150 milyar dolar nereye gitti?

Kılıçdaroğlu’ndan, Topbaş ve AKP’ye yeni soru:

Haberin Devamı

CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olarak
yeni dosyalarla geliyor Kemal Kılıçdaroğlu. Hamasetle her projeyi kötülemeden, tek tek hesap sormaya hazır. Bu kez hedefi, AKP’nin İstanbul Belediyesi’ndeki icraatları... Sorduğu soru ise çok net: “Erdoğan’ın belediye başkanlığından bu yana 15 yıl geçti. Bu sürede tam 150 milyar dolar harcandı. Bu paralarla ne yapıldı?” O soracak, o sordukça yeni belediye başkanının kim olacağı da netleşecek!

Dört gün önce CHP, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayını açıkladığında, belki de ilk kez kimse ‘Olur mu ya!’ demedi. Taksiye bindiğinizde de, dost sohbetlerinde de hangi görüşten olursa olsun, herkes sözbirliği etmişçesine ‘Yakışır’ diyor. Çoktan unuttuğumuz değerler yeniden doğuyor sanki. Sesini yükseltmeyen, karşısındaki yolsuzluk yapmış olsa bile saygıyı elden bırakmayan, yine karşısındaki bağırıp çağırıp hakaretamiz konuşsa bile sözünü kesmeden dinleyen, sonra sükunet içinde elinin altındaki dosyadan tek tek çıkardığı belgelerle konuşan bir siyasetçi Kemal Kılıçdaroğlu... Daha da önemlisi, 30 yıllık devlet hizmetinde tek bir leke yok... Dürüstlük, mütevazılık, saygı gibi siyaset hayatında tümüyle unuttuğumuz değerler sanki onda yeniden vücut buluyor. Hani Bülent Ecevit ve Erdal İnönü için sıralanan sıfatlar onun için de geçerli gibi...



Cumartesi akşamı, TBMM’deki odasında konuşurken, hissettiklerim bunlardı. Ekran adı üstünde insanı biraz farklı gösterir. Dengir Mir Mehmet Fırat ve Melih Gökçek’in karşısında izlediğim Kılıçdaroğlu tam bir bürokrat gibiydi. Oysa bu kez, biraz önce saydıklarımın yanında Kılıçdaroğlu’nun sıcak ve samimi yanını da gördüm. Merak ettiğim bir şey daha vardı, bir şekilde dilimize dolanan ve sosyal demokratları eleştirmek için sakız yapılan ’iş bitiremez’ sıfatı acaba onun için de geçerli miydi? ‘Başkan olursa devlet parasını harcamaz, İstanbul’da tek bir çivi çakılmaz’ gibi eleştirilerde haklılık payı olabilir miydi? Gördüm ki, hiç de öyle değil. Elinde İstanbul için pek çok proje var. Ve tabii ki AKP’ye yönelik pek çok dosya da... Başkan olsa da olmasa da o dosyalarla çok sarsacak gündemi. Ama başkan olursa çok fazla çivi çakmayı planlıyor İstanbul’a... Hiç pası olmayan çiviler!

Sözü uzatıp, yolsuzluk yapanların kabusu olduğundan söz etmeyeceğiz bu röportajda. Zira bilmeyen kalmadı... Bugün elindeki yeni yolsuzluk dosyalarından başlayacağız söyleşimize. Sonra İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olarak projeleriyle tanıyacağız Kılıçdaroğlu’nu...

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için adınız ilk gündeme geldiğinde, net bir şekilde bu görevi istemediğinizi belirtmiştiniz. Sonra neden ve nasıl ikna oldunuz? Deniz Baykal’ın bu kararda etkisi oldu mu?

