Kaynar suyla yıkar hortumla döverlerdi!

Hepimizi çırılçıplak soyar, banyoya dizerlerdi... Kaynar suyla yıkarlardı... Dayanılır bir acı değildi, haşlanıyorduk. Ağlardık... Acının daha büyüğü bu kez hortumla gelirdi. Hiç unutmam. Bir kadın vardı. Vurur, vururdu... O cani ruhluydu. Ama melek ruhlular da vardı. Hademe Emine Hanım'a, 'anne' derdik. Elleriye börekler açardı bize...

Haberin Devamı

Annesi onu iki yaşındayken Kasımpaşa Çocuk Yuvası'na bırakmış... Tam 13 yılı yetiştirme yurtlarında geçmiş. Anılarının çoğunda acı var belki, ama hiçbir zaman minneti de unutmuyor. "Dayak Allah'ın emriydi" diyor Şükriye Tutkun. O görüntüleri ağlayarak izlemiş... Hele o çıplak banyo sahnesi yok mu? Başından aşağı kaynar sular dökülmüş. Mecaz değil! Gerçekten haşlandığını hissetmiş... Tıpkı uzun yıllar öncesinde Anadolu Hisarı Yetiştirme Yurdu'ndaki o koca banyoda olduğu gibi... "Hepimizi çırılçıplak soyar, banyoya dizerlerdi... Kaynar suyla yıkarlardı... Dayanılır bir acı değildi, haşlanıyorduk. Ağlardık... Acının daha büyüğü bu kez hortumla gelirdi" diyor. Sıcak sudan haşlanmış bedenlerine acımasızca vururlarmış hortumla... Anılarının çoğu acı yüklü, ama hayat sırf acıdan ibaret değil bir yetiştirme yurdunda bile... Hortum ne kadar acıtsa da, o acıyı alacak sevgiyi de tatmış Şükriye Tutkun... Kendi elleriyle yetimlere börek açan hademe Emine Anne'yi sevgiyle anıyor şimdi. Adem ve Sevinç Korkut hocaları var ki, onları bambaşka bir özlemle anlatıyor. Hafta sonları yetimlere evlerini açan bu öğretmen çift, anne-baba sevgisi vermekle kalmamış, Şükriye'ye müzik aşkını da aşılamış.

Şükriye Tutkun'un dayaktan bahsederken gözleri doluyor, ama her cümlesinin sonuna yetiştirme yurtlarından güzel bir anı da ekliyor. "Orada cani ruhlu insanlar da vardı. Ama bir o kadar da melekler!" dercesine... Bu yüzden o dayak görüntülerini izleyip infiale kapılın! Ama kurunun yanında yaşı yakmayın... Yetiştirme yurtlarında dayak var, ama her yetimi çocuğu gibi gören onlarca yürek de!

Cinsel taciz de olurdu!
* O iki küçük çocuğun kafa kafaya tokuşturulduğu bir sahne vardı. Hayatım boyunca unutmayacağım... Sizin hiç unutamadığınız böyle bir sahne var mı?
Çocukları çıplak gördüm. Bizi de çırılçıplak hep birlikte yıkarlardı. Ve çok sıcak suyla... Çünkü bitleniyorduk doğal olarak. Mümkün değil bitlenmemek... Aynı yatakta yatıyorsun, aynı çamaşırları giyiyorsun... Kaynar suyla yıkarlardı bizi, ağlardık. Bir kadın vardı. Hiç unutmam, ağladığımızda hortumla döverdi... Aslında genelde yurtlarda eğitim iyiydi, yemekler iyiydi, davranışlar iyiydi. Ama Malatya'daki gibi insanlar da illaki oluyordu. Hortumla dayak vardı. Ama börek de vardı. Mesela hademe Emine Hanım'a 'anne' derdik. Börekler yapardı bize. Sadece o değil, karı koca hocalık yapan Adem ve Sevinç Korkut'ların evlerinden çıkmazdık.

* Peki hortumla dayak atan kimdi?
Onu söylemeyeyim.

