Feyzioğlu siyaset mi yapıyor?

Haberin Devamı

Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu geçen perşembe Van’daydı biliyorsunuz.(http://haber.gazetevatan.com/utanmasalar-uste-cikacaklar/609237/1/gundem)(http://haber.gazetevatan.com/feyzioglundan-hem-nalina-hem-mihina/609354/4/yazarlar)

O seyahate ilişkin haber ve Feyzioğlu ile uçakta yaptığımız sohbetin bir kısmı yukarıdaki linklerde yer alıyor.

***

Bugün de sırada, kamuoyunda bir kesimin aklındaki şu sorular var:

- TBB bir siyasi parti, Feyzioğlu da o partinin genel başkanı mı ki bu kadar aktif ve gündemde?

- Metin Feyzioğlu siyasete hazırlanıyor ve TBB Başkanlığı bunun alt yapısı, hazırlığı mı?

İşte Feyzioğlu’nun bu sorulara yanıtı:

- Siyasetin alt yapısıyla ilgisi yok. Görevimizi yapıyoruz. Kanunumuza göre hukukun üstünlüğü ve insan haklarını korumakla görevliyiz. Bu kavramlar da ancak somut olarak insana bağlandığında anlam kazanıyor. Ben oy istemeye gitmiyorum. İlla bir siyasetle bağlantı kurulmak isteniyorsa, hukukun üstünlüğü siyaseti yapıyoruz. Merkezimize de insanı koyuyoruz. Bu, Ankara’da oturup yapılabilecek bir şey değil. Van’da eğer Muharrem bebeğin ailesinin acısına ortak olmasam, yaptığımız bütün işler ‘yapmış olmak için yapılmış’ olur.

- TBB ve baroların bir başka görevi de meslek itibarını yükseltmektir. Esas olan da meslektaşların birbiri nezdinde itibarının yükselmesi değil, toplumun gözündeki itibarın yükselmesidir. İnsanlar TBB’yi, baroları ve avukatları, sığınacak, güvenecek bir dost olarak görüyor. Toplumda ‘hakların koruyucusu avukat ’ fikri doğuyor. Bizim yaptığımız; haklarının farkında olmayan, en temel hakların bile devlet tarafından kendisine adeta bir lütuf olarak verilmesine alışkın bir toplumun hizmetine, sahip olduğu hakları sunmaktan ibaret. İşte böyle diyor Metin Feyzioğlu.

Örnek!

Derya Sazak bir kitap yazmış. Hepimize örnek olması gereken bir kitap. Özellikle de biz gazetecilere. Gerçekten ‘örnek’! Ama kötü bir örnek.

Gazetecilik ve mesleki etik adına, yöneticilik ve güvenilirlik adına, insani değerler ve ahlakî kaygılar adına kötü, çok kötü bir örnek. Her zaman yapılması, olunması gerekene dair olmaz ‘örnek’ dediğiniz. Bazen de yapılmaması, olunmaması gerekene ilişkin olur. İşte bu ‘örnek’te olduğu gibi.

***

O şunu demiş, bu bunu yazmış, diğeri öyle yapmış; beni ilgilendirmiyor. Hepsi detay; geçiniz. İçeriğin hiçbir önemi yok, daha doğrusu hiçbir önemi kalmıyor bu örnekte.

Kalmıyor çünkü karşımızda duran yöntem, tarz, üslup; içeriğin önüne geçiyor.

Yapılan iş, yapılış şekli itibarı ile gayri ahlaki; bu bir.

İkincisi, o saygın makamda kendinden önce oturanı da, sonra oturmakta olanı da, daha sonra oturacakları da töhmet altına almaya matuf bir adım. Ve üç; zannedersiniz ki bu kitabı yazan kişi, ilkeleri doğrultusunda görevinden istifa edip gitmiş!

***

Bakın; herkesi eleştirebilirsiniz, hiç kimseyi beğenmeyebilirsiniz. Olabilir, hakkınızdır. Kimsenin sözü olmaz. Lâkin...

İnsanları karalamak, lekelemek, zan altında bırakmak için plan yapmak...

Sahip olduğunuz konumun size sağladığı imkânlarla, yine sıfatınız gereği içinde bulunduğunuz ortamlardan malzeme toplamak...

Sonra o biriktirdiklerinizi neşretmek, ortaya çıkanın adını da ‘kitap’ koymak.

Buna sizin oralarda ne ad verilir bilmiyorum ama bizim buralarda ‘ayıp’ diyorlar, ‘nankörlük’ diyorlar, hatta ‘ihanet’ diyorlar.

Sadece ekmek yediğiniz kuruma değil, her şeyden önce, gençlere ilkelerinden bahsettiğiniz mesleğimize ihanet.

***

Fazla uzatmaya gerek yok.

Bahse konu kitabın sanırım tek iyi yanı var; o da medyada yıllardır öyle ya da böyle ‘ismi’ olan birinin gerçek karakterini bu vesile ile öğrenmiş olmak. Aslına bakarsanız, böyle ‘örnek’ler olsun ki; ‘düzgün’ örneklerin farkı çıksın ortaya. Yoksa insanlar her gazeteciyi aynı, her genel yayın müdürünü birbirinin kopyası zannedebilir.


KEŞKE...

Eski genel yayın müdürleri, para verip almaya değer eserlere imza atsalar.

DİĞER YENİ YAZILAR