CHP Grup Başkanvekilimiz Hakkı Süha Bey’in odasında otururken, Mustafa Özyürek bir espri yaptı, dedi ki, ”Ben bu grup başkanvekillerinden nasıl kurtulacağımızın yolunu buldum. Kemal Kılıçdaroğlu’nu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı yapacağız, Hakkı Süha Okay’ı da Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı... Biz de gülüp geçtik. Başlangıcı bu olayın. Sonra bu kamuoyunda bir şekliyle tartışıldı. Ve Ahmet Hakan bir yazı yazdı Hürriyet’te, o yazı üzerine olay daha da büyüdü. CHP’lilerden “Çok iyi olur” diyenler de oldu, “Aman ha, sakın bir yere ayrılma, yerinde kal!” diyenler de... Ben herhangi bir şey söylemedim. “Evet, varım” demedim. Şunu da söyleyeyim; hiçbir yere ben talip olmadım. Yani ne Gelirler Genel Müdürlüğü’ne, ne Bağ-Kur’a, ne SSK’ya, ne de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı’na... Kararlar hep benim dışımda alındı. Siyasete de Sayın Baykal’ın teklifi üzerine girdim. Yani ‘Ben şuraya talibim’ demedim hiçbir zaman. Koşullar olgunlaştı, ben de öyle gittim. Belediye başkanlığı için de bir talepte bulunmadım. Sonra olay daha da büyüdü, kamuoyu anketlerine yansıdı. Anladığım kadarıyla CHP İstanbul İl Merkezi’nin yaptığı bazı anketlerde de benim adım öne çıkınca adaylık teklif edildi...

Yani ilk başta ‘Olmaz, yapamam’ demediniz mi?

Şöyle dedim; “Benim böyle bir düşüncem yok.” Gerçekten de söylediğim doğruydu, hem böyle bir düşüncem yoktu, hem de gerçekten ben başka konularla, dosyalarla ilgiliydim o sıralar.

Peki şimdi?

“Ben bir partide görev yapıyorum, partinin yetkili organları eğer bana görev verirlerse tabii seve seve o görevi yaparım. Ona ’Hayır’ diyemem” dedim. Ve parti yönetimi bana görev verdi.

n Ne hissettiniz?

İstanbul dünyanın en güzel kenti. İstanbul’a hizmet etmek herkesin rüyalarında görebileceği bir şey. Mutlu oldum. İstanbul’a özlediği hizmet verilebilir; hem kaynaklar çok akılcı kullanılabilir, hem sorunlar sağlıklı çözülebilir. İstanbul kültürün, sanatın başkenti haline getirilebilir. Zaten tarihin başkenti. Roma, Bizans ve Osmanlı’ya başkentlik yapan dünyada başka bir kent yok. Bu çerçevede baktığınız zaman İstanbul dünyanın incisi...

Henüz adaylığınız açıklanalı çok az bir zaman oldu ama başkanlık için hazır mısınız?

İstanbul’un sorunlarına yabancı değilim zaten, iki dönemdir İstanbul milletvekiliyim.

Kadir Topbaş ile ilgili dosyalar açıklayacağım dediniz...

Madem sordunuz, sizin aracılığınızla başlayalım. Metrobüsün maliyetini Kadir Topbaş İstanbul halkına açıklamak zorundadır. Kaça aldı otobüsleri? Bunların yıllık bakım onarım sözleşmesinin tutarı nedir?

Orada bir yolsuzluk mu var yani?

Siz sorun, Sayın Kadir Topbaş bir açıklasın bakalım. Nedir bu olay? İstanbul’da güzel şeyler yapılabilir, yapılıyor da, itirazım yok. Ama yapılan güzel şeyler eğer birilerinin cebini dolduruyorsa onun hesabının sorulması lazım. Yani birileri güzel şeylerin arkasına saklanmamalı. Eğer İstanbullu’ya hizmet veriyorsanız, İstanbullu’nun çıkarlarını koruyarak vereceksiniz, birilerinin çıkarlarını korumak için değil. İstanbul’da bizim yaşadığımız temel sorun da bu. Tabii önümüzdeki günlerde bunlarla ilgili dosyaları açıklayacağız. O dosyaların hesabını vermek zorundadır Sayın Kadir Topbaş. İstanbul’a mı hizmet ediyor, birilerine mi hizmet ediyor, onu daha net göreceğiz.

Metrobüs dışında başka dosya var mı?

Pek çok.

Mesela?

Şimdi çok da ayrıntıya girmek istemiyorum... Bütün dosyaları getireceğiz ama dosyaları getirirken İstanbullu sakın, “Bunlar sadece eleştiriyorlar. Herhangi bir projeleri yok” diye düşünmesin. Biz bir taraftan İstanbullu’nun hakkını ararken, diğer taraftan İstanbullu’ya nasıl hizmet vereceğimizi anlatacağız. Bakın, Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu tarihten bu yana 15 yıllık süre geçti. 150 milyar dolar para harcandı İstanbul’a. Şimdi İstanbullu dönüp kendisine şu soruyu sormalı; “Bu 150 milyar dolar ne oldu? Benim hangi sorunum çözüldü?” Eğer sorununun çözülmediğine inanıyorsa, 150 milyar doların hesabını kenti yönetenlerden sormak zorundadır. Bu yönetenler ne yaptılar bu parayla?

