Çok tuhaf

Ziyaret saati bitmeden, herkes evine gitmeden önce küçük odadaki televizyonda Salih Bey’in anlayamadığı görüntüler akıyordu. Damatları, ‘işte bu’ diyorlardı. ‘Kural tanımayacaksın. Bak Peder Bey bu üçüncü havaalanı! Bak Peder Bey bu AVM! Bak Peder Bey bu köprü var ya bu köprü!’ Kızları ise yanı başında ama yine çok meşguldüler. İşte tam da o zaman derinden ama çok derinden bir iç geçirdi ve ‘Çok tuhaf’ dedi Salih Bey. Bir şey bildiğinden ya da anladığından değil.

Ama olan olmuştu.

Bayram ziyaret saati bitmek üzereyken, üstelik o gün Babalar Günü’ydü de, televizyondaki seçim tanıtımlarına bakıp, ‘Çok tuhaf’ diyen Salih Bey birden dikkatleri üzerine topladı. İşin aslı bunu ekrandaki ‘algı inşaat faaliyeti’ için söyleyip söylemediği bile belli değildi. Yine de, bu son ‘çok tuhaf’ ile odadaki herkes, hatta whatsapp mesajları yüzünden kafalarını telefon ekranlarından kaldıramayan kızları bile, ona dönüp dönüp baktı ve hemen birbirleriyle mesajlaştılar: ‘Yani bu babam da az değil...’ Hava buz gibi oldu. Oysa yaz mevsiminin boğucu günlerinden biriydi. Tam olarak anlayamasa da üzerinde gezinen bu acayip bakışlardan ötürü Salih Bey’in elleri üşüdü, ayakları buz kesiverdi.

Haberin Devamı

Oysa şaşıracak hiçbir şey yoktu. Salih Bey, nicedir, nerede yaşadığından habersiz, belleği onu terk ettikten sonra olup bitenlere hep bu şekilde karşılık veriyordu. Özellikle son on aydır sürekli olarak bu iki sözcüğü tekrarladığını bilemez haldeydi. Uzun yıllar dokumacılık sektöründe çalışmış, namus ve ahlak dendiğinde esnaf arasında ilk sırada gösterilenlerden biri olmuştu. ‘Cumadan sonra gel’ lafı onun için tercih edilecek bir cümle değildi. Bilenler böyle derdi. Dini, işine alet etmezdi Salih Bey. Gelgelelim muhafazakâr biriydi, bunu da kimseden saklamamış, kızlarını görücü usulü evlendirmiş, şimdi onu hem maddi hem de manevi anlamda yerin dibine batırmakla meşgul olan damatlarını neredeyse oğlu yerine koymuştu. Doğrusu, şu haldeyken bu ayrımı bile yapacak halde değildi.

Ancak özellikle damatlar, Salih Bey’in televizyonda gördüklerine ‘çok tuhaf’ demesini o dakikadan itibaren çok imalı buldu, çok alındı ve ona hemen haddini bildirmek istedi.

Haberin Devamı

‘Peder Bey’ dedi bir tanesi. ‘Vatan hainleri gibi konuşma. Sen ne dediğini biliyor musun?’ Ardından cep telefonunu yaşlı adamın burnuna dayadı. ‘Bak! Bak işte hepsi burada... Bu icraata sen nasıl çok tuhaf dersin? Terörist misin nesin?’

Salih Bey, zenginliğin elindeki telefona -esası Salih Bey’den, ivmesi damadından kaynaklı telefona- bakıp bakıp duruyordu. Züppe telefon ekranında hâlâ tam olarak anlayamadığı tuhaf çirkin binalar boy gösteriyor, savaş uçakları uçup uçup duruyordu.

Sonra diğer damat devreye girdi. Tuhaf tuhaf sayılar tekrarlıyor, Salih Bey’in kopuk anılarının içinde ‘kimdir bu görgüsüz’ düşüncesini yer yer kanırtıyordu. Kanırtıyordu kanırtmasına da, tüm bunlara karşın Salih Bey’in bunları cümleye dökecek takati falan yoktu. O bildiği yoldan şaşmayan edebiyle, beyaz ve ifadesiz odadaki Babalar Günü hediyesi çiçek demetine bakıp bakıp ‘Çok tuhaf’ dedi. Sadece ‘Çok tuhaf.’

Haberin Devamı
DİĞER YENİ YAZILAR