Asıl bela solunum yollarında değil ana yollarda!

Çocuk Sağlığı Çocuk hastalıklarını konuşmak için gitmiştim Dr. Neslihan Güngör’ün yanına, okulların açılmasının arifesinde... O hastalıkları bir kenara bıraktı, trafik kazalarına odaklandı.

Haberin Devamı

Sekiz yaşında çocuğu olan bir annenin içtenliğiyle, bilinçsiz sürücülere karşı bilinçli çocuklar yetiştirmenin öneminden bahsetti. Zira her enfeksiyonun bir şekilde çözümü olduğunu biliyordu, aynı şekilde trafiğin can aldığını da... İşte bu yüzden, tıbbi sorunlardan önce şu uyarıyı yaptı: “İlk hafta okul yolunda çocuğunuzu yalnız bırakmayın. Her kavşakta onu hangi tehlikelerin beklediğini öğretin ki, ne onun ne de sizin hayatınız kararsın.”

İlkokula başlayan her çocuk yeni bir hayata merhaba der... Yeni arkadaşlıklar güzeldir, 40-50 kişilik sınıflar evde sadece ebeynlerle birlikte olmaktan çok daha eğlencelidir... Ama her sosyalleşme, riskini de beraberinde getirir. Artık hayat steril değildir. Sınıftan çıktıktan sonra, koruyucu kimse yoktur... Çocukları her yaya geçidinde saçma bir kaza, her büfede hijyenik olmayan bir gıda, her oyunda bir sürpriz bekler. Bir kaza, bir zehirlenme, bir virüs olabilir sosyalleşmenin bedeli. İster anaokulu olsun, ister ilkokul bu dertler, yeni bir hayatın olmazsa olmazlarıdır. Ama çocukların bu dertlerden korunması hiç de zor değildir. Bütün mesele hayatın gerçeklerini anlatmakla çözülür.

Bulaşıcı hastalıkların zirve yaptığı bir dönemle, okulların açılışının aynı zamana denk geldiği bugünlerde, Anadolu Sağlık Merkezi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü Direktörü Dr. Neslihan Güngör ile çocuklarımızın en az hasarla hayatla buluşmasının formüllerini araştırdık. Gördük ki, en büyük sorun ne virüsler ne de enfeksiyonlar... Trafik bilinci hepsinden önce geliyor. Yollardaki reşit insanlara güvenmeyi erteleyip, ‘Bir kez sağa, sonra sola, sonra tekrar sağa bakmak’ çocuk sağlığının temel kuralı. Nereden çıktı şimdi bu demeyin!.. Sadece karşıdan karşıya geçmeden önce, direksiyon başındaki diğer sorumsuz ebeynlere bakın, anlarsınız!

OKUL YOLUNU ÖĞRETİN!
İşte bu yüzden tıbbi sorunlardan önce trafiğe dikkat çekiyor Dr. Güngör ve şu uyarıyı yapıyor: “İlk hafta okul yolunda çocuğunuzu yalnız bırakmayın. Her kavşakta onu hangi tehlikelerin beklediğini öğretin ki, ne onun ne de sizin hayatınız kararsın.” Tabii ki çocuğunuzu bekleyen tehlike sadece trafik değil. Bulaşıcı hastalıklardan kötü beslenmeye onlarca sorun var. Bu da modern hayatın faturası.. Ama her birinin çözümü de var. El yıkamak, tırnakları kesmek kadar basit olanlarından önleyici hekimliğin çözümlerine kadar... Okulların açıldığı bu ilk hafta işte bütün bu basit, ama hayatı kolaylaştıran önlemleri sizlerle paylaşacağız. Önce çocuklarımıza sabun kullanmayı öğreterek, temiz bir yazı dizisine daha başlayacağız.