Sizce hepsini kent için harcamamışlar mıdır?

Hayır, tamamını harcadılar. Ama birileri köşeyi döndü, birileri varlıklı oldu...

Bunlar mı var yeni dosyada?

Bunların hepsi sorulacak. Yani sonuçta İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bütçesi meydanda. Bütçeyi alt alta topladığınızda bu rakam çıkıyor zaten. Bizim de dönüp Sayın Başkan’a sormamız lazım; “Hangi sorun çözüldü İstanbul’da? Kim zengin edildi, kim varsıl kılındı bu süreç içinde?”

İyi ama doğru işler yapıldığını düşünen İstanbullu da çok...

Bakın, duran saat bile 24 saatte iki kez doğruyu gösterir. Ben yapılan herşeyin yanlış olduğunu söylemiyorum. Yapılan iyi şeyler yok mu, var tabii. Ama yapılan şeylerin maliyetini de bilmek zorundayım. Kimlere para kazandırıldığını bilmek zorundayım. Eğer ben bir yere taksiyle gideceksem, taksimetre çalışıyorsa ve taksimetrenin bedelini ödüyorsam hiçbir sorun yok. Ama taksimetre çalıştığı halde onun beş katı para ödüyorsam o zaman orada bir sorun var demektir. Bizim üzerinde durduğumuz nokta bu. Yani ben taksiye taksimetrenin yazdığı kadar para ödemek isterim, beş katı değil...

Bakın, 15 yıl geçmiş aradan kentin hâlâ 100 binlik imar planı yok. Siz kenti imarsız yönetiyorsunuz. Yani dilediğiniz gibi yönetiyorsunuz. Böyle bir şey olmaz! O yüzden İstanbul betona teslim oldu. Biz söz veriyoruz, en geç bir yıl içinde İstanbul’un imar planını yapacağız. Onbeş yılda çözülemeyeni bir yılda çözmeyi taahhüt ediyoruz. Çünkü biz İstanbullu’ya yasalara uygun hizmet vereceğiz. İstanbul’un kaynaklarını İstanbullu için harcayacağız. Bunun için de asla ve asla rantiyenin peşinde koşan bir belediyecilik anlayışı olmayacak. Bir yerde gelir varsa, o geliri belediye alıyorsa, o gelir İstanbullular için harcanacak. Ben Kadir Topbaş için şunu söylemiştim; dünyanın hiçbir beldesinde 48 saat içinde gözü doymamış bir işadamına 11 trilyonluk bir rant sağlanamaz. Sağlanırsa o belediye başkanının o koltukta oturmaması lazım.

Daha çok ‘Şaban Dişli’ler var

Şaban Dişli’yi mi kastediyorsunuz?

Evet. Şaban Dişli olayı için, “Her şey yasalara uygun” diyor Kadir Topbaş. Hayır, hiçbir şey yasalara uygun değil! Her şeyden önce kamu vicdanına aykırı. Hangi kamu vicdanı 11 trilyonluk rantın bir işadamına verilmesini kabul eder?

Şaban Dişli, “Bu hesabı Alman usulü herkes ödeyecek” demişti ama kimse ödemedi galiba?

Evet, kimse ödemedi. Olan bir kişiye oldu. Sayın Kadir Topbaş koltuğunda oturuyor. Halbuki o koltuğu bırakması lazım. Şaban Dişli için bürokratları uyarıyorlar Topbaş’ı, “Bu yanlıştır” diye... Buna rağmen yapıyor. Sayın Topbaş diyor ki, “Belediye Meclis kararı böyle çıktı... Bürokratların kararı önemli değil, Meclis’in kararı önemli.” O zaman bürokrasiyi tamamen tasfiye edin, gitsin. Olur mu? Sayın Kadir Topbaş, belediyeyi yönetmeyi bilmiyor. Çıkar çevrelerinin tutsağı olmuş, kendi yandaşlarına rant sağlıyor. İstanbul halkına hizmet vermiyor, onlara hizmet veriyor. Bunun belgelerini koyacağız ortaya. Topbaş dün demiş ki, “Elinde belgeler varsa gidip savcıya versin.” Önce sen hesabını ver! Savcı harekete geçer, geçmez o ayrı bir şey. Ben sokaktaki sade yurttaş adına hesap soracağım Kadir Topbaş’tan. Ben İstanbul’un simitçisi, çaycısı, sanayicisi, ev kadını için hesap soracağım. Bu insanlar İstanbul’da yaşıyorlar ve hiçbiri köşeyi dönemedi.

