Rantiye şantiye

Uçağa binmek ya da uçmak korkusu, kimileri için "ayağın yerden kesilmesi"dir. Sağlam insanlar için "sağlam toprak" denilmesi, sağlam düşünenin "ayağı yere basıyor" diye ifade edilmesi boşuna değil. İnsanoğlunun sağlam mantık yürütebilmek için sağlam zemine basma ihtiyacı ve ayaklarıyla aklı arasında doğrudan bir bağlantı var galiba

Haberin Devamı

Uçağa binmek ya da uçmak korkusu, kimileri için "ayağın yerden kesilmesi"dir. Sağlam insanlar için "sağlam toprak" denilmesi, sağlam düşünenin "ayağı yere basıyor" diye ifade edilmesi boşuna değil. İnsanoğlunun sağlam mantık yürütebilmek için sağlam zemine basma ihtiyacı ve ayaklarıyla aklı arasında doğrudan bir bağlantı var galiba. Böyle bir varsayım, bazı ayakların nasıl baş olduklarına ışık tutmakla kalmayıp, ayağı yerden kesilen başların niçin kafayı yediklerini de açıklar.

Çünkü bendeniz, Türkiye'deki yer sarsıntılarıyla beyin sarsıntıları arasında eş düzeyli bir ilişkiden kuşkulanıyorum, sayın seyirciler.

Türkiye'de toprak titrediği zaman, mantık da gel git oluyor. Zaten ülkemiz bir deprem kuşağında olup her an sarsıldığı içindir ki bunca saçmalık rekoru kırılıyor.

İzmir'de bir deprem fırtınası yaşanıyor. Kimi sarsıntılar, İstanbul'da hissediliyor ve Marmara'da beklenen büyük depremin yaklaştığını haber veriyor.

Doğa, hiç bu kadar sürprizsiz olmamıştı. Nerede nasıl sarsacağı belli, zamanın dolduğu biliniyor. Yüz binlerce binanın çökeceği, korkunç sayıda insanın öleceği, bir o kadarının evsiz kalacağı, en az beş milyon insanı besleyip barındırmak, yaklaşık bir milyon yaralıya sağlık hizmeti vermek gerekeceği apaçık. Doğal gaz ve akaryakıt patlamalarına bağlı olarak çıkacak yangınların deprem kadar yıkıcı olacağını tahmin etmek zor değil. 1999 Gölcük ve Düzce depremlerinde, felâket bölgesine ulaşmanın nasıl güç olduğu öğrenildi. Son yıkıcı depremde Ankara'dan Kars'a İKİ BİN çadır gönderip dikmenin bile ne kadar zaman aldığı da görüldü…

Peki N'APILIYOR doğal felâket faturalarının 12 milyonluk nüfus yoğunluğu dolayısıyla yüze katlanacağı İstanbul'da bütün bu olasılık bile değil, kesinliklere karşı?

Kaldırım ş'apılıyor, sayın seyirciler. Her üç ayda bir kaldırım ş'apılıyor. Sonra asfalt ş'apılıyor. Her üç ayda bir asfalt yollara parke, parke yollara asfalt ş'apılıyor.

Kentin imar planı yok. İmar planını bırakın, haritası yok! Sokakların başında, sonunda, kavşaklarında olması gereken isim tabelaları yok. Binaların üzerinde numara yok. Ama belediyeler harıl harıl kaldırım ş'apıyor, yol ş'apıyor, ş'apılan kaldırım ve yollar üç aydan fazla dayanmadığı için de, sokaklara tabela, binalara numara vermeye sıra bir türlü gelmiyor. Büyük Şehir Belediyesi, zaten kendini tamamen cami kondurumu ve akaryakıt istasyon kurdurumuna adamış durumda. Her türlü park, bahçe ve boş arazi ş'apıldıktan sonra, sırada üçüncü Boğaz köprüsü var ki… Belgrad Ormanları ve yeni köprü güzergâhı da ş'apılsın.

Büyükşehir bu kadar ş'apar da, küçük belediyeler uyur mu? Ş'apan ş'apana. Dün gece yolum Beyoğlu'na düştü. Bağdat'a geldim sandım. Geçen yıl döşenen tüm parke taşlar ayaklanmış. İsyan bastırılacak gibi değil. Balık Pazarı, Truva kazıları. Kurabiye Sokağı ara ki bulasın. Bunca diyar gezdim, yol döşemek için böylesine derin bir gayretkeşlikle karşılaşmadım. Sanki yol yapılmıyor, metro tüneli kazılıyor! Elektrik kesik, su kesik, doğal gaz kesik, en deneyimli dağcının bile aşamayacağı uçurumlar oluşturulmuş. Binalar yerinde durmasa, sokak bombalanmış sanacağım.

İşte o zaman anladım İstanbul'da niçin üç ayda bir kaldırım ve yol ş'apıldığını. Bunlar define arıyor! Çünkü ne böyle yol yapılır, ne de kaldırım.

Ama ş'apılır.

Depreme karşı da nazar boncuğu asılır, tüh tüh ağzımdan yel alsın denir, tahtalara vurulur, hatta kulak çekilir. Kurşun bile döktürülebilir.

Yeter ki ş'apmaktan dönülmesin, yeter ki rant kaşığı kırılmasın. Mezar kazmak için DE o kaşık

DİĞER YENİ YAZILAR