Çocuğunuza, ellerini 60’a kadar sayarak yıkamasını öğretin!
* İllkokula başlayan çocuklarda en sık hangi hastalıklar görülür?
Viral üst solunum yolu dediğimiz virüslerle bulaşan hastalıklar... Virüs nedir? Bakterilerden daha küçük olan bir çeşit mikroptur. Daha çok hava yoluyla bulaşır. En önemli geçişi kalabalık ortamlarda damlacık enfeksiyonu yoluyla olur. Hava yoluyla bulaşır yani... Kapalı ortamlarda, sınıflarda öksürük ve hapşırıkla bu virüslerin bir çocuktan diğer çocuğa aktarılması çok kolay olur. Bu yüzden de temizlik çok önemlidir. Mesela çocuk elindeki kalemin üzerine hapşırır, biraz sonra o kalemi arkadaşı alır yazmak için... Sonra ağzına sokar... Ve bütün bu virüsleri kapmış olur. Silgiden, kalemden, kaşıktan, çataldan geçebilir bu virüsler.

* Bazı anne babalar, ‘Aman bırak alışsın, bağışıklık kazansın’ der. Bunda bir doğruluk payı var mıdır peki?
Tabii ki çocukları bütün virüslerden korumamız mümkün değil. Okul döneminde mutlaka hastalanacaklardır. Ama en azından onları mikroplardan koruyacak temel prensipleri öğretebiliriz.

* Nedir bunlar?
Güzel bir el temizliği. Bunun için de bize sadece bir sabun ve su yeterli. Ama bazı çocuklar ellerini şöyle bir suyun altına tuttular mı, tamam diye düşünürler. Bu yüzden su ve sabunla 60’a kadar sayarak 1 dakika kadar ellerini yıkaması öğretilebilir çocuğa. Yani bir 60 kuralı koyulabilir.

* Temizlik de bir oyun haline getirilebilir böylece...
Evet. Bir de anne babaların tırnak temizliğine özen göstermeleri gerekiyor. Tırnak içlerinde de mikroplar taşınabilir. Artı çocukta bir üst solunum yolu enfeksiyonu olabilir, hapşırığı, burun akıntısı olabilir. O zaman mutlaka hapşırırken, tıksırırken mendille, tercihen kağıt mendille ya da ikisi de yoksa hiç olmazsa elleriyle ağzını kapatması ve daha sonra ellerini yüzünü yıkaması öğretilebilir. Çünkü düşünün, çocuk servise biniyor, bir hapşırsa hava yoluyla en az 15 çocuğa daha çok rahat bulaştırabilir bu virüsleri. En azından o anda ağzını, burnunu bir mendille bloklarsa o virüsle dolu zerreciklerin havayla diğer çocuklara ulaşımını engelleyebilir. Biz bu temel önlemleri alalım ama çocuklarımız yine bu virüslere maruz kalacaklardır tabii...

ÇOCUK İÇİN EN İYİ İÇECEK SU
* Peki diyelim ki çocuk üst solunum yolu enfeksiyonu kaptı. Ne yapmak gerekiyor?
Eğer yüksek ateşi yoksa, çok halsiz değilse, genel durumu iyiyse, bolca sıvı vereceğiz. Bu sıvıların vücudun direncini kazanması için faydası olacaktır.

* Ne tür sıvılar verilmeli peki?
En sağlıklı sıvı su. Okul döneminde ayrıca süt de faydalı. Eğer çocuğumuzun büyüme ve kilo açısından engelleri yoksa yağ kısıtlamasına gitmeden süt ve ayran verilebilir. Ayrıca ıhlamur da olabilir...

* Annem bize hep limonata verirdi...
İçinde daha fazla C vitamini olabilir tabii sıvının. Portakal suyu da verilebilir. Yalnız burada bir nokta önemli. Büyüme çağındaki çocuklarımızı artık obezite açısından daha riskli bir ortamda büyütüyoruz. Fiziksel aktiviteleri çok kısıtlı. Okula servisle gidiyorlar. Yiyecek içecekle aldıkları enerjiyi yakabilecekleri durumlar çok daha az. Ve yiyecekler daha bol. Biz onlara bir de limonata, meyve suyu gibi bol şekerli sıvılar verirsek ve o enerjiyi de yakamazlarsa depolanan enerji ileri vadede obeziteye yol açabilir. Bu yüzden de daha çok su ve daha az şekerli içecekleri öneriyorum.

* Süt dediniz... Süt de enerjili bir içecek. Ama aynı zamanda çocukların ihtiyacı olan kalsiyum da var içinde...
Çocukların kemiklerin gelişimi açısından kalsiyum almaları, dolayısıyla süt içmeleri lazım. Ama çocuğumuz biraz kilolu gibiyse az yağlı ya da yağsız süt vermemizde yarar var.

