Türkiye'yi ne bekliyor?

2001'deki çöküş olur mu?

Haberin Devamı

Prof. Asaf Savaş Akat’a göre, 2001 krizindeki gibi bir çöküş değil, ama zor bir dönem bekliyor Türkiye’yi. “Yavaş büyüme vatandaş tarafından daha da hissedilecek. Çünkü tüketim, milli gelirden de yavaş artmaya başlayacak. Tıpkı ABD gibi... ABD’de tüketim azalıyor, üretim artıyor” diyor Akat... Bunun ülke açısından anlamı, dış borcu kapatmak için tüketimi kısmak. Vatandaş açısından anlamı ise daha az harcamak!

Türkiye, yüzde 4’ün altında büyümeyi kaldırabilir mi?

Aslında büyüme bu yıl ikinci çeyrekte yüzde 2’nin altına düştü... Dolayısıyla büyümenin hızla aşağıya gitmesi, Türkiye’nin uzun süredir görmediği bir durgunluğa girmesini getirebilir.

Zaten bu sinyaller var...

Doğru. Şu anda bütün işaretler ekonomide büyümenin hızla yavaşladığını gösteriyor. Bir konuşmada her şeyi ele almamız mümkün değil ama Avrupa yavaşlayınca bizim ihracatımız da azalacak. Çünkü ihracat talebi azalacak. Otomotiv sektörü büyümemizde son derece etkiliydi, Avrupa’ya büyük ihracat yapıyordu. Ama gelen işaretler otomotivde bir gevşeme olduğunu gösteriyor. Üretim azalmasa bile, üretim ve ihracat artışının bir yerde durağanlaşması ihtimali belirdi. Eğer Amerika’da ekonomi ciddi bir yavaşlamaya girerse, zaten Avrupa’nın hali çok parlak değil, bütün bu kavga dövüş içinde bizim de etkileneceğimiz kesin. Şunu söylemeye çalışıyorum, olayın bir talep boyutu da var, Avrupa’dan kaynaklanan. Tabii başka boyutları da var. Türkiye son bir yıldır çok büyük bir fiyat şoku yedi mesela. Biz net hammadde ithalatçısıyız. Eskiden 20-30 dolara aldığımız hammaddeyi, 150 dolara almaya başladık. Bunları krediyle ödedik. Bu zorladı bizi. Petrol ve hammadde fiyatlarının düşmesi, Türkiye’nin lehine bir olay ama bu kadar çok önemli olmasa da bir şey daha var. Türkiye bu yükselen hammadde fiyatlarından ve petrolden para kazanan ülkelerle de çok ticaret yapmaya başladı. Rusya ve Ortadoğu’ya ihracatımızı hızla artırıyoruz.

Peki bu pazarlar Avrupa’dan doğan boşluğu telafi edebilir mi?

Hayır, telafi etmez. Öbür taraftan kaybımız çok daha büyük. 30 dolardan aldığını 150 dolara almışsın. Adamlara 10 milyar dolar öderken, 50 milyar dolar ödemeye başlamışsın. Aradaki 40 milyar doları bu ihracat artışıyla telafi etmen mümkün değil. Yalnız dinamik açısından baktığında o pazarlar önem kazanmıştı. Petrol fiyatı çökerse tabii o pazarlar da dağılmaya başlayacak. Bütün bunlar büyüme hızını etkiliyor. Bir düzeltme, bir ayarlama gerektiriyor.

En acı ihtimal ne?

O zaman Türkiye’yi asıl sıkıntıya sokacak büyümedeki düşüş mü olacak?

Evet. Türkiye’nin büyük bir işsizlik sorunu var. Seyfettin Gürsel’in yaptığı hesaba göre, en az yüzde 5.5-6 büyümemiz gerekiyor, ki biz bu işsizlik sorununu çözelim. Vatandaş ekonomiye üretim açısından bakmaz, tüketim açısından bakar. Biz büyüme deyince tüketimimizin büyümesini anlarız. Halbuki milli gelirde ölçtüğümüz, üretimin büyümesidir. Türkiye’de son beş yılın özelliği şu tüketim milli gelirden çok daha hızlı büyüdü. Zaten dış açık o demek. Dolayısıyla önümüzdeki dönem, Amerika’nın da sıkıntısı aynı, bugüne kadar yaptığımızın tersini yapmak zorundayız. Üretimimizi artıracağız, tüketimimizi artırmayacağız.

