Türkiye'nin en talihli köyü

Bir yıl içinde her şey değişti Bandırma’nın Buğdaylı Köyü’nde...

Haberin Devamı

Çok yoksul değillerdi, ama rüyalarında göremedikleri paralar geçti ellerine... Bulgaristan’dan göç etmiş dedelerinin 60 yıl önce yatak-döşek satarak aldıkları araziler, enerji ve metalurji şirketlerinin bölgeye akın etmesiyle bir anda 10-15 kat değerlendi. Bir köyü delirtecek kadar para, tam 80 milyon TL geçti ellerine... Şimdi gıcır gıcır bir traktör, iki araba duruyor, ’boncuklu’ evlerinin önünde...

Traktörler gıcır gıcır... Her evin önünde en az iki araba, onlar da gıcır gıcır... Bu iki araçtan biri ya Kangoo ya da Caddy... Arabalar ucuzundan değil, Opel’i de var, Honda’sı da... Evlerin cepheleri süslü mü süslü, onlar ‘boncuklu’ diyor, her tarafta mozaik ustaları harıl harıl çalışıyor. Traktörlerden de anlayacağınız gibi burası bir köy. Ama Hollanda’da değil, Bandırma’da...

Bir talih kuşu konmuş başlarına, ama piyangodan değil. Balkanlar’dan mecburen göç etmiş babalarının 1940’ların sonunda aldıkları, o günden beri ekip biçtikleri araziler, birden 10-15 kat değerlenmiş.

Muhacir köyü Buğdaylı... Garip bir öyküsü var, koskoca bir çiftliğin, Osmanlı’dan kalan Hacıalibey Çiftliği’nin hazin öyküsünün bir parçası... Çiftlik öyle bir çiftlikmiş ki, içine onlarca köy sığar. Gün gelmiş, çiftliğin sahibi işçilerini besleyemez olmuş, kararını vermiş... Denizi kerteriz alıp, içeriye doğru düz parsellere bölmüş arazisini... 5’er bin dönümlük arazilerin her birini civar köylerden biri satın almış. Mesela 5 bin dönüm araziyi Buğdaylı Köyü’nün sakinleri birleşip almış. Bir o kadar araziyi de Paşaçiftliği Köyü sakinleri... Ve Edincik, Bezirci, Hıdırköy, Şirinçavuş köylüleri... Ama en şanslı köy Budğaylı olmuş. Zira en çok para getiren yerler onlarınki...

Buğdaylı köylüleri çalışkan insanlar, çoğu Bulgar göçmeni... Çalışıp didinmişler, çorak arazilerde zeytinlikler boy atmış. Zeytin tutmayan yeri boş bırakmamış, buğday ekmişler, iyice çorak toprakta arpa ve yulaf yetiştirmişler. Bir o kadar alanda da yine çok su istemeyen ayçiçeği tarlaları yeşertmişler... Geçinip gidiyorlarmış, yavaş yavaş zenginleşmişler. Babaları çok çalışmış, her Allah’ın günü 15 kilometre uzaklıktaki tarlalara tabana kuvvet gidip, gece yorgun argın dönmüş... İkinci kuşak daha şanslı tabii, traktörle gider olmuşlar, az buçuk refaha ermişler...

Oluk oluk para akıyor...

Buğdaylı köylüsünün ’Deniz boyunda’ dediği araziler, rüzgarı hiç kesilmez bir bölgede... Deniz ve rüzgar hep varmış, ama değerini geç anlamış şirketler. İşte böyle konmuş talih kuşu başlarına... İki yıl önce enerji şirketleri, Güney Marmara’dan arazi almaya başlamış, rüzgar santralleri kurmak için... En başta EnerjiSa, Bilgin Enerji tabelaları görünmüş... Ardından metalurji şirketi Çolakoğlu çıkmış ortaya... Buğdaylı Köyü’ne ait 3 bin 800 dönümlük araziye talip olmuş. Şirket yetkilileri köylülerin ayağına kadar gitmiş, öyle bir teklif vermişler ki, arazisini satmayı aklının köşesinden geçirmeyen bile arazinin değerinin 10-15 katı fiyatı duyunca, “Sattım gitti” deyivermiş. Zeytinliklerin dönümü 25-30 bin liradan, tarlalar 10 bin liradan satılmış. Şöyle küçük bir çarpma işlemi yapın, anlayın nasıl oluk oluk para aktığını Buğdaylı’ya... Kaba hesap 80 milyon lira, eski parayla 80 trilyon!