AVRUPA’NIN EN BÜYÜK KANSER KONGRESİ EYLÜL SONUNDA İSTANBUL’DA YAPILIYOR

“Herkesi hasta seminerine bekliyoruz”
Anadolu Sağlık Merkezi Onkolojik Bilimler Koordinatörü Prof. Dr. Haluk Onat, aynı zamanda Tıbbi Onkoloji Derneği’nin de başkanı ve bugünlerde işinin yanı sıra tüm gücüyle Türkiye’de gerçekleşecek Avrupa Kanser Kongresi’nin hazırlıklarıyla uğraşıyor. Bu kongre diğer tıp kongrelerinden oldukça farklı. Sadece doktor, cerrah ve bilimadamları değil, ister kanser hastası olsun, ister sağlıklı olsun tüm vatandaşlara açık bir organizasyon. Amaç, önleyici tıp... Vatandaşlar kansere karşı ne kadar bilinçlenirse, tedaviye o kadar az gerek kalacak zira... Bu kongrenin bizim için bir başka önemi de; ilk kez bir AB ülkesi dışında yapılıyor olması. Tabii bir de dünyanın her tarafından 10 bini aşkın bilim adamının İstanbul’a gelmesi bekleniyor. Kendisi söylemese de bu başarıda Prof. Onat’ın katkısı çok büyük. Sözü daha fazla Onat’a bırakıyorum:

Avrupa’nın en büyük, en ciddi, en ilgi çekici ve katılımı en fazla olan ve ülkemizde bugüne kadar yapılmış en büyük kanser kongresi olan “‘Avrupa Medikal Onkoloji Kongresi’ ESMO 20 Eylül - 3 Ekim 2006 tarihlerinde İstanbul’da Kongre Vadisi’nde yani Lütfi Kırdar, Hilton Convention Center ve Cemil Reşit Rey’de yapılacak. Kongre ile ilgili bilgi, bilimsel program www.esmo.org web sitesinden izlenebilir. Bilim adamlarının yanı sıra Avrupa parlomentosundan milletvekilleri, Avrupa Parlomentosu Sağlık Komisyonu Başkanı, Arjantin Sağlık Bakanı, UICC Uluslararası Kanserle Savaş Derneği Başkanı, Avrupa kanser dernekleri ile hasta hakları dernek başkanları bu kongreye konuşmacı olarak katılacak. Kanserle ilgili birçok çalışma ilk kez bu kongrede sunulacak.

Filiz Akın da katılacak
Bu kongre sırasında 30 Eylül - 1 Ekim günlerinde ‘5. ESMO Hasta Semineri’ yapılacak. Bu seminerde hasta ve hasta yakınlarına yönelik, ‘Kanser nedir, kanserdeki gelişmeler, kaliteli kanser tedavisi nedir ve nasıl ulaşılır, hasta hekim ilişkileri nasıl olmalıdır, en sık görülen kanserlerin tanı ve tedavilerindeki gelişmeler nedir?’ gibi konularda toplantılar yapılacakr. Bu toplantılara yerli ve yabancı bilim adamları, politikacılar, kanserle ilgili dernek ve kuruluşların başkanları ile tedavi olmuş hastalar da konuşmacı olarak katılacaklar. Hasta ve yakınları da bu katılımcılara soru sorabilecekler. Konuşmalar İngilizce olup anında Türkçe’ye çevrilecektir. Ayrıca kanseri yenmiş hasta olarak ben sinema sanatçısı sayın Filiz Akın’la bir söyleşi yapacağım. Yalnız şu noktaları özellikle duyurmak istiyorum.

