Türkiye’nin sanatla buluştuğu gün

Haberin Devamı

Perşembe günü Ankara’da Kültür ve Sanat Ödülleri sahiplerini buldu. Arkeoloji dalında Zeugma Antik Kenti ve Müzesi’ne, müzik dalında Ahmet Hatipoğlu’na, tarih alanında Prof. Dr. Şükrü Hanioğlu’na ve edebiyat alanında Selim İleri’ye verildi ödüller. Ödül sahiplerini içtenlikle kutluyorum. Sanata ve kültür insanlarına bu biçimde destek verilmesini anlamlı buluyorum. Hiç kuşku yok ki sanatçılar ve bilim insanları devletin sunduğu ödülle var olmazlar; en azından gerçek esinlerini aldıkları yer burası değildir, buna ihtiyaçları yoktur ancak devletin bunu, bu biçimde ‘ifşa etmesi’ tabanda, gelecekte ve yaşamın tıkanmış anlarında umulmadık açılımlara yol açabilir. Cumhurbaşkanı Gül’ün ödül sonrasında verdiği demeçte olduğu gibi yaşamın dengelerinin yeniden hatırlanmasına vesile olabilecek ‘karşılıklı’ ödüllerdir bunlar. Şu ara Türkiye’nin çok ihtiyaç duyduğu ‘esneklikler’...

Selim İleri ödülünü alırken ‘Hak etmediğim onurlandırışınıza çok teşekkür ederim’ demiş. Oysa hemen hepimizin bildiği gibi onunkisi edebiyata adanmış bir hayattır. Bu açıdan bakıldığında ödül son derece isabetli ve yerinde! Kaldı ki İleri’nin bu adanmışlığını genç nesille paylaşırken sergilediği alçakgönüllülük, daha da önemlisi derin bilgisini esirgemeden bizlere sunma bonkörlüğü, sadece bu bile, onun yaşam ve edebiyat denklemine şapka çıkarmamıza yol açıyor. Sırası gelmişken zamanında o ve rahmetli Füsun Akatlı’nın bir grup ‘genç yazar’ olarak giriştiğimiz edebiyat toplantılarına sonsuzca vermiş oldukları desteğe teşekkür etmek boynumun borcudur. Salonları izleyicilerle dolduramayacağımızı bile bile o loş salonlara gelip titizlikle anlattıkları edebiyat tarihinin kıymeti paha biçilmezdi. Bilmesini isterim ki törene, çok istememe rağmen kişisel nedenlerden ötürü katılamadım. Onun bu ödülü alışına tanıklık etmek isterdim çünkü o gerçek bir yazı emekçisidir. Özellikle genç okurların onun titizlikle derlediği öykü antolojilerine bakmasını hararetle öneririm. Hem edebiyat tarihimizin izlediği yolu hem de bu yoldan edebiyata gidecek merakı keşfetmeleri için idealdir bu seçkiler. Belki bu sayede, zamanla Selim İleri edebiyatına da vakıf olmak mümkün olabilir.

Aynı günün akşamı İstanbul’da başka bir buluşma daha vardı. Türkiye’nin kültleşmiş sanat dergisi Milliyet Sanat Dergisi’nin 40. yılıydı. Zeynep Oral’la başlayan, Tuğrul Eryılmaz’la ivme kazanan ‘bu geleneğin’ 40. yılına ulaşmasını Sabancı Müzesi’nin görkemli manzarası eşliğinde kutladık. Onca akıntıya dayanabildikleri için derginin şimdiki yayın yönetmeni, sevgili arkadaşım Filiz Aygündüz ve ekibine ‘nice yıllara!’ diye sesleniyorum buradan.

***


Bu arada Sabancı Müzesi’ne giderken Beşiktaş’tan Emirgan’a doğru yaptığım vapur yolculuğunun keyfini sizlere anlatamam. Vapurda çayımı yudumlar, dolunay eşliğinde nazlı nazlı giderken hemen burnumun dibindeki kıyıda gördüğüm trafik sıkışıklığı anlatılacak gibi değildi. Kendimizi tutsak ettiğimiz ‘gerçek’ yaşamla, bir tercih nedeni olabilecek sanat arasındaki fikrin tanıklığını yapıyordum sanki. Oysa sanat yaşamın her yerine sinebilir... Sahi neden Boğaz’a akşamları yapılan sefer sayısı çok az? İstanbul bir kara kenti değil bir deniz kenti oysa!

DİĞER YENİ YAZILAR