Saray sevdası!

Haberin Devamı

Cumartesi günü bu sütunlarda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün İstanbul’a geldiğinde kullanması amacıyla Yıldız Sarayı’nın içinde bir ofis ve konaklama mekânı hazırlatıldığını yazdım; aradan dolu dolu üç gün geçti, kimse itiraz etmedi!

Oysa 1985 yılında Cumhurbaşkanlığı’na tahsis edilen Tarabya’daki “saray” gibi Huber Köşkü bomboş duruyor!

Huber’e, “köşk” denildiğine bakmayın; değme saraylara taş çıkartır!

Hem İstanbul Boğazı’nın en güzel yerinde, hem de 170 dönümlük muhteşem bir bahçesi var...

Bu bahçenin içinde; “Art Nouveau” tarzı Huber Köşkü’nden başka üç muhteşem köşk daha bulunuyor:

Faytonhane, Setüstü Köşküve Av Köşkü...

Bir de en az köşk kadar güzel sera...

Ama Huber’i gözüne kestiren ve Cumhurbaşkanlığı’na geçmesini sağlayan Kenan Evren, bu yapıları “küçük” ya da “eski” bulmuş olmalı ki; o zamanın parasıyla trilyonlarca lira harcatarak 2 bin metrekarelik dev bir köşk daha yaptırdı bahçenin tepesine!

Huber Yerleşkesi’nde halen Cumhurbaşkanlığı Konutu, yabancı devlet başkanları konukevi, resepsiyon alanı, sosyal tesis, otel binası, yüzme havuzu, 15 villa ve helikopter pisti bulunuyor!

Ama...

Silah komisyoncusu Huber Kardeşler tarafından yaptırılan, Mısırlı Prenses Kadriyetarafından satın alınan ve ardından Fransız Notre Dame de Sion Okulu’na bağışlanan bu muhteşem yerleşke, ne hikmetse hiçbir Cumhurbaşkanı’na yaranamadı... Biraz Özal ailesi kullandı, o kadar!

Demirel, Evren’in mimari zevkini beğenmemiş olmalı ki; yine trilyonlarca harcatarak baştan aşağı restore ettirdi binaları, buna rağmen oturmadı!

Sezerler ise, sadece yılda bir ay kaldı; “boş duruyor” denilmesin diye!

***


Kısacası; Huber’deki inşaat ve restorasyon çalışmalarına harcanan para (kamulaştırma bedeli hariç) 10 trilyon liradan fazla!

Ortada böylesine masraf yapılmış eşsiz bir mekân varken, Cumhurbaşkanı Gül’ün kendisine bu kez Yıldız Sarayı içinde yeni bir çalışma ve konaklama mekânı yaptırması, en hafif deyimle “savurganlık” sayılmaz mı?

Eğer Gül ailesinin Huber’i gözden çıkarmasının tek nedeni, adının “saray” olmamasıysa, bir tabela değişikliği yapmak çok daha “ekonomik” bir çözüm olmaz mı?

Ama eğer “İlle de Osmanlı izi” diyorlarsa... Durum başka tabii!

*****

KABAK TADI!

Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, önceki haftaya damgasını vuran “Kuzey Irak’tan neden çekildik” tartışmasını dün de sürdürdü.

“Türk Silahlı Kuvvetleri’ne hakaret ettirmem” diyerek, kendisine yönelen eleştiri oklarını askerimize yönelmiş gibi göstermeye çalıştı!

Oysa ortada zaten hakaret yoktu; eleştiri vardı...

Ve eleştirilen de bizzat sizdiniz Sayın Genelkurmay Başkanı...

Lütfen artık bu konuyu kapatın...

Zira kabak tadı verdi!

*****

GÜNÜN SORUSU

İşçi sendikaları Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı’nı protesto etmek için yarın iş durdurma eylemi yapacaklarını açıklamış...

Ne güzel mışıl mışıl uyuyorlardı canım, zahmete gerek var mıydı?

*****

Mucize yaratan kurum!

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) önce enflasyonun hesaplanmasında kullanılan mal ve hizmetlerin listesini değiştirdi. Böylece yüzde 20’lerde gezen enflasyon şıpın işi tek basamaklı sayılara indi...

Aynı yöneticiler baktılar ki milli gelir bir türlü yükselmiyor; bu sefer Avrupa Birliği’ne uyumu bahane ederek milli gelir hesaplama yöntemini değiştirdiler... Böylece milli gelirimiz kağıt üzerinde yüzde 31.6 arttı, durduğumuz yerde kişi başına 2 bin 020 dolar zenginleştik!

TÜİK yöneticilerine çağrıda bulunuyorum:

Hazır eliniz değmişken, şu toplumsal göstergelere de bir el atıverin!

Eminim ki siz isterseniz; halkımızın en az yarısının üç yabancı dili ana dili gibi konuştuğunu, tamamının üniversite mezunu olduğunu, eski suç istatistiklerinin hatalı olduğunu, ülkemizde meydana gelen cinayet, hırsızlık, gasp, tecavüz, yolsuzluk vakalarının Avrupa Birliği standartlarının çok altına indiğini de kanıtlarsınız!

Diyeceksiniz ki, “Dalga mı geçiyorsun?”

Evet... Başka ne yapmamı bekliyordunuz ki?



DİĞER YENİ YAZILAR