Şımarık obezlerimiz sağolsun!

14 Ağustos'ta Zülfü Livaneli köşesinde ("Büyüklerimi saymak küçüklerimi sevmek") şöyle anlatıyordu:

Haberin Devamı

14 Ağustos'ta Zülfü Livaneli köşesinde ("Büyüklerimi saymak küçüklerimi sevmek") şöyle anlatıyordu:

(...) Bugün on binlerce Türk evi, televizyonun karşısında divanın üstüne devrilmiş, koca bacaklarını duvara uzatmış, annesine "Acıktııım!" ya da "Susadııım!" gibi tek kelimelik cümlelerle konuşan obez oğlanlarla dolu.

Anneler de "Aman benim tosuncuk oğlum aç kalmasın!" diye oğlan gak deyince sandviç, guk deyince cips koşturuyor.

Eve bir büyük geldiğinde ne yapacaklarını bilmiyor bu çocuklar.

Stockholm'de oturduğumuz sıralarda bazen kızımın isveçli arkadaşları gelirdi eve.

Bir elma verdiğiniz zaman o minicik sarışın kızların yaptıkları zarif reveransı, teşekkür edişlerini görmenizi isterdim.

Küçük melekler gibi uçucu ve kibardılar.

İngilizler de böyle eğitirler çocuklarını, Fransızlar da!

***

Uyduların birinde bir Japon filmine denk geldim, Japonlarda sürekli bir eğil-kalk durumu var.

Amerikalılar arkadaşlarının babalarına "Sir" diye hitap eder...

Livaneli'nin yazısıyla birleştirince aklıma geldi, "Acaba gelişmiş ülkelerde ilişkiler mi böyle, yoksa ilişkiler böyle olduğu için mi gelişmişler?"

Toprağı bol olsun, Üzeyir Garih'le sohbet ediyorduk...

"Bill Gates, George Soros gibi dünyanın en zengin insanlarıyla görüştüm. Bu kadar zengin olunca demek ki bir tevazu geliyor, hepsi mütevazı insanlar..." diyordum;

Üzeyir Bey araya girdi, "Bak dikkat et, şu da olabilir; belki de tevazu sahibi oldukları için o kadar zengin oldular!"

Konuşma, "Nice zenginin ne kadar fakir bir dünyası, nice fakirin ne kadar zengin bir dünyası
var" ekseninde gelişmişti.

Livaneli'nin anlattığı aile türü, "eğitim" dediğinizde "bas parayı, tut hocayı" anlıyor.

Model böyle olunca çocuğa da pek başka çare kalmıyor.

Ana babasına "Ayşe, Mehmet" diye hitap eden, "öp dedenin elini" denince "Hadi be" tepkisi veren, "Dua et" telkinine "Bir gerici olmadığımız kalmıştı" cevabını yapıştıran (ve her şeye cevap vermeyi zekâ göstergesi addeden) veletler çoğalıyor.

Bu arkadaşlar, maddi bir dünyada her şeyin bir fiyat etiketi olduğuna inanıyor, başka bir şeye de inanmıyorlar.

Diplomadan askerliğe, adaletten mevkiye, her şey ücreti mukabilinde hallolsun istiyorlar.

Bu sistem çöker.

Hatta çöktü bile!

Manevi değerin olmadığı yerde, saygının ve sevginin öğretilmediği bir ortamda "insan" olunamaz.

Başkasına sevgi saygı yoksa, yansıma da olmaz; kendine sevgi ve saygı duyamazsın.

Kendini bilmezlik derdine deva sevgi, saygı ve kural üçgeninden geçiyor.

Bu da okulda öğrenmekle olacak bir iş değil; bu, evde öğretilir.

Bunların öğretilmediği evlerde, kendisi üniversite imtihanını ıskalamış, divana devrilip cips yiyen tombik söyleniyor:

- Ulan bunlar dinci okul değil mi, nasıl oluyor da böyle yüksek puan tutturuyorlar!

Anne babası ne yapıyor?

"Hafız onlar hafız, sorgulamadan ezberliyor" diyor, dostlarıyla "Ne olacak bu CHP'nin hali" tartışmasına devam ediyor.

Oysa belki de "Ulan denmez, anne babayla yatarak konuşulmaz, sen kendi puanını ne yapacaksın ona kafa yordun mu" yaklaşımı asıl çözüme temel teşkil edecek.

DİĞER YENİ YAZILAR