Bu bizi kısır döngüye sokmaz mı?

Netice itibarıyla 700 milyar dolar milli gelirimiz, 50 milyar dolar da dış açığımız varsa, bu ne demek? 750 milyar dolar harcıyoruz demek. Milli gelirimiz 800 milyar dolara çıkarsa ne kadar büyümüş oluruz? Aşağı yukarı yüzde 8. Ama harcadığımız aynı kalırsa, yani 750 milyar dolarda, bu ne demek? Harcamamız değişmedi, milli gelirimiz arttı, dış açığımız kapandı... Ya da 750 ürettik, 750 harcadık, dış açık farkı yok. Nasıl yaptık bunu? Üretimi artırdık. Halbuki Türkiye ekonomisinin işleyişi esas itibarıyla hızlı harcama artışı üzerine kurulmuş vaziyette. Bütün bu alışveriş merkezleri, biz harcamamızı artırmazsak ne yapacak? Bütün bu kurulan otomobil plazaları, otomobiller satılmazsa ne olacak? Önümüzde zor bir dönem var. Yavaş büyüme vatandaş tarafından daha da hissedilecek. Çünkü tüketim, milli gelirden de yavaş artmaya başlayacak. Amerika’da milli gelir büyüyor. Ama vatandaşın geliri azalıyor. Demek ki Amerika’da tüketim azalıyor, üretim artıyor. Dolayısıyla dış açık da küçülmeye başlıyor. Bizim de benzer bir sürece girme ihtimalimiz var.

Peki kötü senaryo ne olur?

Milli gelir de büyümez, üretim de artmaz, tüketim de kısılır. O en acısı tabii...

Bu ihtimal yüksek mi?

Birkaç şeyin toplamına bağlı. Mesela dün, ’Türkiye o kadar borçlu değil’ dedik. İç talep yumuşak yumuşak devam ederse böyle bir şey olmaz. Ama bu olumsuz dış konjonktürün bankacılık ve kredi sisteminde yarattığı havayla birlikte, ihracat pazarlarımız daralırsa, bu küresel havadan tüketici de korkarsa, hem üretim hem tüketim düşecektir. Öyle bir riskimiz var. Ekonomi büyümüyor, tüketim artmıyor, o zaman dış açık da küçülmüyor demektir... Böyle bir ihtimal var. Ama şunu söylemek lazım Türkiye ilk defa böyle bir durumla karşılaşıyor. Yani biz geçmişteki krizlerde, ekonominin nasıl tepki vereceğini biliyorduk. Ama şimdi bu koşullar ilk kez başımıza geldiği için bilmiyoruz. Eskiden bizde dış açıkla kamu açığı arasında yakın bağlantı olurdu. Dolayısıyla dış açığın finansmanı doğrudan ya da dolaylı olarak kamunun borçlanması yoluyla olurdu. Bu sefer ise dövizle borçlanan kamu değil, özel kesim. Bu yeni bir durum ve fiilen bir düzeltme anında burada mekanizmanın nasıl çalışacağını bilmiyoruz. Bu nedenlerle büyük bir güvenle, ’Hem ekonomi küçülür hem üretim küçülür’ diyemiyoruz. ‘Ama bu ihtimal de vardır’ diyoruz. Böyle bir ihtimalin oranını saptamakta zorlanıyoruz. Hani çok bilinmeyen denizler için, ’Haritası olmayan denizler’ denir ya, öyle... Daha evvel başına gelince iyi kötü deneyimi oluyor. Bu sefer öyle değil.

- BİTTİ –

DİĞER YENİ YAZILAR