Beleşçiler

Metro’nun geçiş turnikelerinin önünde zaman zaman insanlar beni durduruyor. Elimdeki kartı işaret edip ‘Benim için de basabilir misiniz?’ gibi zararsız bulduklarına inandıkları o soruyu masum bir edayla soruyorlar. O zaman yüzlerine bakıyorum. Yüzlerinde gördüğüm, paraya ya da zamana sıkışmışlık değil, alenen beleşçilik. Genç insanlar olduğu zaman daha da dikkat kesiliyorum. Gençlik için günlük cep harçlığının bittiği saatlerse o saatler, ufak tefek cümleler edip basıyorum onlar için. İşin aslı çoğunlukla onların yüzünde de gördüğüm orta yaşlı suratlarda gördüğümün aynısı. Hatta daha da beteri: Herkes yaparken ben niye yapmayayım!

Bu cümle, toplumda nakarat haline gelmeye başladığından beri, tepemden halı silkeleyen komşum da dahil olmak üzere (eee herkes silkeliyor canım), varacağımız noktanın ‘hiçbir’ yer olduğu gerçeği giderek daha çok meşruiyet kazanıyor. Hiçbir yere doğru yapılan bu yolculukların pusulasızlığı o kadar belirleyici ki, bir yerden sonra kendinizi kötü hissetmeye başlıyorsunuz. Ee doğru söylüyor herkes silkeliyor diye mırıldanıyorsunuz örneğin. Ya da kartını birileri için bas, ölür müsün diye çıkışmaya başlıyorsunuz kendinize. Zemin öyle kaygan ki iyilik ve fedakârlığın ya da vicdanlı olmanın karşılıkları, beleşçilere sunulan serapla eşdeğerde karşımıza çıkabiliyor. Kısa bir süre sonra ise şu soruyu kendinize sormanız pek mümkün: Herkes yaparken ben niye yapmıyorum?

Haberin Devamı

Üstelik iş burada da kalmıyor. Bu bakış açısıyla kopyacı bir yazarı, işinden nefret eden bir öğretmeni, yolsuzluğa batmış bir polisi, satılmış bir politikacıyı, adaletten başka her şeye inanan bir hukukçuyu, organ mafyasıyla işbirliğine giden bir sağlık kurumunu, ahlaksız bir ahlak bekçisini, maskelerle dolu bir din insanını, kalemini yüzlerce defa satan bir gazeteciyi, sapık bir rüşvetçiyi, yüzünde güller açan bir rantçıyı, psikopat bir yayıncıyı, vurguncuları sıvazlayan haberleri, soyguncuları destekleyen naraları, yalanlarla dolu bir söylevi de aynı gözle görmeye başlıyorsunuz. ‘Eee, herkes yapıyor canım’ öyle bir cümle haline geliyor ki o zaman, o cümlenin koyu puntoları altında siliniyor, siliniyor, siliniyorsunuz. Sonrası malum... Gel de Oğuz Atay’ı anma şimdi.

Haberin Devamı
DİĞER YENİ YAZILAR