Osman Öcalan'ın o cümleleri

Orhan Miroğlu, Erbil'de Osman Öcalan ile görüşmüş. Röportaj dünkü Star Gazetesi'nde tam sayfa yayınlandı.

Tam da çözüm sürecinde kritik bir viraja girilmişken dikkat çekici tespitleri var Osman Öcalan'ın.

Elbette Osman Öcalan'ın PKK'dan ayrılış süreci ve sonrasında oturduğu çizgiyi göz ardı etmeden okumak gerekiyor söylediklerini.

Elbette verdiği mesajların geçmişin izlerinden bağımsız olduğunu düşünmek olanaklı değil.

Ancak diğer taraftan; Osman Öcalan'ın sadece İmralı'daki ağabeyini en iyi tanıyan isim değil, aynı zamanda örgüt içi dengelere de halen hakim olduğu gerçeğini de unutmamak gerekiyor.

Hem bu yüzden hem de uzun süredir (bu köşede de defalarca altını çizdiğimiz gibi) İmralı - Kandil hattında var olan 'kısa devre'lerin teyidi niteliğinde olması sebebiyle dikkate almak gerekiyor Osman Öcalan'ın şu sözlerini:

1.) Bana göre iki PKK var, biri Kandil PKK'sı diğeri İmralı PKK'sı. İmralı PKK'sı halkın PKK'sıdır. Kandil PKK'sı ise biraz daha farklı özelliklere sahiptir.

2.) Kandil PKK'sı Öcalan'ı reddederek siyaset yapamayacağını, onun kitle gücü karşısında varlık gösteremeyeceğini bildiği için, Apo'ya "Evet" diyecek, resmen kabul edecek ama fiilen kendisini uygulayacak. Farklı uygulamalar içinde olacak. Kandil'in bugüne kadar izlediği strateji odur.

Haberin Devamı

3.) Çözüm sürecine rağmen, en karşıt görüşleri bile sanki Apo'yu kabul ediyormuş gibi görünerek uyguluyorlar. Hiçbir zaman söylemde Apo'yu reddetmezler ama bana göre uygulamaya gelince Apo'nun büyük bir ret olayı yaşadığını söyleyebilirim.

Osman Öcalan böyle diyor.

Sürecin başından bu yana yaşananlar da, kardeş Öcalan'ın yorumu ile örtüşüyor.

Bu durumda ortaya üç net soru çıkıyor:

1.) Ankara çözüm konusunda ne denli iyi niyetli ve kararlı olursa olsun, karşısında böyle bir yapı varken sürecin başarıya ulaşması ne derece mümkün?

2.) Çözüm süreci başarılı olamazsa, bu sonucun sorumlusu kim olur?

3.) Osman Öcalan'ın ifadesi ile gerçekten "İmralı PKK'sı, halkın PKK'sı" ise sözü edilen 'halk'ın da net tavır sergileyip sürece katkıda bulunması gerekmez mi?

Haberin Devamı

"Atatürk'ü ben öldürdüm"

Kitabın adı bu. Yazarı, kendini "Atatürk devrimcisi ve milliyetçi bir gazeteci" olarak niteleyen İsmet Orhan.

Orhan, kitabın isminin 'çarpıcı' olmanın ötesinde derin bir özeleştiriye dayandığını söylüyor.

Yazar, bu özeleştirinin 'kişisel' olmadığını, önsözün son bölümünde şu şekilde izah ediyor:

"Ben, sen, o, biz, siz, onlar, hepimiz, hep beraber el ele vererek Atatürk'ü öldürmeye karar verdik.

Onu öldürmek için putlaştırdık.

Öldürmek için ideolojiyi yarattık.

Öldürmek için adının arkasına saklanacağımız dernekler kurduk.

Öldürmek için her sokağa, mahalleye, köprüye adını verdik.

Öldürmek için her köşeye heykellerini diktik.

Öldürmek için apartman boyu resimlerini astık.

Öldürmek için artık kendisine benzemeyen tablolar çizdik.

Öldürmek için camileri kullandık, onu itibarsızlaştırdık.

Öldürmek için sokakları kana bulayıp onun adını kullandık.

Öldürmek için hakkında olmadık dedikodular ürettik.

12 Eylül sonrasında üniversitelere adını, zorunlu derslere koyarak öldürdük.

Haberin Devamı

Nihayetinde, mezarının gölgesinde siyaset üretmeye başladık.

Öldürmeye kararlıydık ve sonunda öldürdük.

Ben de Atatürk'ü öldüren milyonlarca kişiden biriyim."

Adını işte böylesine iddialı bir yaklaşımdan alan 496 sayfalık bu biyografik roman Nemesis Kitap'tan çıktı.

DİĞER YENİ YAZILAR