BDP milletvekillerine küçük (!) bir hatırlatma

Haberin Devamı

“Bizi oylarıyla Ankara’ya yollayan

Kürt halkı...”

Ya da

“Biz, bölge halkının özgür iradesiyle seçtiği temsilcileriyiz...”

Veya

“Partimiz, halkımızın verdiği yetki ve sorumlulukla...” diye başlayan yüzlerce cümle var arşivlerde.

Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) milletvekillerinden defalarca duyduğumuz cümleler bunlar.

“Bölge halkı”, “Kürt halkı”, “Halkımız”... İçinde, doğasında bir ‘ayrış(tır)ma’ barındıran ifade şekilleri.

HEP, DEP, HADEP, DEHAP, DTP... Şimdilerde BDP.

İsmi değişen ama özü, ideolojisi, tavrı, tarzı, söylemi hep aynı kalan siyasi hareketin “biz” yaklaşımı. “Bizim halkımız” ifadesi.

**


“Bizi buraya, haklarını müdafaa etmemiz için bölge halkı, halkımız gönderdi” diyen sayın milletvekilleri; eminim unutmamışsınızdır, sizler bu göreve, T. C. Anayasası’nın 81’inci maddesine göre yemin ederek başladınız.

Yani Meclis’e geldiğiniz ilk gün, şu andı içtiniz hepimizin gözlerinin içine bakarak:

“Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve lâik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakattan ayrılmayacağıma; büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim üzerine andiçerim.”

“Büyük Türk Milleti” ifadesine karşı çıkanlarınız, içine sindiremediğini söyleyenleriniz oldu.

Olabilir...

Ama sonuçta bu şekilde yemin ettiniz, namusunuz ve şerefiniz üzerine.

Söz verdiniz.

Ve ‘söz’ namustur, ‘söz’ şereftir öyle değil mi?

**


Şimdi...

‘Sadakattan ayrılmayacağınıza yemin ettiğiniz o Anayasa’nın 80’inci maddesi bakın ne diyor:

“Anayasa, Madde 80 Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, seçildikleri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil, bütün Milleti temsil ederler.”

Bu maddeyi hatırladınız mı sayın vekiller?

Bilmem anlatabildim mi?

Başka sorum yok.

*****


Hatay’da yeni hayat

“Hatay’da Suriyeli mahalleleri oluşmaya başladı.”

Antakya’da yaşayan bir arkadaşıma ait bu cümle.

Dün Ankara’da karşılaştık.

İki çocuğu ve eşi ile yıllardır Hatay’da yaşıyor arkadaşım. Anlattıkları sıradan bir vatandaşın izlenimleri değil, eski bir gazetecinin gözlem ve tespitleri.

Suriye’de ve dolayısıyla Türkiye’nin bu ülke ile sınırdaş illerinde son dönemde yaşanan değişimi anlattı eski meslektaşım.

“Türkiye’de ekonomik krizden en az etkilenen ildi Hatay. Hatta hiç etkilenmemişti çünkü Suriye ile var olan karşılıklı yoğun ticari faaliyet, kent ekonomisini hep çok canlı tutuyordu” dedi.

“Ama şimdi, bütün TIRlar yatıyor. Kontaklar kapalı. Giden, gelen araç yok. Ticaret durdu” dedi.

“Soğuk hava depoları da doldu, taşıyor. Suriye’ye satılan ürünler depolarda kaldı. Bir süre sonra çürüyecek. Sadece gıda sektörü değil, demir sanayii de kilitlenmiş durumda” dedi.

“Hatay sanayicisi ve esnafı kan ağlıyor. Yakında Ankara’da, hükümet nezdinde görüşmeler yapıp, sorunlarına çözüm arayacaklar” dedi.

“Antakya’nın günlük yaşamında da artık bir ‘Suriyeliler’ gerçeği var. Sığınmacılar için kurulan kamplar ayrı ama bir de şehir içinde, günlük hayata dahil olanlar var. Birçok Suriyeli aile daire kiraladı apartmanlarda. Onar, onbeşer kişilik aileler, iki oda - bir salon evlerde tıkış tıkış yaşıyorlar ve manzara felaket” dedi.

“Suriyeli ailelerin taşındığı apartmanlardaki Antakyalılar rahatsız olmaya başladı bile. Halk tedirgin. Antakya’da ‘Suriyeli mahalleleri’ oluşmaya başladı. Vaziyet her geçen gün daha da sıkıntılı bir hâl alıyor” dedi.

Dedi de dedi işte...

*****


KEŞKE...

‘Lâf’ ile ‘söz’ arasında çok ciddi bir fark olduğunu görebilsek.

DİĞER YENİ YAZILAR