‘Ne diyon sen kızım elime 1.5 trilyon geçti!’

Ha yağdı, ha yağacak hava... Köy yolunda yürürken rastladım onlara, yağmura yakalanmamak için hızlı hızlı yürüyorlardı el ele... Her ikisi de 70’lerinde, yüzlerinde öyle çocuksu bir gülümseme... Çoğu köylü konuşmak istememişti, fırsat bu fırsat, bu ikilinin konuşmaması mümkün değil ki! Yaklaşıyorum yanlarına, yanılmamışım. Öylesine içten, öylesine dost canlısı ki ikisi de... ’Merhaba’ ile koyulaşıyor anında sohbet. “Bu köy zengin olmuş öyle mi amcalar?” diye giriyorum söze... “Bizim babalarımız 1949’da Hacialibey Çiftliği’ndeki 5 bin dönüm araziyi 150 bin liraya almış. 105 hane zor toplamışlar o parayı. O zamanlar yokluk var her yerde... Yatak, yorgan yünü satıp, parayı ancak denkleştirebilmişler” diyor 78 yaşındaki Halil Duyar. Sonra devam ediyor; “Koca çiftlik satılır mı? Sadece bizim köyün aldığı 5 bin dönüm arazi... Ben o zamanlar delikanlıydım, hatırlıyorum, çiftlik sahibi kendi yiyip içiyor ama işçilerinin paralarını ödeyemiyordu. Biz ekmek götürüyorduk onlara, öyle düştüler, öyle aç kaldılar. Sonra o çiftliği taksim edip sattılar köylere... Bugün ben o çiftliğin sahibinden daha iyi durumdayım!”

Halil Amca, 8 dönüm zeytinlik satmış, eline bir anda 200 bin lira geçmiş. Topraktan kazanmış, faize yatırmış. Bir bölümünü de ikisi kız, ikisi erkek, dört çocuğuna pay etmiş, ama biraz yanlış pay etmiş! Konu buraya gelince, canı sıkılıyor Halil Amca’nın... İki elinin serçe parmaklarını birbirine kenetleyip, “Bana az verdin, ona çok verdin deyip, işte böyle oldular” diyor. Ben yangına körükle gidiyorum, “Eşit verseydiniz keşke” diyorum. O zaten farkında durumun, “Vermedik işte, keşke verseydik” diyor bin pişman...

90 dönüm tarla gitti!

71 yaşındaki arkadaşı Orhan Kökçüler, 90 dönüm tarla, 25 dönüm de zeytinlik satmış, eline tam 1.5 milyon lira geçmiş. Eski parayla tamı tamına 1.5 trilyon lira! Ama o sattığı toprağa yanıyor! “Elime 1.5 trilyon geçti, ama tarlalar gitti!” diyor. Bu yüzden topraktan geleni toprağa yatırmış. “Nereden arazi aldınız?” diye soruyorum, sanki alıcıymışım gibi bakıyor yüzüme, ser verip sır vermiyor; “O da bizde kalsın” deyip geçiştiriyor. Bu kez toprak satmaya hiç niyeti yok.

