Şehre yürürüz

‘Şehre yürürüz etimizde olmayan. Ah onların ve bizim olan görmediğimiz şehir...’

Filistinli şair Mahmud Derviş, insanını böyle anlatır. Yollardaki, göçlerdeki, kayıplardaki. Geçen yüzyılın ortalarında başlayan İsrail-Filistin çekişmesinin, bugün yine en çok çocuklara, kadınlara, düşlere vurduğu keti, yaşam diye okunması umulan bir yol kitabının ölüm diye amansız bir molayla nasıl lime lime edildiğini hüzün dolu bir dille aktarır bize. Arapça’nın sırlı harfleri, yolda tutulduğumuz bir yağmur teranesi gibi tek tek dökülür üstümüze o zaman; ‘Sevdiklerimizi yiyin ve gözyaşlarımızı siyah mendiller olan saçlarımızla silin’ derken Derviş.

Derviş böyle söyler ve çoğumuz onun ‘şehre yürürüz etimizde olmayan’ diye başladığı ve hiçbir yere gidemeyen yolculuk destanında gezinen satırlarını, bir serabın umutsuzluğu diye okuruz. Okur ve kendi yolumuzun telaşında elbette unuturuz. Bir başka serabın bir başka umutsuzluğuna dikkat kesilinceye kadar. Sonra yeniden, güneşin altında uzayıp giden asfalt yolların karamsarlığı ve siyah ışıltısıyla hatırlarız. Kafamızı çevirip kavak ağaçlarının arasından gökyüzüne bakarız. Yersiz-yurtsuzluğu hayal eder, hatırlamaya çalışır, hatta hatırlarız. Umutsuzluk coğrafyadadır başta, kayıpların tanımsızlığında, tanımsız yaraların travmalarında, savaşın yoksul mu yoksul dilinde, hatta dilsizliğinde, ama en çok bir çocuğun ailesini yıkıntılar arasında ararken yaşadığı yalnızlığıdır içimizi kavuran. 21. yüzyılın yol hacıları olan bizler, hacca, özgürlüğün haccına gitmeye debelenirken, 21. yüzyılın öyküsünün böyle olmamasını ne kadar dilesek de boştur. Öykü, üç aşağı beş yukarı budur. Öykü savaşa tutsaklığın öyküsüdür.

Haberin Devamı

Sonra öykünün yorumcuları gelir. Ama şöyle ama böyle diyen. Ama öyle öyle değil, esası böyle böyle diyen.

Öyküyse bellidir işte.

Derviş’in ‘Ruhların üstüne yenilenir ruhumuz, veya burada ölür’ diye aktardığı gerçek, çocukların, çocuk kalplerinin, çocuk kalplilerin yalnızlığını yeniden ve yeniden ürettiği o süt kesiği eceldir.

Ya taraflar? Taraflar da bellidir elbet.

Haberin Devamı

Peki ya gözleri bayram rengi çocuklar? Peki ya akide şekeri hayaller?

Derviş, onu da bilir ve der ki:

‘Heykellerin kimliği yükselen çığlığımızın acısından olacak ve kurnalar ruhlarımızı ısıtacak zamanın tozunda.’

Keşke böyle olmasaydı.

(Satırlar: Mahmud Derviş’in ‘Yalnızlık Kendini Yenilemeden’ adlı kitabından. Çeviri: Metin Fındıkçı, Can Yayınları)

***

Hemen her şeyin toz içinde kaldığı bir zaman diliminden geçerken hepinizin bayramını kutlarım.

DİĞER YENİ YAZILAR