar’ diye buram buram bir yorum bir başlık, haberin üstüne konur mu? Haberde yorum olur mu? İlhan Ağabey’in serbest kaldığı hemen her gazetede verilirken, SABAH, bu haberi vermeden baskıya girer mi?”

KİMİN YAZDIĞI BELLİ DEĞİLMİŞ!

Hıncal Uluç bunları yazdı ama; yeni patronun transferlerinden “baş yazar” Mehmet Barlas, önce kapatma davasını açan Başsavcı’yı, “Hukuk ve yargı, toplumun yaralarını kaşımak, kamplaşmaları derinleştirmek için yoktur” diyerek hedef gösterdi (15 Mart)... Sonra da, “Bir gazete için en acı durum ‘kullanılmak’tır” (27 Mart) diyebildi...

İşin ilginci, bunu söylerken bile aynı köşede iktidarın çıkarlarına nasıl hizmet ettiğinin farkına varılmadığını sandı!

Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni ise gerek köşesinde, gerekse sık sık boy gösterdiği televizyon ekranlarında, Başsavcı’nın AKP’yi kapatma iddianamesi için haktan-hukuktan biraz olsun anlayan sıradan vatandaşı bile çileden çıkartacak, “Kimin yazdığı belli olmayan iddianame” yorumunu yapabildi!

Bunu söylerken, açıkça suç işlemeyi bile göze aldı!

İLHAN SELÇUK’A KÜFÜR!

Gazetenin “tarikatçı şımarık çocuğu”nu oynayan Emre Aköz de, Türk basınının simge isimlerinden İlhan Selçuk için bakın neler yazdı: (26 Mart)

“Postal sahibi bir paranoyak: Her yerde şeriatçı arıyor. En sıradan bilgilere de sahip olmadan ahkâm kesiyor. Adam Avrupa’nın hangi ülkesine gitse yüzüne tükürülür. Ama işte bu adam bizde baş tacı ediliyor. Duayen sayılıyor.”

Aynı Emre Aköz, Ergenekon skandalının patlak vermesine “Elimize fırsat geçti” diye sevinebildi...

Dünkü yazısında ise, AKP’ye akıl hocalığına soyunup, “Kanınızın son damlasına kadar direnin” diyebildi!

GÖNÜLLÜ ASKERLER!

Dikkat edin; bu gazetedeki...

İktidarın gönüllü askeri Nazlı Ilıcak’tan...

Sonradan sonraya AKP’li olan ve bu yüzden hayatının parasını alarak SABAH’a geçen Engin Ardıç’tan...

Eşini son seçimlerde AKP’den milletvekili seçtirerek, bu partiyle ilişkisini “gönül bağı”ndan “aile bağı” düzeyine ulaştıran ve karikatürün muhalif ruhuna ihanet ederek AKP’ye “yağ karikatürleri” çizen Salih Memecan’dan söz bile etmiyorum!

Öyle ya; iktidar borazanı olmak sadece kendilerini ilgilendirir...

HABERCİLİK ADI ALTINDA ÇAMURCULUK!

Ama...

Bu gazetenin bir muhabirinin, eline nereden geçtiği belli olmayan bir belgeyle...

Ülkemiz basının en çok okunan gazetecilerini (bazılarını bizzat arayarak) “ajanlıkla” suçlaması...

Hele hele bunu bir de “haber” diye gazetesine götürmesi...

Ve işin ilginci; bu iğrençliğin, isim verilmeden de olsa gazete sütunlarında yer bulması kabul edilebilir gibi değil...

YÜKSEK YARGIYA SALDIRI

Ya SABAH’ın, sözüm ona bir İşçi Partili’nin ifadesine dayanarak, manşetten yüksek yargı kurumlarını hedef göstermesine ne demeli?

Sözüm ona bu İşçi Partili, Yargıtay Başkanı’yla, Yargıtay Başsavcısı’yla, Anayasa Mahkemesi üyeleriyle görüşmüş de...

Onlar da kendisine, “Kitle desteğini, halk desteğini oluşturun” demişler de...

İyi de bu haberi yazan muhabirin ya da manşete taşıyan Genel Yayın Yönetmeni’nin, “İşçi Partisi’nin son seçimlerde aldığı oy alt tarafı 120 bin... Oysa bir miting düzenlenince milyonlarca insan katılıyor. Böylesine kalabalık bir kitleye böyle bir partiyle ulaşılamayacağını o hâkimler bilmez mi” diye sorması gerekmez mi?

Diyelim ki öyle bir “belge” gerçekten var...

İyi de herhangi bir insan, kendi politik kariyerini sağlama almak için Genel Başkanı’yla yaptığı konuşmada tüm bunları uydurmuş olamaz mı?

Olabilirse; “tarafsız” bir gazete, sırf bir telefon kaydından yola çıkarak, yargı organlarının en tepesindeki isimlerin meslek onurlarını böylesine acımasızca ayaklar altına alabilir mi?

Üstelik o belgenin yayınlanması kesinlikle yasakken?

***


Dedim ya; SABAH tuhaflaştı...

İktidara övgü düzmek adına tehlikeli bir yola girdi...

Bu tehlikeli yolda sadece gazeteciliğe değil, ülkeye zarar verir hale geldi!

Bu gazetede görev yapan ve hukukun üstünlüğüne inanan, laik, sosyal, demokratik bir hukuk devletinden yana olan tüm meslektaşlarımı bu “oyun”u bozmaya davet ediyorum!



***




GÜNÜN SORUSU

Hayat sadece paradan ve makamdan mı ibaret? Düşüncenin, onurun, ilkenin hiç mi anlamı kalmadı?

DİĞER YENİ YAZILAR