Haneye tecavüz

‘Yüzyıllar boyunca kadınlar, erkeği olduğundan iki kat büyük gösteren bir ayna görevi gördüler. Kadınlar gerçeği söylemeye başlarsa erkeğin aynadaki görüntüsü küçülmeye başlar, yaşam karşısındaki uyumsuzluğu yok olur.’

Virginia Woolf

***

Zehra İpşiroğlu’nun yeni kitabı ‘Haneye Tecavüz’ (E Yayınları), çocuklara yönelik tecavüz vakalarının, ‘olur bir kere canım’ ya da ‘herkes kendi söküğüne baksın’ biçiminde (üstelik bir kadın bakanımız tarafından) örtbas edilmeye çalışıldığı ülkemizde okunması gereken bir kitap.

‘Yahu kadınlar! Bu ülkede gerçekten derdimiz var; erkek imzalı militarizm, milliyetçilik ve din konusunda, dahası ortamın vahşi kapitalizme yenilmesi anlamında, bunun bizden çıkartılmaya çalışılan bedelleri hususunda ciddi dertlerimiz var’ noktasında buluşmamız gereken günlerden geçiyoruz. Tam da bu yüzden ‘Haneye Tecavüz’ hemen hepimizin bir şeylerin ucundan tutabilmesi için de okunmasında faydalı olacak bir kitap. Seversiniz, sevmezsiniz; bu bile, böylesi erkek elinden çıkma dertlerin biz kadınlar üzerindeki ağır baskısını ‘geç’ teşhiste kimimize iyi gelecek bir adım sayılabilir. Bardağı ister boş, ister dolu görelim; sonuçta asıl fark etmemiz gereken sürahinin kendisi.

Haberin Devamı

Pişmanlıklar

Kitap, şiddeti farklı boyutlarda yaşamış 7 kadının, içerden, kısacası onların gerçek öykülerinden yola çıkarak kurgulanmış. Bu açıdan bakıldığında belgesel bir roman tadı var. Dahası, kitapla ilgili yorumlarınızı, görüşlerinizi yazabileceğiniz bir blog da açılmış: ‘Duvargeçen bloğu’. Kitapta, bu blogdan alıntılanan yazılar da mevcut. Onları okuduğunuz zaman, bu 7 kadına eklenen nice kadın öyküsünü de bulabiliyorsunuz. Kimi din diyor, kimi iman, kimi özgürlük diyor, kimi namus. Ve pişmanlıklar! Yaşanmaması gerekenler, yaşanması hayal edilip yaşanmayanlar, yaşandığı halde umulanın bulunamaması yönündeki pişmanlıklar.

Arada erkekler de yazmış bloğa. Kadının birey olması konusunda samimiyetle emek harcayan, buna destek veren, kendisiyle yüzleşmeyi yaşam borcu sayan erkek okurlarımızı her zamanki gibi tenzih ederek o satırları burada paylaşmak isterim:

Haberin Devamı

‘Kadınlar utanmadan kendi hayatlarını deşifre etmişler, özel hayatlarını ortaya dökmüşler... Neresi güzel bunun? Hayatlarının erkeğini niçin bulamıyorlar biliyor musunuz? Hiçbir şeyden memnun olmadıkları için. Hayatlarını sürekli bir anlamlandırma telaşı içerisinde olmasalar, yetinmesini bilseler bunlar olmayacak. Benim sevgilim, tertemiz bir kız, o kadar ki vur ağzına, al lokmasını... Evlendiğimizde evimin kadını olacak, ikimiz de çok mutluyuz, daha ne?’ (Bakınız ekranlarda reyting tufanı yaratan derin felsefeli izdivaç programlarındaki söyleme! Oradaki kadın ve erkeklerin hemen hepsi bu cümleleri tekrarlıyor.)

Daha ne?

Kitaptaki 7 kadını birleştiren en önemli payda geçmişten kaçıyor oluşları. Asıl güçlerini oluşturansa tüm bu kaçışlara rağmen umut ve hayallerinden asla vazgeçmemeleri. Kimi geçmişle yüzleşmeyi tam olarak, kimiyse daha az başarıyor. Yine de vazgeçmiyorlar. Yenilseler bile. Hepsinin öyküleri birbirine bakıyor, birbirini tamamlıyor. ‘Daha ne?’ sorusuna ise verdikleri yanıtlar hemen her seferinde yaşamı işaret ediyor. Yaşamı, mücadeleyi, soru sormayı, anlamın sorgulanmasını.

Haberin Devamı

‘Dahası’ bu oluyor işte... ‘Kanatlarım olduğu halde bir türlü uçamıyorum’ diyen o kadını da tanıyoruz, ‘Konuşacaksın, her şeyi hatırlayacaksın ve konuşacaksın. Ağzından çıkan her söz yüreğini hafifletecek’ diyen o kadını da.

Dahası bu oluyor işte! Kendine ait, sorumluluğunu üstlenebileceğin bir hayat. Ve dünyanın, bir gün, insana rağmen, insanlık adına değişebileceği umudu.

DİĞER YENİ YAZILAR