Başka Şaban Dişli’ler var mıdır? Bunlar üzerinde çalışıyor musunuz?

Var tabii, çok! Bütün sorun olayları belgelemekte.

‘Belgelenmeden asla’ diyorsunuz yani?

Belgelemeden açıklamayacağız, evet.

‘Kadir Topbaş, öğrencilere verdiği bursları niye kesti?’

Ama belgeledikleriniz var sanırım, metrobüs gibi...

Evet. İlk kez sizin aracılığınızla sordum, bakalım Kadir Topbaş nasıl yanıt verecek. Bir de biliyorsunuz, İstanbul Büyükşehir Belediyesi verdiği öğrenci burslarını iptal etti. Anayasa Mahkemesi’nin, “Belediyeler burs veremez” kararına dayanarak. Ama bu kararın gerekçesi Resmi Gazete’de yayınlanmadı. Bu karar yayınlanmadığı sürece yürürlüğe konulamaz. Ama kendisi öğrencilerin bursunu kesti, karar çıktı diye. CHP’li Belediyeler burs vermeye devam ediyor. Niçin öğrencilerin bursunu kesti? Bunu da çıkıp anlatması lazım.

Niye kesmiş olabilir?

Belediyenin açıklarını öğrencilerin bursunu keserek kapatmak istiyor da ondan.

Kaç öğrenci vardır böyle?

Binlerce öğrenci var. Yazık günah değil mi o öğrencilere! Siz öğrencilerin bursunu kesiyorsunuz, ama CHP’li belediyeler kesmiyor. Tekrarlıyorum, çünkü açıkları var. Bir avuç kişinin çıkarlarını korudukları için açıkları var. Maalesef bu böyle. Bana bir İstanbullu çıksın, “İstanbul’un rantından ben şu geliri elde ettim” desin, ya da “İstanbul’un rantı benim şu sorunumu çözdü” desin. Yok öyle bir şey. Aslında İstanbullular şunu unutmasınlar; kendilerine dağıtılan kömür ve yiyecek zaten onlardan alınan vergilerle dağıtılıyor. Onlara kömür–erzak dağıtıyorlar, kendileri han-hamam sahibi oluyor. Zaten üzerinde durduğumuz nokta o. Yaratılan gelir eşit bölüşülmüyor; kardeşçe bölüşülmüyor bu ülkede. Bana bir kilo makarna düşüyor, ona bir han düşüyor. Neden böyle olsun? Bana gelince, din-iman-Müslümanlık, kendisine gelince han-hamam-köprü. Olmaz böyle! Buna isyan ediyorum ben.

‘Melih Gökçek’in elinde de dosyalar olabilir, AKP’ye karşı!’

Topbaş’a da düello teklif etmeyi düşünüyor musunuz?

Ben hiç kimseye düello teklif etmedim. Onlar tartışmaya beni zorla davet ettiler, “Gel, gel!” diye. Hatta işte Melih Gökçek, “Billboard’lar hazırlayacağım. Kılıçdaroğlu kaçıyor diyeceğim” dedi. Ben de o zaman “Madem öyle, oturalım, tartışalım” dedim. Sayın Kadir Topbaş da isterse, gelsin istediği yerde tartışalım.

Peki, Erdoğan, “Üç yıl üst üste belediye başkanlığı yapılsın istemiyoruz” dedi, ama sonra Melih Gökçek’i yine aday gösterdi. Sizce niye?

Onun yanıtını Sayın Erdoğan verecek. Hangi gerekçelerle Melih Gökçek’i tekrar aday yaptığını o açıklayacak tabii. Belki Gökçek’in elinde de dosyalar vardır, AKP’ye karşı! Kimbilir...

YARIN: * Çarşaflı seçmeni nasıl ikna edecek? * En iddialı projesi hangisi? * Siyasette önünü açan kim?

DİĞER YENİ YAZILAR