Her bir AK Partili “Ben Tayyip Erdoğan’ım” diyor!

Haberin Devamı

Kadın kollarımızı, gençlik kollarımızı, mahalle teşkilatlarımızı motive eden inanç. Liderine inanç! Her bir AK Partili, “Ben Tayyip Erdoğan’ım! O da benim gibi hisseden, benim gibi yaşayan, benimle aynı kaygıları duyan bir insan. O beni ifade ediyor. O da benden!” diyor. Bu çok önemli bir aidiyettir!

- Sizin kadın kollarınızı, gençlik kollarınızı, mahalle teşkilatlarınızı motive eden, onları sürekli çalışmaya iten ve böylece İstanbul’daki üye sayınızı 1 milyon 550 bine ulaştıran ne? İnanç mı?

İnanç.

- Peki neye inanç? Liderine inanç mı?

Liderine inanç.

Her bir AK Partili “Ben Tayyip Erdoğan’ım” diyor

- Liderine en çok hangi hedefinden ötürü inanıyor bu insanlar peki? “Bu ülke onun sayesinde artık daha muhafazakâr, daha Müslüman bir ülke oluyor” diye mi?

Hayır. Türkiye’de insanlar bugüne kadar bir sürü sıkıntı yaşamış. Bir kısım insan ötekileştirilmiş, bir kısım insan hak ve özgürlük anlamında bir sürü bedeller ödemiş, bir kısım insan yoksullaştırılmış, bir kısım insan seçkin ve elitist bir bakışla her şeyin sahibi ve hakimi benim pozisyonunda halkı ötekileştirmiş, onunla bir şeyleri paylaşmayı bile düşünmemiş. Bu insanlar özgürlüğü, müreffeh bir ülkede yaşamayı, kendi çocuklarının daha aydınlık bir Türkiye’de yaşamasını özlemiş, ötekileştirmeye karşı tavır koymuş. Bu insanlar koskoca Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasçısı, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin çocukları olarak daha iyi, daha kalkınmış, daha özgür, demokrasi çıtasının daha yüksek olduğu bir ülkede yaşamak istiyor. Bunun da Sayın Genel Başkanımızın liderliğinde gerçekleştirilebileceğine inanıyor. Bizim sokaktaki çalışmamız işte bu insanlara temas eden, değen, değdiği insanla da muhabbet ve hukuk oluşturan bir çalışma.

“Gönül sofralarına konuk oluyoruz!”

- Yani bütün bu insanlar AK Parti’ye ait hissediyorlar kendilerini, öyle mi?

Kesinlikle. Bir aidiyet hissediyorlar. Her bir AK Partili, “Ben Tayyip Erdoğan’ım” diyor. “O da benim gibi hisseden, benim gibi yaşayan, benimle aynı kaygıları duyan bir insan. O beni ifade ediyor. O da benden!” diyor. Bu çok önemli bir aidiyettir. Size çalışmamızın sırrıyla ilgili bir şey diyeyim mi, geçen Ramazan teşkilatlarımıza şunu dedik, “Arkadaşlar, meclis üyesi, ilçe yönetim kurulu üyesi, milletvekili, belediye başkanı, kim olursa olsun herkes yoksul evlerine, yoksul sofralarına gidecek.” Biz bunlara ‘gönül sofraları’ diyoruz. Herkes en az 5 evi ziyaret edecek. Gidecek o eve, yoksulluğa ve yoksunluğa bağdaş kuracak. Birlikte bir tas çorbaya kaşık sallayacak. O evin havasını, koşullarını teneffüs edecek, paylaşacak, yaşayacak ve o evin sorunuyla ilgili elinden ne geliyorsa onu yapacak.

- Siz de gittiniz mi böyle beş eve?

Tabii. 16 ailem var böyle. Geçen Ramazan’da gittiğim, sofrasını paylaştığım ve kendime kardeş aile olarak da bir sonraki Ramazan’a kadar takip ettiğim... Bu ailelere eşimle beraber gittim. Bütün arkadaşlarımız da eşleriyle gittiler.

- O gönül sofralarını bize anlatabilir misiniz? Neler konuşulur, neler yapılır?