Katılım kısıtlı... Katılım için katılım formunun doldurulup faks ile gönderilmesi gerekiyor. Katılım ücreti 10 Euro. Bu ücrete yemekler ve kahve aralarındaki içecekler dahil. Ancak katılım ücreti ödeme sorunu olanlar için Tıbbi Onkoloji Derneği destek verecektir. Bunun için bu kişilerin dolduracakları formları derneğin sekreteri Güler Üyük adına faksla göndermeleri gerekiyor. (Faks No: 0212 534 52 98.) Diyelim ki hasta ve yakını Adana’dan gelmek istiyor. Ama maddi koşulları imkan vermiyor. Faksı yollayıp ‘Param yok gelemiyorum’ desinler. Uçak parasını bile karşılayacağız. Hasta semineri için sadece Yunanistan’dan 500 hasta ve yakını geliyor. Biz de Türkiye’den aynı ilgili bekliyoruz. Bu konularda daha detaylı bilgi için bana başvurabilirsiniz. honat@superonline.com

haluk.onat@anadolusaglik.org

Prof Dr Haluk Onat ESMO Kongresi Yerel Başkanı, ESMO Hasta Semineri Eşbaşkanı

*****


Vardiyalı çalışanlara prostat uyarısı
JAPON bilim adamları, vardiyalı çalışan işçilerde prostat kanseri riskinin sadece gece veya sadece gündüz çalışanlardan 4 kat fazla olabileceğini belirledi. Japonya’daki Çevre ve Meslek Sağlığı Üniversitesi, 14 bin işçi üzerinde yaptığı çalışmanın sonucunda, vardiyalı çalışan erkeklerde prostat riskinin artmasını, kanser önleyici etkiye sahip melatonin hormonu salgısının vücut ritminin dengesizliği yüzünden azalmasına bağladı. Normal şartlarda melatonin hormonu gün içinde az salgılanıyor, akşam olurken artıyor, gece yarısında zirve yapıyor ve sabaha doğru yine düşüyor. Araştırmada, ayrıca vardiyalı çalışanlarda göğüs ve bağırsak kanseri riskinin de arttığı belirlendi.
Kaynak: BBC

*****


Yılda tek 1 aşıyla kırıklara son!
Amerikan Novartis firması, menopoz sonrası kadınlarda osteoporoz (kemik erimesi) hastalığını tedavi etmek için geliştirdiği ilaçla omurga kırıklarını yüzde 70, kalça kırılmalarını ise yüzde 40 oranında önlemeyi başardıklarını açıkladı. ‘Zoledronik asit’ etken maddesi içeren Reclast adlı ilaç, yılda sadece bir kez iğne yoluyla hastaya verilecek. Özellikle yaşlılar için büyük bir risk oluşturan kalça ve omurga kırıklarına karşı koruyucu olan ilaç, vücudun diğer bölgelerindeki kemik kırılmalarına karşı da ekstra koruma sağlayacak. İlacın deneme süresini tamamlayan Novartis, gelecek yıl Ameirkan Gıda ve İlaç İdaresi’nden (FDA) onay almayı planlıyor. Reclast, “osteoklast” adlı hücrelerin kemikleri eritme hızını yavaşlatarak, diğer hücrelerin kemiklere destek yapı oluşturması için vücuda zaman kazandırıyor.
Kaynak: Associated Press

*****


Sebzelerin tadının acı gelmesi “genetik”
Amerikalı bilim adamları dildeki tat dokularını kontrol eden ve bazı insanların brokoli, şalgam ve turp gibi sebzeleri acı bulmasına neden olan genleri keşfetti. Bu sebzelerde bulunan ‘glukosinolat’ maddesi, tiroid bezlerinde iyot alımını kısmen engelleyebiliyor. Halbuki bu madde sağlıklı büyüme ve cinsel gelişim için çok önemli. İyotu denizden alamayan ve denizden uzakta yaşayan insanlar glukosinolat içeren sebzeler yediklerinde büyüme ve akıl sağlığı gelişiminde sorunlarla karşılaşma riskleri artıyor. Philadelphia Kimyasal Duyular Merkezi’nin araştırmasına göre, nesiller boyunca bazı insanlar bu durumu keşfederek söz konusu sebzeleri yemekten kaçındı ve zaman içinde bu durum kalıtsal hale geldi. Uzmanlar, yeryüzünde bir kısım insanda bu etkinin halen görüldüğünü ve çocukların bazı sebzeleri bu genetik nedenden ötürü acı bulabileceğini söyledi.

Kaynak: The Times gazetesi

DİĞER YENİ YAZILAR