Anayasal Nasreddin Hoca

Haberin Devamı

Yüksek Kaldırım yokuşunda, eski kitaplar sergileyen harika vitrinin içinde güzel bir kedi uyukluyordu. Ben kediye bakarken, Daniel’in gözüne bir kitap çarptı. Onun salt kulaktan dinleyerek bile öykülerine bayıldığı Nasreddin Hoca hakkında, meğer memleketi Fransa’da kitap bile yayınlanmış. Hem de taa 1958 yılında. Yazarı Jean Paul Garnier, çok severek yazdığı anlaşılan kitapta Nasreddin Hoca’nın hem yaşamını anlatıyor, hem de öykülerini çocukluk, gençlik, erişkinlik, yani bilgelik kazanım sürecine doğru orantılı bir sıralamayla aktarıyor. Kitabı, Daniel’e doğum günü armağanı olarak aldım. Vah bana ki, içi de vitrini kadar büyülü ve tam kapanmak üzereyken girdiğimiz kitapçının adına dikkat bile etmedim. Sahibi, kedisi acıktı diye acele ediyordu, onu telaşı bana geçti, düşünemedim. Kedilerin önceliği vardır, hele acıktıklarında...

***


Sonuç olarak kitabı ben de okuyorum. Ve öyküleriyle büyüdüğüm Nasreddin Hoca’yı yeniden keşfediyorum. Balkanlar’dan Moğolistan’a kadar ünü yayılan ve Türkçe’den başka Rusça, Sırpça, Arapça, Yunanca vb. dillerde okunup anlatılan Nasreddin Hoca hakkında, “hoca” sözcüğünden türeyen Goha başlıklı bir roman da yazılmış. Ve bizim kitabın yayınlandığı 1958 yılında, Fransız yönetmen Jacques Baratier’nin sinemaya aktardığı, Claudia Cardinale ve Ömer Şerif’in oynadığı Goha filmi, Cannes Film Festivali’nde ödül almış...

Nasreddin Hoca, babası Hortu köyü imamı Abdullah Efendi’nin ölümünden sonra, yeni imam Molla Mehmet gelene kadar köye imamlık yapar. Oysa aklı fikri Akşehir’e dönüp, değerli hocalardan aldığı eğitimini sürdürmektedir. Hoca, bu sürede yaşlı anası Sıdıka hanımı şefkatle sarmalar, ama kendisini “Bana görünme de kime görünürsen görün” öyküsüne kaynak oluşturan ilk karısıyla evlendiren köy ahalisine, elbette diş biler. Dolayısıyla imamlıkta kendisini yormamaya kararlıdır.

Bir cuma günü, hutbeye çıktığında sorar: “Ey cemaat, hangi konuda vaaz vereceğimi bilir misin?” Ehli Müslim, “Bilmeyiz,” diye yanıtlar. Hoca, “Öyleyse size anlatmak uzun sürer,” deyip kürsüden iner.

Ertesi cuma, yine hutbeye çıktığı kürsüden, aynı soruyu sorar. Ama cemaat, bu kez hazırlıklıdır. Ahaliden bir avazda, “Biliriz...” yanıtını alan imam Nasreddin, “Öyleyse size vaaza gerek yok,” deyip yine evine döner.

Bir sonraki cuma, ehli Müslim düşünmüş, taşınmış, kurnazlaşmıştır. Aynı soruya, “Kimimiz biliriz, kimimiz bilmeyiz!” yanıtını verirler.

“Âlâ!” der, Nasreddin Hoca. “Öyleyse bilenler bilmeyenlere anlatsın!” Ve yine kürsüden inip, evine döner.

***


Nasreddin Hoca’nın öykülerini okusun ya da okumasın, herkesin belleğine “Bilenler bilmeyenlere anlatsın” sonucu bir özdeyiş olarak kazınan bu zekice fıkrayı tekrar okurken, yakın gelecekteki Anayasa referandumu aklıma düştü, gülmeye başladım.

İmam değilim, imame değilim, mizahta Nasreddin Hoca’nın tırnağı olamam, ama yine de sormak isterdim halkımıza, hem de çok: “Ey ahali! 12 Eylül pazar günü, eline tutuşturulacak pusulada neye evet, neye hayır diyeceğini, biliyor musun?”

Türkiye’de kaç kişi Anayasa’nın ne demek olduğunu bilir, kaç kişi değiştirilmeden önceki Anayasa’yı değiştirildikten sonraki Anayasa’yla kıyaslamıştır da neyin değişeceğini ya da değişmeyeceğini bilir?

Türkiye’de 12 Eylül pazar günü sandığa gidecek 49 milyon 500 bin seçmenden kaçı hangi amaçla oy vereceğini bilmektedir?

***


Halktan, Anayasa değişikliği için olumlu ya da olumsuz oy istemek için meydanlara çıkan siyasal liderlerin, Anayasa’dan çok kendi görüşlerini övdükleri, daha da çok birbirlerini yerdikleri bir propaganda sürecinde, kim, kaç seçmen, bildiğinden fazlasını öğrenebilir?

Dolayısıyla her geri kalmışlıkta olduğu gibi, ezici çoğunluğun ‘Anayasa nedir’i bile bilmediği bir halkoylaması, bir 12 Eylül’den ötekine tarihin 30 yıl arayla tekrarından ibaret ve iktidardaki hükümetin güven oylamasına dönüşmüştür.

Oy pusulasında doğrudan AKP iktidarına “tamam” ya da “devam” mührü basılabilse, daha gerçekçi olurdu. Ama Türkiye’ye gerçekçiliği anlatmak bile uzun sürer...

Bilenler bilmeyenlere bilmediklerini nasıl anlatırlar bilemem, ama ben niçin ve neye “hayır” dediğimi gelecek salı anlatacağım.

DİĞER YENİ YAZILAR