Kardeş olarak seçtiğim bu aileleri sürekli takip ediyorum. Çok yoksul olan dört aile için ev temin etmek için uğraştım, didindim. Peşinlerini yardımseverlerden temin ederek, dördünü de ev sahibi yaptım.

- Bu aileler nasıl aileler?

Birisi MS hastası, çocukları var, Küçükçekmece’de oturuyor. Biliyorsunuz MS hastalarının bir yaştan sonra hayatları zorlaşıyor. Adamcağız da durumunu biliyor. Bana, “Ya başkanım, bana bir şey olursa diye korkuyorum, şu çocuklarıma bir ev bırakabilmeyi çok istiyorum!” dedi. “Peki nasıl alacaksın?” diye sordum. “Bankaya borcum var. Bu borç 2014’te bitecek, sonra tekrar bankadan kredi alarak ev sahibi olabiliriz belki” dedi. Ödediği taksit de 200 küsür lira kadardı. Bu insan çok da onurlu, bankadan kredi kartıyla borç alarak ev sahibine kirasını, elektriğini, suyunu ödemiş. Ama bankaya borcunu sıfırlayamamış. Şimdi böyle bir şey karşısında rahat uyuyabilir misiniz? Önce kredi kartı borcunu kapattık. Etrafımızdaki insanlara anlattık durumunu, “Kardeşim senin durumun iyi vereceksin” dedik. Allah razı olsun hepsinden, verdiler de! Çok yardımsever insanımız var. O kardeşimizin borcunu kapattık. Ayrıca bir daire bulup 8 bin lira peşinatını ödedik. MS hastası Mustafa kardeşimiz inşallah yakında dairesine kavuşacak.

- Peki bu insanları kim tespit ediyor, mahalle teşkilatlarınız mı?

Evet. Kadın kollarımız, gençlik kollarımız, mahalle teşkilatlarımız... Mahalle teşkilatı başkanım kendi mahallesini, böyle zor durumda olan insanları mutlaka bilir, tanır, bizi haberdar eder ve biz de yardım ederiz. Benim gittiğim evler de mahalle teşkilatlarımızın bu anlamda tespit ettiği evlerdir. Bu ailelerden biri de Arnavutköy’deydi. Güven lenf kanseri, çok genç bir baba. Hanımı da gencecik. İki küçük kız çocuğu var; Cennet ve Melek. Gittik evine, tedavisiyle ilgilendik, hastalık ileri bir noktaya gelmişti, hastaneye yatmak istemiyordu. Japonya’da bir ilaç çıktığını, o ilacı alırsa iyileşebileceğini düşünüyordu. Dedim ki, “Tamam sana Japonya’dan o ilacı getireceğiz ama vücudun şu anda o ilacı kabul edecek durumda değil. Hastaneye bir yat, tedavi başlasın, onu da getirteceğim.” Hastaneye yattı ama maalesef vefat etti. Geçenlerde yine hanımla eşini ziyaret ettik, Erzurum Oltulu bir aile bu. Şimdi onlara Oltu’dan bir daire alıyoruz.

- Peki ya kaynak? Hep yardımseverleri mi devreye sokuyorsunuz?

Beni siyasete iten arkadaşlarım var demiştim ya size, işte onlardan Avukat Şeref Dursun arkadaşıma, “Sen Erzurumlu’sun, Oltulu’sun, bu aileye Oltu’dan bir daire alacağız, parasını da birlikte toplayacağız etraftan” dedim. Daireyi bulduk, aldık. Rahmetlinin eşi 52’sini yapacak, sonra biri 5, diğeri 4 yaşındaki iki kızını alıp Oltu’ya gidecek.

- O kadar yeni mi bu olay?

Tabii...

- Yani 52’si olmadan evi aldınız?

