İşte size darbeci, buyurun yargılayın

Haberin Devamı

Polisiye romanlara meraklıysanız, bilirsiniz: Cinayete dair ipuçları bir ara, mutlaka arapsaçına döner. Katilin peşinde koşan kahramanın da kafası karışır. İşte o zaman, yapabileceği tek şeyi yapar. Olayları başa sarar, ipuçlarını tarihleriyle birlikte alt alta sıralar ve karışıklıkta gizlenen gerçeği ortaya çıkarır.

Bugün ben de sizi bazı olayları başa sarmaya, ipuçlarını alt alta dizerek, siyasal bir gizemin izini sürmeye davet ediyorum.

14 Nisan 2007’de, Ankara Tandoğan meydanı muazzam bir kalabalıkla doldu taştı. Cumhuriyet mitinglerinin ilkiydi. Bu mitingin iki özelliği vardı: Türkiye tarihinde hiçbir mekan, hiçbir nedenle o güne değin böyle bir kalabalık görmemişti bir... Bir milyon insanın çoşkuyla katılıp, hiçbir taşkınlık yapmadan dağıldığı “uygar” ve “sivil” bir miting ilk kez düzenleniyordu, iki...

Siyasal sopalılar, şaşırıp sustu. Sopalı şaşınca, medya apıştı. Sabah başlayan muazzam miting haberi yandaş medyada hiç yer bulamadı, sözde bağımsız medya tarafından bile, ancak akşamüstü ve büyütmeden verilebildi.

Ama dünya medyası, cumhuriyetçi laik ve sivil Türkiye’nin varlığını ilk kez algılamış, algısını da ilk kez “sivil halk bilinci”ne vurgu yaparak birinci sıradan duyuruyordu.

Aynı gün, ikinci ve üçüncü Cumhuriyet mitinglerinin yapılacağı tarihler belliydi: 29 Nisan’da İstanbul Çağlayan, 5 Mayıs’ta Manisa ve Çanakkale, 12 Haziran 2007’de İzmir Alsancak meydanları benzeri kalabalıklarla dolup taşacaktı.

***


27 Nisan gece yarısına doğru, tam olarak saat 23.15’te Genelkurmay Başkanlığı’nın sitesine, zamanın Genel Kurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın “ben yazdım” dediği ve sonrasında “e-muhtıra” diye anılacak metin konuldu. 28 Nisan Cumartesi günü, ortalık toz dumandı. AKP iktidarı, askere kafa tutan, darbe karşıtı, cesur sivil hükümet rolüne soyundu.

Bu noktada, kişisel “hatırat”ımı aktarmak isterim: Türkiye tarihinde, halkın azımsanamayacak bir kesimi, ilk kez laik cumhuriyete, hem de en uygar ve demokratik biçimde sahip çıkarken, böylesine sivil bir harekete asker gölgesinin düşürülmesine o günlerde “sabotaj”dan başka bir anlam yükleyemedim. Adı büyük, kendisi minyatür bir Genelkurmay Başkanı’nın durup dururken coşmasını, elbette hayra yormadım, ama temelindeki kötü niyeti de çözemedim.

İstanbul Çağlayan meydanına yüz binlerin toplandığı 29 Nisan günü akşamı, TV5Monde’daki Kiosque programına, dünya medyasının geniş yer verdiği Cumhuriyet mitinglerini tartışmaya çağrılıydım. E-muhtıra gelişmesi, programın gündemini değiştirmişti. Yabancı meslektaşlarıma, e-muhtıranın sivil ve demokratların düzenlediği cumhuriyet mitinglerini karalamayı amaçlayan bir sabotajdan ibaret olduğunu anlattım, ama kimseyi inandıramadım. Geçmişteki askeri darbeler sayesinde, TSK’nın karıştığı her siyasal söylem, kafalarda parazit yapıyordu.

***


Çanakkale ve Manisa’da yapılacak cumhuriyet mitinglerinden bir gün önce, tam olarak 4 Mayıs’ta, Başbakan Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı Büyükanıt, Dolmabahçe Sarayı’nda “içeriği gizli” malum görüşmeyi yaptılar.

12 Haziran 2007’de İstanbul Ümraniye’de bulunan bombalarla Ergenekon davasının düğmesine basıldı. Yüz binlerin 13 Haziran’da İzmir Alsancak meydanında toplanmasına engel olunamadı, ama hemen sonrasında cumhuriyet mitinglerini düzenleyenler de, bu mitinglerde konuşanlar da teker teker tutuklandılar.

Bu süreçten sonrası, bugün vardığımız güne kadar olanlar, kahırdan ve kederden ölenlerin, hâlâ ayakta kalan tutukluların iki yılı aşkın zamandır yargılanmayı, dışarda kalanların da her an tutuklanmayı beklediği dönemdir.

Benim gözümü, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun yaptığı analiz açtı. O günlerde kuramadığım e-muhtıra/Dolmabahçe ilişkisini, yeniden düşündüm ve yukardaki sıralamayı yapınca, bu ilişkinin Cumhuriyet mitingleriyle bağlantısız olamayacağı kanısına vardım.

Kılıçdaroğlu, haklıdır: Madem yapılmamış darbelerin fikri zanlıları tutuklanıyor, işte size “e-muhtıra metnini ben yazdım” diyen bir darbe hazırlığı zanlısı. Büyükanıt, yargılanmalıdır.

DİĞER YENİ YAZILAR