Enver Ercan bu iş burada bitmez!

Enver Ercan sadece yirmi yıllık arkadaşım değildi. Onun kendinden genç insanlara sunmaktan keyif, mutluluk ve gurur duyduğu o çetrefil yolun yolcularından biriydim. Onu kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşarken birden şunu fark ettim: O bize bıraktıklarıyla yaşamaya devam ediyor, edecek. Bahane değil, gerçekten böyle...

***

Enver’le ilk kez 90’lı yıllarda karşılaştım.

Öykülerimden birini Varlık’ta bastırabilmek en büyük hayallerimden biriydi. Bu hiç de kolay olmadı. Varlık’ın kapısını epey aşındırdım. Bu arada az çok Enver Ercan’ı da tanıma şansım oldu. Yine de bu çetin yola çıkmış, çiçeği burnunda bir yazar olarak, bugün gülümseyerek andığım meraklarım konusunda ondan pek de bir şey kapamadım! Yani o yıllarda öyle düşünüyordum. Sorularıma sessizlikle cevap vermeyi yeğlerdi genelde.

Yıllar sonra, edebiyat dünyasının genel havasının ne olduğunu pek iyi koklamış, son derece iyi anlamış, hatta ‘sindirmiş’ biri olarak onun bu sessizliğinde yatanın ne olduğunu keşfedebildiğimi düşünüyorum.

Fotoğrafsa şu: O, önünde yığılmış dosyalara gömülmüş başını kaldırır ve öylece bana bakar. Ben de ona, meraklı ve artık işin sırrını çözmeye yemin etmiş bir halde bakmaktayımdır. ‘Yazar ne zaman olunur?’ bu soruların en can alıcılarından biridir, herhalde.

Haberin Devamı

Besbelli, John Berger’ın, fotoğrafın çekildiği anla, anlaşıldığı ya da gerçekten algılandığı ana dair söylediklerini henüz keşfetmeye zaman vardır. Belki bu yüzden iki an arasında yıllar ve yıllar geçmesi gerekecektir. Tıpkı yazar olmayı tasarlamakla, gerçekten yazar olmanın arasındaki farkı keşfetmek gibidir, bir anlamda. Ve bunun için gerçekten yılların geçip gitmesi gerekecektir.

Ve yıllar, sahiden de üstlerine düşeni yapar, geçer, hem de nasıl. Varlık’ta bir sürü dosyanın iziyle birlikte... Ümran Kartal’la birlikte kadın ve insan olmanın gündelik yaşama nasıl yansıyabileceğini sayfalarca tartışırız. Enver Ercan ve güzelim ekibi, o sayfaları merak, sabır ve hoşgörüyle bize açar. Bizse yazarız. Kelimeler, cümlelere karışır, cümleler paragraflara, paragraflar öykülere, öyküler kitaplara...

Haberin Devamı

Bunlar önemlidir. Ancak yaşandıkça ve deneyimledikçe daha az önemli olur. Düşünülmesi gerekense, hep yeni yazılacak olanlardır.

Geleceğe doğru yeni yazılar ve anlamlar üzerine kafa patlatırken, bir gün, diyelim ki edebiyat saatinizin geçici olarak pili biter. Bir şeyler ya çok hızlı gitmiştir ya da yavaş ve umduklarınızla ters orantılıdır. Kafanız karışır. Sahi yazar olmanın anlamı nedir? Dünyada neden bu kadar çok acı vardır? Bu acılara kalemin sunabileceklerinin sınırı nerede aşılabilir? Ya da aşılabilir mi? Ve siz bunun üzerine ‘küçük bir mola’ der, kaçıp durduğunuz yaşama, o yaşamın gerçek gölgelerini barındıran anılara ve anlara bırakıverirsiniz zihninizin akışını.

‘Ve işte oralarda bir yerde’ tanıdık yüzlerle -artık tanıdık olmaya şaşırmadığınız- yüzlerle karşılaşırsınız. Bunlardan biri de, nicedir dostunuz olan Enver’dir.

‘Ve işte tam da oralarda bir yerde’, yani zihninizdeki o sessiz fotoğrafta Enver’in, sabrın, hoşgörünün ve dostluğun ne olduğunu ve neye denk düştüğünü aslında size defalarca söylemiş olduğunu fark edersiniz. Demiştir ki ‘edebiyat önemlidir ama yaşam ondan da önemlidir, bu yüzden yaşamdan ve insanlardan gözünü ayırma!’

Haberin Devamı

Ancak sizin bunu keşfedebilmeniz yıllar alacaktır. Bir geç kalma hali! Yaşamın ve belki de edebiyatın doğasındadır bu. Ya da kısaca insan, bu demektir.

Sonra masaya oturur, eski dünyanızı yeniden, yeniden ve hep yeniden kurarsınız. Yeni sırları keşfedebilmek için. Yazının varlığının nelere kadir olduğunu anlayabilmek adına.

Benim gibi nice insana bu eşiği sunanların başında gelir Enver. O ve Varlık ekibi. Türkiye gibi bir ülkede, inatla o eşikte beklerler.

Teşekkürler Enver Ercan’cığım.

***

Bu yazıyı 2014 yılındaki Enver Ercan Sempozyumu’nda sunmuştum. Tembellikten değil, onun aramızda olduğunu ifade etmek istercesine, onun da tanıklık ettiği bu metni özellikle kullandım bugün. (Aslında ne desem, ne yazsam az sana Enver, abim, canım abim...)

DİĞER YENİ YAZILAR