* Hâlâ çalışıyor mudur?
Yok. Hem orası kapandı. Anadolu Hisarı'nda çok güzel bir yatılı okuldu. Şu anda orası Sabancı Öğretmen Evi... Bu, Anadolu Hisarı'ndaki yerde bir salıncağım vardı. Rumeli Hisarı'na karşı sallanır, "Mavi nurdan bir ırmak, gölgede bir salıncak" diye şarkılar söylerdim. Benim kaçışım da oydu. 10 yaşlarındaydım... Oradaki öğretmenlerimiz o kadar iyi eğittiler ki bizi, sabah kalkar spor yapardık. Televizyon seyretmez, kitap okurduk. Sonra, bize küçük bahçeler vermişlerdi. Onları ekiyorduk. Her üç kişiye bir bahçe... Herhalde bir eğitim denemesi yapıyorlardı. 50 çocuktuk. Müdürümüz Sırrı Kantarcı vardı. Eğer yaşıyorsa binlerce teşekkürler. Sonra bu güzel yeri kapatıp üç-beş öğretmen dinlensin diye öğretmenevi yaptılar.

* Siz oradan nereye gittiniz?
Küçükyalı Yetiştirme Yurdu'na... Ondan sonra da kabuslarım başladı zaten. Müdürümüz tekmelerle dövüyordu bizi.

* Niçin?
Gece acıkıyorduk. Yiyecek birşey yok.

* Yemekte doymaz mıydınız?
Doyardık. Ama çocukluk işte. Acıkırdık. Öyle 'Acıktım yemek istiyorum' deme lüksünüz yok. Bazen akşam yemeğinden ekmek kaçırır yerdik. Ama her zaman olmazdı. Bir gece acıkıp bakkala kaçmıştık. Fındıklı bisküviler vardı. Açıkta satılırdı... Onlardan almış dönmüştük. Müdür bizi bekliyordu. İçeri girer girmez tekme atmaya başladı. Elimde bisküviler... Daha bir tane yiyebilmiştim... Başka bir suçum yoktu...

* Bildiğim kadarıyla 18 yaşından sonra 'Ailenizin yanına geri dönün' diyorlar. Siz döndünüz mü?
Döndüm ama çok mutsuz bir çocuk oldum. Kapısını kapatıp 24 saat müzik dinleyen, şarkı söyleyen, kitap okuyan bir çocuk... Yıllar sonra ailenize dönseniz de mutlu olmuyorsunuz. Çünkü onlar size yabancı, yabancılaşmış. Biraz öfke de var tabii. Beni bırakmışlar diye... 'Artık yetişmişim, ayaklarımın üzerinde durmuşum. Ailemin yanına gidiyorum. Peki ama niye?' diyorsunuz.

* Niye?
15 yaşındaydım. Annemlerin durumu daha iyiydi. Ve o yıl içerde çok kötü olaylar oldu. Müdürlerin tacizleri ortaya çıktı...

* Siz böyle bir durumla karşı karşıya kaldınız mı?
Hayır. Henüz küçüktüm. Üstelik benden o kadar güzel ablalar vardı ki! Bilinen şeylerdi. Bu tür şeyler olmadı değil. Çoğuna tanık oldum. Özellikle benim dönemimde çok yoğun yaşandı ve annemler beni aldı.

'Tuvalete gidiyorum' deyip bırakmıştı annem
* Çocuk Esirgeme Kurumu'na bırakıldığınızda kaç yaşındaydınız?
İki... Çoğu çocuk gibi anne baba ayrılığından... 15 yaşına kadar yatılı okullarda büyüdüm. Önce Çocuk Esirgeme Kurumu Kasımpaşa Çocuk Yuvası, 5 sene. Ondan sonra Küçükyalı Yetiştirme Yurdu, Anadolu Hisarı, Kadıköy... Dolaştım durdum.

* O dönemden kafanızda kalan ilk görüntü nedir?
En eski görüntü Kasımpaşa Çocuk Yuvası'na ait. Demir parmaklıklı, açılıp kapanan koca bir kapı... Tıpkı hapishane gibi... Arada annem geliyor sonra bırakıp gidiyor. Hep ağlıyorum... Ama gitmek zorunda. Çalışıyor çünkü. Bir keresinde 'Tuvalete gidiyorum' dedi, bıraktı gitti. Bir daha asla tuvalete göndermedim onu... Annemin hayatı çok zordu. Bana bakacak durumu yoktu. Birisiyle evlendi. Ama yine çok fakirdiler. Unkapanı-Haydar'da tek göz bir odada oturuyorlardı... Suyu, elektriği yoktu... Tuvalet dışardaydı... Üvey babam Osmanlı terlikleri dikerdi. Annem de pullarını işlerdi. Böyle bir hayat işte! Bazen annem haftasonları eve alır sonra geri getirirdi. Her seferinde, 'Hiç değilse sıcak yemeğini yersin kızım' derdi.

DİĞER YENİ YAZILAR