Tabii... Oltu’ya gidecekler ama yine bırakmayacağım onları. O çocukların eğitimleri boyunca katkılarımı eksik etmemeye çalışacağım. Biz böyle bir diyalog içersindeyiz vatandaşlarımızla. Benim buna benzer depremden sonra bir de Van’dan bir ailem oldu... Belki AK Parti teşkilatlarının sosyal dokuya, sosyal dayanışma anlamında en büyük katkısı budur. Benim mahalle teşkilatım, kadın kollarım, gençlik kollarım, etrafında ne olup bittiğinden haberdardır ve ihtiyacı olana ya kendi imkanlarıyla ya da imkanı olanların imkanlarını ihtiyacı olanla buluşturmak suretiyle, devleti, belediyeyi devreye sokarak mutlaka katkı sağlar. Bu önemli bir şey. Biz insanlara temas ediyoruz. Öyle sırça köşklerden, halkçılık edebiyatı yaparak bu işler olmaz. Sokakta olmanız, insanlara değmeniz, onlarla aynı duyguyu paylaşabilmeniz lazım. Aynı yoksulluğa paydaş olup bir tas çorbaya kaşık sallayabilmeniz lazım.

Erdoğan, Atatürk’le aynı idealleri paylaşıyor!

- Halka dokunuyoruz dediniz. Siz 1970’li yıllarda Ecevit’in yaptığını yapıyorsunuz aslında...

Halka kim dokunuyorsa bana göre güzel bir iş yapıyor. Kimin dokunduğu hiç önemli değil. Biz bununla gurur duyuyoruz. Sayın Başbakanımız bunun en güzel örneği. Biz Sayın Başbakanımızla Üsküdar’da bir yoksul sofrasına gittik. Sofrada iki tabak vardı. Tabağın biri evin hanımı ve çocukların önündeydi, biri de Sayın Başbakan’la bizim önümüzde. Sayın Başbakanım, “Hadi Aziz!” dedi. Aynı tabaktan beraberce çorbamızı içtik. Bazıları Sayın Başbakanımızın bu samimiyetini, onun hissiyatını anlamaktan uzak değerlendirmeler yapıyor. Sayın Başbakan, o evlerde bağdaş kurarak, o çorbaya kaşık sallamasını bilebilen bir insan. Bu teşkilatlar da onun teşkilatları işte. Bize örnek o, model ortada.

- Peki arkanızdaki Atatürk ve Erdoğan fotoğrafları sizin için ne anlam ifade ediyor?

Bir yanda 100. yılını kutlamayı hedeflediğimiz ve bizim de 2023 projeksiyonu olarak ortaya koyduğumuz genç cumhuriyetimizin kurucusu ve diğer yanda onun ideallerini yakalama noktasında aynı azim ve kararlılıkla yürüyen bir lider. Yani hedefe ulaşma konusunda Gazi Mustafa Kemal’in muassır medeniyetlerin ötesi olarak tanımladığı sürece ulaşma konusunda heyecanlı, projeksiyonlu, 2023 olarak hedefini koymuş, aynı idealleri paylaşan bir lider. Benim için bu iki resim bunları ifade ediyor.

İlk fırsatta Emek Sineması’na gideceğim

- Dünkü konuşmamızda 2014’te İstanbul’u yüzde 55 oyla almayı hedeflediğinizi söylemiştiniz. Peki bu hedefe nasıl ulaşacaksınız?

Bir kere bizim, AK Parti’yi her koşulda desteklemiş, ona her koşulda oy vermiş, ne olursa olsun AK Parti’yi terk etmeyen, sahip çıkan, her defasında oy veren bir tabanımız, bir seçmen profilimiz var. Bu seçmen kitlesi bizim için çok önemli. İkincisi, AK Parti’ye mesafeli duran seçmen profilleri var. Bu seçmen profilleri üzerine çalışmalarımızı yoğunlaştıracağız. Mesela göçmenler, AK Parti’ye belli ölçüde mesafeli duran bir seçmen profili. Niye göçmen seçmenler AK Parti’ye mesafeli dursun ki! Biz geçtiğimiz kampanya döneminde Bayrampaşa, Küçükçekmece gibi bazı ilçelerde özel çalışmalar yaptık. Çok da başarılı sonuçlar aldık. Bayrampaşa’da o çalışmalardan sonra, “Ben ilçenizde çalışmak istiyorum” diye çok sayıda göçmen, özellikle de Balkan göçmeni vatandaşımız bize müracaat etti. Şimdi 6 göçmen arkadaşımız ilçe yönetim kuruluna girdi, çalışıyor.

