Memurlar... Aldatılıyorsunuz!

Haberin Devamı

Kamu İşveren Kurulu’yla memur sendikaları bugün maaş zammı için son kez bir araya geliyormuş... “Uzlaştırma Kurulu”, memur maaşlarına aylık 35 YTL seyyanen ve yüzde 2 zam yapılmasını istiyormuş... Anlaşma sağlanamazsa son kararı hükümet verecekmiş!

Bunun Türkçesi şu:

Ortalama 1.000 YTL alan bir memurun maaşı, eğer bu öneri kabul edilse bile sadece 1.055 YTL’ye yükselecek...

Zamma bakın, zamma! Artanıyla tasarruf yapın, isterseniz de mortgage yöntemiyle ev alın!

***


“Dalga mı geçiyorsun” diye kızmayın bana...

Tabii dalga geçiyorum! “Devlet eliyle emek sömürüsü”nün yapıldığı bu sözüm ona “sendikalı-toplu sözleşmeli düzen”i ciddiye almamı beklemiyorsunuz herhalde...

Öyle bir düzen ki bu; her şey kılıfına uygun...

Ama içi boş!

Memur sendikaları var; ama “yaptırım güçleri” yok... Memurlara “örgütlenme” ve toplu sözleşme hakkı tanıyan bizim yüce demokrasimiz, “grev”i yasaklamış çünkü!

İyi de o zaman sendikalar üyelerinin hakkını nasıl koruyacak?

Zaten işin püf noktası da bu:

Koruyamayacaklar!

***


Masanın “işveren” koltuğunda, Kamu İşveren Kurulu Başkanı ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu oturuyor. Yani bu çok demokratik (!) sistemde hükümet fiilen pazarlık masasında...

Ama anlaşma sağlanmadığında son karar mercii yine hükümet!

İyi de o zaman:

Bunca toplantının... Sözüm ona toplu sözleşme görüşmelerinin... Kaybedilen zamanın... Yetkisiz memur sendikalarının... “Grev” hakkı verilmeden tanınan örgütlenme özgürlüğünün... Ve... O sendikalar için her ay maaşlardan kesilen YTL’lerin anlamı ne?

Koca bir hiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiç!

Bir ülkede gerçekten demokrasi varsa; işçi-memur ayrımı yapılmadan tüm çalışanlara grevli, toplu sözleşmeli sendikalılaşma hakkı tanınır...

Eğer demokrasi yoksa; hiçbiri tanınmaz...

Ama bizimkisi gibi “varmış gibi duran ama aslında olmayan” demokrasilerde sadece örgütlenme hakkı tanınır, grev hakkı tanınmaz...

Sonuç da aynen böyle olur!

Hükümet 55 YTL zam verir... Sendika anlaşamamış gibi yapar. Son karar yine hükümete kalır!

***


Memur arkadaşlar:

Belki çoğunuz farkında değilsiniz ama, “sendikalı serbest pazarlık sistemi” bu değil...

Kandırılıyorsunuz!


***



İLAHİ!

Gaziantep’in Şahinbey İlçesi Karataş semtindeki Vali M. Lütfullah Bilgin İlköğretim Okulu’nun 1-A sınıfında, henüz alfabeyi bile bilmeyen çocuklara derslerde CD’den ilahi dinletildiği söyleniyor. Gaziantep Milli Eğitim Müdürü’nün bilgisine sunulur!


***



GÜNÜN SORUSU

Kara Kuvvetleri Komutanı Org. İlker Başbuğ dün, “Laiklik Cumhuriyet’in temel taşıdır, tartışılamaz” demiş...

İyi de tartışıyorlar... Ne yapacağız?


***



Maeltö’ye giden Müslüman var mı?

Siz hiç “Ta Fota” ayinine katıldınız mı Rum dostlarınızla beraber... İsa’nın vaftiz edilişi nedeniyle düzenlenen bu törende sizi de bir Müslüman olarak aralarında görmek istediler mi?

Ya da bir Süryani’den, Mesih’in mabede sunuluşu nedeniyle kutlanan “Maeltö”ye davet edildiniz mi?

Ermenilerin “Pun Paregentan” karnavalına katıldınız mı? Hani 50 gün süren “Medz Balık”tan, yani “Büyük Oruç”tan hemen önce kutladıkları... Onlarla birlikte “khacverats”a (hac yortusu) gittiniz mi geçen pazar günü?

Biliyorum; bu soruların yanıtı doğal olarak “hayır...”

Çünkü her dinin mensupları, kendi dinlerinin gereklerini diğer dinlerden olanlardan ayrı bir ortamda yerine getirir. Bu tür günlerde “içtenlik” esastır ve o dine inanmayanlar içten olamayacağı için de davet edilmez.

Peki bu, neden bizim “iftar sofralarımız” için geçerli değil...

Neden son yıllarda bazı belediye başkanlarımız Ermeni, Süryani, Rum din adamlarını adeta zorla iftar sofrası etrafında buluşturuyor?

Ya da Başbakan Erdoğan’ın katılacağı iftara neden “oruç”un anlamını bile bilmeyen Hillary Clinton, Jennifer Lopez, Brad Pitt ve Robert de Niro davet ediliyor?

Bu tür davetler “dinlerarası dayanışmaya” hizmet ediyor gibi görünse de o ortamdaki “içtenliği” zedelemiyor mu?

Zedelemiyorsa; onlar neden bizi davet etmiyorlar dini törenlerine?

Bizim başımız kel mi?

DİĞER YENİ YAZILAR