Bizi tercih ettiğiniz için

Kese kağıdının üzerindeki yazı ilgimi çekti. Okudum: ‘Bizi tercih ettiğiniz için teşekkür ederiz’ yazıyordu. Kese kağıdındaki domatesleri boşaltırken ‘biz’i düşündüm. Örneğin Eskişehir’deki üniversiteye elini kolunu sallayarak giren ve her yeri kana bulayıp dört kişiyi öldürdükten sonra ‘hayatımı mahvettiler’ diyen adamın o cümlesindeki ‘biz’i. Aynı adamın, bu ruhtan esinlenerek daha öncesinde yaptıklarını. Aleni bir ispiyoncudaki, kan dökücüdeki, öfkeden mosmor, feci bir linç toplumu haline gelen reflekslerimizdeki ‘biz’i. İster ‘mavi’ olsun ister ‘kırmızı’, ‘bizdeki’, hemen her koşulda haklı olan ‘biz’i. İnsanları öldürdükten, katlettikten sonraki o cümlede yatan ‘haklıyım, gururluyum, yine olsa yine yaparım’daki ‘biz’. Bu ‘hezeyan’, bu aşk dolu coğrafyadan çıkmıştır -ne yazık ki. Bu nefret, bu kin, bu çoksesli, çokrenkli coğrafyadan...

‘Ama’ ile başlayan cümleleri bir kenara bırakalım şimdi. Son yıllarda Türkiye’de yaşananları tekrar tekrar düşünelim. Faili belli işlerin meçhul olmayan sonuçlarından nemalananları, bu nemalanmanın meyvelerini yemekle meşgul olanları, topluma ver gazı ver gazı noktasında, o gazın içerisindeki sülfürik asit tütsüsünün yaratacaklarından neredeyse emin olanları. Haklı çıktılar. Onları tebrik etmek -bir kese kağıdı yazgısıyla tebrik etmek- boynumun borcudur. Bizi, kutuplaştırma siyasetiyle, tez elden, bize kavuşturdukları için. Öyle ya, olmayan bir şey olmayan başka bir şeyle buluşamazdı ki... ‘Kötüyüm, haklıyım, kinliyim, gururluyum, nefret doluyum, faşistim oh canıma değsin, ohhh’ denklemi için öngörülen ya da öngörülemeyen bütün manevraların önünde, turnusol kağıdına dönüşen bütün kese kağıtları adına saygıyla eğiliyorum! Bazların ve asitlerin, mavi ve al basanların ‘bizi’ adına: Teşekkür ederim. Çok teşekkür ederim. Teşekkür ederiz. Çok hem de.

Haberin Devamı

(Yine de bir gün, her şeye rağmen bir gün, bir şeyler durulduğunda, tüm bu yaşananlara ve özellikle bu son olay ve sonlanmayacak gibi görünen benzerlerine Truman Capote’nin Soğukkanlılıkla’da baktığı bir açıdan bakmayı isterdim. Kim şeytan kim melek sorusunu atlamaksızın. Hatırlayacağınız gibi o kitapta Capote, orta sınıf Amerikalı bir ailenin nedensizce katledilmesini araştırmış ve bu katmanlı cinayeti edebiyata taşımıştı. Ama malumunuz, edebiyatın deva bulamayacağı, şifa olamayacağı çok sert günlerden geçiyoruz.)

Haberin Devamı

Ne diyordum? O ‘biz’ ki... Neyse boş verin. Bu yazıyı kısa kesip size güzel bir şeyden bahsedeyim. İstanbul’da yine Film Festivali başlıyor. Kaçabilenleriniz sinemanın sanatın karanlığına, o karanlıktan süzülecek ışık huzmesine sığınsın. 37. kez, o kutsal sığınakta, hiçbir karanlık sonsuza kadar sürmez bunu hatırlasın.

DİĞER YENİ YAZILAR