- Böyle size mesafeli durduğunu düşündüğünüz başka seçmen profili var mı peki?

Benim önemsediğim bir diğer seçmen profili, liberal düşünceyi hayat biçimi haline getirmiş seçmen profili. Bu seçmen profili aslında AK Parti’den en kolay etkilenecek seçmen profili. Çünkü liberal yaşam tarzını benimsemiş bir seçmen için ekonomik gelişmişlik ile hak ve özgürlük mücadelesi önemlidir. Bu iki konuda AK Parti yaptıkları itibariyle liberal seçmenin daha da ilgisini çekmelidir, liberaller de partimize oy vermelidir.

- Vallahi, Emek Sineması yıkılırsa o liberallerin hiç birinin AK Parti’ye oy vereceğini düşünmüyorum...

O konuda belki şunu ifade etmek lazım; bazı önyargılar var. Bu önyargıları aşma konusunda zorluklarımız var. Bu önyargılar Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’nda da karşımıza çıkmıştı.

- İkisi aynı değil ama...

Aynı değil ama gerekçesi itibariyle söylüyorum.

- Siz hiç Emek Sineması’na gidip bir film izlediniz mi?

Hayır, hiç gidemedim. Ama ben gerekçeye işaret ediyorum. Muhsin Ertuğrul için de benzer şeyler söylenmişti. “Burayı yıkacaklar, alışveriş merkezi yapacaklar” diye. Hiç alâkası olmayan şeyler. Şimdi orada mükemmel bir merkez var. Öyle olmadığı anlaşıldı. Bu önyargıları yıkmak lazım.

- Peki bugünlerde Emek Sineması’na gittiniz mi?

Hayır. Açıkçası basında ne kadar yazılıp çizildiyse o kadarını biliyorum.

- Bir gitsenize önce ne olur? Kültür Bakanı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, Beyoğlu Belediye Başkanı bir şey yapmıyor. Belki siz yapabilirsiniz. Bir gidin ve sonra fikrinizi söyleyin. Emek Sineması İstanbul’da bir simge, tarihi bir değer... Onu korumak için sizin yapabileceğiniz bir şeyler olabilir belki...

Şöyle söyleyeyim size; Emek Sineması ya da başka bir kültürel etkinlik alanı olsun, biz AK Partili yöneticiler ve belediyeler olarak bugüne kadar hep onları hayatın bir parçası olarak tutmayı hedefleyen politikalar ürettik. Emek Sineması’nın eğer deprem açısından veya bir başka şekilde ayakta durmasıyla ilgili bir zafiyet varsa, mevcut teknolojik imkanlarla bu yerine getirilebiliyorsa yıkılması konuşulmamalı diye düşünüyorum. Tabii ki o varlık orada muhafaza edilmeli, korunmalı, mümkün olan teknolojik imkanlar kullanılarak on yıllar öncesinin anılarıyla ve o simgesel özelliğiyle gelecek yıllara da taşınmalı. Bunun aksi düşünceyi ne AK Partili yöneticiler düşünür ne de Kültür Bakanlığı.

- Biliyorsunuz Emek Sineması’nı olduğu yerden üst katlara taşımayı düşünüyorlar.

Çok ayrıntısını bilmiyorum. Yanlış bir şey söylemiş olabilirim. Ama biz bu konularda hassasız. Hatta Belediye Başkanımız’la bir konuşalım ve bir gidelim. Sizin hassasiyetiniz neyse benimki de o Emek Sineması’yla ilgili. Bizim hükümet olarak kültür mirası tarihi eserlerimizi yeniden hayata kazandırma konusunda yaptığımız çalışmalar o kadar mükemmel ve o kadar fazla sayıda ki! Hatta bırakın onu, azınlıkların kültür mirasına da aynı hassasiyetle yaklaşıyoruz ve onların vakıflarına ait eserleri aynı şekilde restore ederek hayata kazandırıyoruz. Bu konuda bizimle hiçbir siyasi parti yarışamaz. Yaptıklarımız ortada çünkü. -BİTTİ-

DİĞER YENİ YAZILAR