Orhan Amca da, çocuklarını unutmamış elbet. Birine Bandırma’dan ev almış, diğerine köyün içinde ev yaptırıyor... Peki insanın eline bu kadar para geçer de hayatı değişmez mi? “Hiç yokluk çekmediniz mi eskiden? Genç olsaydınız bu parayla ne yapardınız?” diye soruyorum biraz hınzırca. İkisi de aynı kafada, cevapları bir; “Arazi alırdık ne yapacağız? Biz çiftçiyiz, bize arazi lazım!” Peki ya yokluk görmemişler mi bugüne kadar? Orhan Amca, “Yok, biz hiç yokluk görmedik, ama babalarımız görmüş” diyor. “Her istediğinizi yiyebiliyor muydunuz eskiden?” diye eşeliyorum. Böyle soru mu olur dercesine bakıyor Halil Amca ve bana soruyor; “Yiyebilir misin hiç? Sütü peyniri göremezdik haftalarca. Hayvanımız bile yoktu ki, sağalım. Çok pahalıydı. Kuru ekmek-domatesle nefsimizi körletirdik. Allahımıza çok şükür, şimdi her şey önümüzde!”

Sözü bu kez Orhan Amca alıyor ve köyün ruh halinin özetini çıkarıyor: “Çiftçilikten yılda en fazla 10-15 milyar geçerdi elimize... Böyle paraları görebilir miydik? Tarlalar alabilir miydik, evler yapabilir miydik? Ben de yapamazdım, çocuklarım da yapamazdı. Biz delirdik kızım, köycek delirdik, iki araba, bir traktör, arazi alabildiğimizi alıyoruz!”

‘Dul kadınları da sayarsan köyün nüfusu 270 hane!’

Köy Katibi Süleyman Yazıcı, Buğdaylı hakkında bilgi veriyor bana... Nüfusu soruyorum, “Dul kadınları da sayarsan 270 hane” diyor. Neden, adamdan saymıyor mu dul kadınları? Yok, öyle değil. O, Ramazan davulcusundan nüfusu hesaplıyor da ondan... Davulcu için para toplarken, dullardan para almazlarmış, hesap o hesap! Yalnız kalan kadınları korumak için... Toplam nüfus davulcuya göre 885, kelle hesabına göre 900!

Bunlar köy villası!

Bu arada köyde delirmeyen, şanssız 10 haneden birinde Süleyman Yazıcı oturuyor. Yani onun ne tarlası varmış Hacıalibey Çiftliği’nde, ne de tek bir zeytin ağacı! Yazıcı, eline para geçemeyen şansızlardan, ama muhtarlığın başına da talih kuşu konmuş. Buğdaylı Köyü’nde köylüler gibi, muhtarlık da zengin olmuş. Muhtarlığa ait 60-70 dönüm araziyi 800 bin liraya (800 milyar) satmışlar. Bu parayla yangın söndürme tankeri, çöp kamyonu ve yol hafriyatı için kepçe alınmış. Şimdi anaokulunun onarımını yaptırıyorlar, sırada ilköğretim okulu var... “Ne güzel köyünüz zenginleşiyor, güzelleşiyor. Köyde bir sürü villa var” diyorum Yazıcı’ya. “Yok be, normal iki katlı köy evi... Kim yazdıysa villa diye abartmış” diyor. “İyi ama ben hiç böyle köy evi görmedim. O zaman bari köy villası diyelim” diyorum şaka yollu...Gülüyor katıla katıla... Arazi zengini hemşehrilerine takılıyormuş bazen Yazıcı, “O kadar işinizi görüyorum, bari bana da bir yelek, bir pantolon alın” diye... Şimdiye kadar bir şeycik gelmemiş!

Şimdi Yazıcı da arazi zengini olmayı bekliyor. Annesinin Çavuşköy’deki arazisine bir talip çıkarsa, o da biraz rahatlayacak. Gönlü tok, “Dönümü 30 milyardan satılırsa 300 milyar yapar. Üç kardeş paylaşacağız, adam başı 100 milyar düşer, o da bana yeter” diyor.

YARIN

- Boncuklu evlerin öyküsü... n Gençler ne yapıyor? n Kadınlar neden konuşmak istemiyor?

DİĞER YENİ YAZILAR