Ve mucize...

Haberin Devamı

Gece mezarlıktan geçerken ıslık çalmak neye yararsa, kozmik odalarda arama yapılırken Noel mucizesi anlatmak da ona yarar, sayın seyircilerim!

Dolayısıyla, 20. yüzyılı 21. yüzyıla bağlayan Lothar Kasırgası sırasında işlediğim “ölümcül günah” ın, işte şaşırtıcı olduğunca mutlu, hatta kutlu sonu:

25 Aralık 1999 sabaha karşı çıkan yangını zar zor söndürdük, ancak evde dumandan göz gözü görmüyordu. Havalandırmak gerekiyordu, ama rüzgâr öylesine artmıştı ki, pencereleri ancak kapalı demir kepenklerin ardında açık bırakıp, tir tir titreyerek uyuduk.

Birkaç saat sonra uyandığımızda, ev hâlâ is kokuyordu. Fransa’nın tatil yaptığı Noel ertesi, bizim için iş günüydü, dolayısıyla Daniel atölyesinin yolunu tutarken ben de yazıma başlamak üzere ortalığı aydınlatmaya, yani ışığı kesen demir kepenkleri açmaya giriştim. Kepenkleri aralarken, dışardan ilk gözüme çarpan, devrilmiş ağaçlar oldu. Köklerinden sökülen ağaçlardan geride kalan çukurlarıyla Convention Meydanı’nın manzarası, bizim ortasında yangın deliği tüten masadan farklı değildi! Bir yandan gördüklerime anlam vermeye, öte yandan pencerenin sol kepengini katlamaya çalışıyordum. Ama kepenk takılmış; itiyorum, kakıyorum, tam açılmıyor.

Başımı uzatıp neye takıldı diye arkasına bakınca... Kızıl renkli bir kumru gördüm. Minicik gagasında bir damla kan vardı, boncuk gözleri perdelenmiş, can çekişiyordu. Kuşkusuz rüzgârın şiddetinden kepenkle duvar arasına sığınmış, ben de kepengi ite kaka zavallı hayvanı ezmiştim. Göğsüme o an saplanan acıyı, bu satırlarda yansıtmam olanaksız. Haykıra haykıra ağlayarak avuçlarıma aldım kumruyu... Su içirmeye çalıştım. Son soluklarla çırpınan yüreciği, elimde durdu. Telefona sarıldım, “Bir kumru ezdim!” diye hıçkırarak, Daniel’i çağırdım. Geldiğinde, avucumda gerçekten -ama bilmeden- işlediğim günahın küçük cesedi, ağlamaktan konuşamıyordum.

***


Daniel de bembeyaz kesilmişti. Kumruyu sessizce aldı, dışarı çıktı, bir süre sonra geri döndü. Mutfakta ağlamayı sürdürüyordum. Altüst olmuş bir suratla, parmağını yine kaldırıp, yine, “Kilisede ölümcül günah işlediğini söylemiştim, işte lanetin ikinci işareti!” diye sallamaz mı?

İnsanların ruh gücü, inandıkları ya da inanmadıkları düşünceleri savunmak direnciyse eğer, işte o an galiba kilomla ters orantılı bir ruh gücü sergiledim.

Düpedüz gözüm döndü. Enime boyuma bakmadan, 1.80’e 105 okkalık Daniel’in üstüne, “Kilisenin de günahın da...” diye başlayan cengâver bir söylemle yürüdüm.

Şaşkın şaşkın sırıtmasına karşın, Daniel’in ruh gücümden değilse bile gözü kara inkârcılığımdan etkilendiğini söyleyebilirim. O gün bugündür, bana bir daha, başıma ne gelirse gelsin, “ölümcül günah” işlediğimi anımsatmadı. Tam tersine, ertesi gün olanlar, kazayla ezdiğim minicik kumruya karşı işlediğim dahil, tüm günahlarımın bağışlandığına inandırdı, kendisini.

***


Hatta, “ölümcül günah” konseptini inkâr cesaretimin, tanrılar tarafından ödüllendirildiğini düşünmeye başladı!

Çünkü 20.yüzyılın sonuncu Noel bayramı bitip 26 Aralık’ta iş başı yapılan Fransa’da, Lothar Kasırgası’nın ülkeye verdiği can ve mal kaybının sayımı yapılırken, bana aylardır “imkânsız” denilen bir müjde verildi.

Telefon çaldı, bizim apartmanı yöneten şirket arıyordu, “Oğlunuza hâlâ kiralık daire arıyor musunuz?” diye sordu yetkili. Yüreğim ağzımda, “Evet!” dedim. “Kasırgada sizin apartmanın çatısı uçtu!” diye muştuladı, adam. “Çatı katı boşalıyor, tamirat bir ayda biter, ocak sonu taşınabilir oğlunuz...”

Çatı katında oturan ve çıkmaya hiç de niyeti olmayan kiracılar, kontrattaki “doğal felaket” maddesine dayanarak damı gökyüzüne açılan daireyi önceden haber vermeden tahliye hakkını kullanıyorlardı. Aslında çatı tamir olana değin otelde kalabilirler, sigorta da giderlerini öderdi, ama NEDENSE yeni bir eve çıkmak kararı almışlardı. Bu NEDENSE, Daniel’i beni kollayan mucizevi bir güce, beni ise günah korkusu ve sevap çıkarı olmaksızın temiz vicdanların “En’el Hak!” gücüne inandırdı.

Darısı sizin başınıza.

DİĞER YENİ YAZILAR