Azınlık kadınları

Haberin Devamı

İlginç bir rapor yayınlandı geçtiğimiz günlerde. Uluslararası Azınlık Hakları Grubu’nun yaşadıkları ülkelerde azınlık konumunda olan halkların kadınlarıyla ilgiliydi bu rapor. 2011 yılının verilerinden yola çıkarak hazırlanan bu raporda kadınlar, ait oldukları topluluğun ‘etnik, dini ve politik’ bağları nedeniyle en çok şiddete maruz kalan grup olarak tanımlanıyor. Bu şiddetin başında da tecavüz geliyor. Azınlıklara karşı şiddetin temel hedefi haline gelen kadınların tecavüze uğramasındaki asıl neden ‘korunmasız’ olmaları. İşin ilginç yanı savaş ve çatışma dönemlerinde var olan bu şiddet tablosu barış zamanlarında da tam olarak bitmiyor. Bazen polislerin de katıldığı bir katliam grubu tarafından onurları lime lime edilerek bu cinsel şiddetin mağduru oluyor kadınlar. Kongo, Sri Lanka, Kırgızistan, Guatemala, Burma...

Ancak dahası da var. Rapor diyor ki, bu şiddeti sadece yönetici ve çoğunluk durumundaki grubun güçlerinden görmüyor bu kadınlar. Bazen kendi halkları, yakın çevreleri ve bizzat aileleri tarafından cinsel tacize maruz bırakılıyorlar!

O halde ‘korunmasız’ sözcüğünün karşılık bulabileceği yer ev ya da aile kurumuyla çözülebilecek gibi değil! Bu kadınların korunmasız olarak şiddet mağduru olmalarının temelinde yatan asıl gerçeklerse şunlar:

Ekonomik darboğaz, kısaca yoksulluk.

Okuma ve yazma oranının düşüklüğü, kısaca eğitim yoksunluğu.

Ev dışına çıkamama, yaşamı ev olarak görme, kendi yaşamı olarak sadece evi bilme, kısaca sosyalleşememe.

Buradan yola çıkarak azınlık kadınlarının dünya üzerinde yaşadıkları dramın sivil toplum kuruluşları, sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliğine girmekten imtina etmeyen devlet kurumları tarafından nasıl bertaraf edilebileceğinin esaslarını da görüyoruz.

Bunların başlıcaları şunlar olabilir: Yeni hiyerarşiler, yeni ve buyurgan ‘ben bilirim, şimdi sana her şeyi anlatacağım’ cümleleri yaratmaksızın kadınları yaşadıkları yoksulluktan kurtaracak çözümler bulmak, önlerindeki eğitim engellerini ortadan kaldırmak, yaşamın dört duvar arasında tüketilecek bir ömür törpüsü olmadığını onlara yeni yaşam alanları açarak sergileyebilmek...

Bu çözümleri bulurken merkezden değil bölgelerin yerel konumları, yaşanmakta olan deneyimleri ve koşullarından yola çıkmak.

Açıkçası ben bu raporu sadece azınlıklar ve azınlık kadınlarıyla ilgili bir rapor biçiminde değerlendirmiyorum. Dünya üzerindeki ve ülkemizdeki birçok kadının yaşamak durumunda olduğu bir genelleme olarak okunabileceğini düşünüyorum bu raporun. Hazır ‘aile bakanlığımız’ yola çıkmışken. Hazır kadını bir çocuk doğurma makinesi haline dönüştürmek gündemdeyken. Hazır ‘korunmasız’ kadınların nasıl sentetik bir biçimde ‘korunur’ hale getirileceğinin kaba hesapları yapılırken...

DİĞER YENİ YAZILAR