Kısasa kısas

Haberin Devamı


İranlı bir kadının dramını konuşuyor dünya. 2004 yılında bir erkeğin evlenme teklifini reddettiği için yüzüne kezzap atılmış bir kadın geçmişini affediyor! Erkeğin kısasa kısasla cezalandırılmasını istemiyor. Bu zor muhasebede kadının öncelikle ülkesini, Allah rızasını, ailesini, kendi huzurunu düşünmesi etkili olmuş. Kadının adı Emine Behrami... Bir elinde Türkan Şoray’ı andıran güzellikte bir fotoğraf, geçmiş, diğer eli bomboş, geleceksizliğiyle fotoğraf kameralarının karşısında öylece duruyor ve bize, dünyaya bakıyor.

‘Beni unutmayın’ diyor. Dünya ise bir müddet ona bakacak, bakar gibi yapacak ve sonra bulutlu başını başka hengâmelerle oyalamaya devam edecek. Çok kısa zamanda unutacak onu, çok. Zira dünyanın döndüğünü hissetmesi için sansasyonlara ihtiyacı var, iki İslamofobik konu attırmaya, sekiz saç baş yolunmasına, kim kime canlı yayında ne kadar saldırdıya. Affetmek gibi duygular ancak bir-iki gün idare edebilir onu. Maalesef Emine Behrami, dünya seni unutacak.

Bu arada ‘sevdiği erkekler’ yüzünden kezzap yiyen, öldürülen kadınların sayısında azalma görülecek mi dersiniz?

Hayır.

Öfkeli bir erkek okur ‘kadınlara özgürlük istiyorsun, ne yani kadınların başını boş mu bırakalım be!’ diye yazmış bana. Elbette kadınların başını boş bırakmamalı, hatta başlarının etleri yenmeli! Onlara eğitim, yaşam derinliği, yaşamı idrak edebilme yetisi sunulmalı, kendileri olmalarına şans verilmeli... Üstelik bu hususlarda sadece kadınların başını değil erkeklerin başını da boş bırakmamalı. Hatta bir ara ‘sevginin kezzapla ne işi olur?’ diye sormalı. Nefretin çok uzun zaman alacağını uzun uzun tekrarlamalı. Namusun tarih içersinde el değiştiren hallerine, tanımlarına bakmalı. Kaldı ki kimse kimsenin gardiyanlığıyla, mahpusluğuyla ömür tüketmemeli. Korkuların ve kıskançlığın yerine geçebilecek bir sürü bereketli duygu var, onları düşünmek hepimize iyi gelebilir. Malum, yaşam kısa.

Emine Behrami’ye dönecek olursak... Kısasa kısas ya da intikam duygusunun acıyı dindirebileceğine inanmıyorum. Behrami’nin doğru ya da yanlış yaptığını söylemek yerine, onun bundan sonraki yaşamında kendini gerçekten özgür hissetmesini isteyebilir ya da dileyebiliriz gibi geliyor bana.

Marazi bir sevginin (ya da nefretin) ruhundaki izlerinden bu af suretiyle kurtulmasını umut edebiliriz. İçindeki bütün tutsaklıklardan kurtulmasını, belki, bir şekilde. Kısaca dünya onu unutsa da onun kendiyle buluşmasının hiç bitmemesini. Bu da bir tür kısasa kısas olsun... Ama yüzü ölüme değil yaşama dönük olanı.

Kaldı ki bu tür durumlarda devreye girmesini umduğumuz adil hukuk ve adil hukuk tarafından sağlanacak olan adalettir. Hukuk olmadığı zaman ise kurgu(lanmış) kahramanlara gün doğar. Bereket, yaşamın başka bir akışı olduğuna inanıyoruz.

DİĞER YENİ YAZILAR