Aşk olsun Müslüm Baba

Haberin Devamı

Müzik dünyasının en kendine has seyirci kitlesi onundu. Yıllarca konserlerinde kendilerini jiletleyen yalnız ve kenara itilmiş insanın sesi oldu Müslüm Gürses. Yaşamı, en başından kırık başlayan insanların kadere isyan edişi ve bu isyanla birlikte kendine yer açma umudunun adıydı. O hâliyle dönemin merkezinde yer alan her ne varsa Gürses’i kendilerinden görmüyor, onu dışlamak için ellerinden geleni yapıyorlardı. O ise kendi bildiği yolda kadere olan itirazını dillendirmeye devam edecekti.

Babası annesini öldürmüş biriydi Gürses. Belki sadece bu açıdan bakıldığında bile sesindeki hüzün zerrelere ayrıştırılmayı ta en başından hak ediyordu. Ancak bu hiç de kolay olmadı. Merkezin, marjinal insanların Müslüm Babası’nı Müslüm Gürses olarak kabul etmesi ya da merkezin ‘ona’ gitmesi için köprülerin altından epey suların akması gerekecekti.

Yalnızlığın sesi

Belki bunun için de burnundan kıl aldırmayan merkezin, arabesk ve arabeskin temsil ettiklerini daha detaylı bir biçimde keşfetmesi iyi olacaktı. Göç eden insanı ve onun ruhunu anlamak... Bu insanların yaşadıklarıyla hissettikleri arasındaki uyumsuzluğun, dışlanmışlığın, hor görülmenin kültürel ve ekonomik yönden yaşadığı yabancılaşmanın açık adresiydi arabesk ve bu ‘açıklığı’ anlamak için merkezin algılarının da açık olması gerekiyordu. Ne var ki o algının açılması çok zaman aldı. Bu esnada büyük kente göçün, o göçün yarattığı yarığın içine düşen insanın yalnızlığı büyümeye devam etti ve kadere olan isyanı da katmerlendi.

Merkezdekinin sesinden, dünyasından, yaşamından tamamen farklı, çaresizliklerle örülü farklı bir kültürün sesiydi bu. Kente alışkın insanın sesinden, kurallarından ve hatta isyanlarından çok farklı bir ses ve bir isyan.

Sevdanın izi...

İşte Müslüm Gürses’in başarısı bu sese katmayı başardığı kendi sesidir. O sesteki içtenlik, sahicilik ve aykırılık bugün onu çok farklı bir noktada görmemize yardımcı oluyor.

Ancak ne yalan söyleyeyim, ben onu yitirdiğimizin haberini ilk aldığım zaman hemen bunları düşünmedim. İlk aklıma gelen Muhterem Nur’la olan aşklarıydı. Onların Malatya’da bir kavgayla başlayan ve sonrasında yıllarca sürecek olan o büyük aşkı.

Müslüm Baba’nın şarkılarında bizlere anlattığı sevdanın izi olsa olsa Muhterem Nur’un gözlerinden geçen aşkın iziydi. Tek farkla: Kız oğlanı sevmişti, oğlan da kızı. Ve ‘onlar ermişti muradına biz de çıkmıştık kerevetine.’

Ölüm mü? Onlarınki gibi yaşamın küllerinden doğmuş bir aşkta ölüm olsa olsa bir teferruattır yalnızca.

Güle güle Müslüm Baba.

DİĞER YENİ YAZILAR