Halka soralım

Haberin Devamı

Diyarbakır’da “Dicle Fırat Barış ve Diyalog Grubu” üyeleri olduğunu iddia eden bir topluluk, geçen cuma namazından sonra camiden çıkıp sözde kardeşlik duaları eşliğinde Şeyh Sait posterleri taşıyarak genelde Türkiye, özelde Kürdistan’a özgürlük diye yürüdü.

Hortlamışlar mıydı, yoksa torunları mıydı bilemem, ama ben bu yürüyüş ve bu toplulukta yüz yıl önce cuma namazlarından çıkıp “din elden gidiyor” diye ayaklanan gericileri görür gibi oldum.

AKP hükümetinin Kürt sorununu çözmek amacıyla başlattığı açılımın bugün itibarıyla manzarası Türkiye’yi barıştırmaktan çok karıştırmaya yaradığıdır.

Böyle bir açılım, aslında ABD, AB ve Rusya’nın üzerinde anlaştığı “bölge istikrarı” projesinin önemli bir ayağıydı: Kuzey Irak’taki özerk Kürt yönetiminin, Amerikan ordusu Irak’tan çekildikten sonra varlığını sürdürebilmesi ve ülkemizin bir kavşak oluşturduğu enerji yollarını güvence altına almak için PKK ile savaşın bitirilmesi gerekiyordu.

Ne var ki evdeki hesap çarşıya uymadı ve “yabancı” laboratuarlarda hazırlanan “barış aşısı” yüzyıllık antikorları uyandırdı, ne Türklerin, ne de Kürtçülerin barışmaya hazır oldukları anlaşıldı.

Kürtçüler diyorum, çünkü Türkiye’de yaşayan Kürtlerin çoğunun Türklerle birlikte ve “Türk” üst kimliği altında yaşamak istediklerini düşünüyorum.

Buna karşın arsız ve yaygaracı bir azınlığın Kürt sorununu çözmeye yönelik açılımdan, Güneydoğu’da 19. yüzyıl sonundan beri alet oldukları yabancı güdümünde ajitatörlüğü anladığı ve Kürt milliyetçiliğini yaymak için yararlandıkları açık.

Ankara’dakiler, ABD, AB ve Rusya’nın “bölge istikrarı” planına uyuluyor diye Türkiye’yi süper güç yapacak hayallerin peşinde uçadursun, her tür etnisiteden olup ezici çoğunluğu Türk üst kimliğini benimsemiş halkın sessiz derinliğinde nasıl bir yanardağ kaynıyor, göremiyor, duyamıyorlar.

Oysa Türkiye’nin tabanında kaynayan o yanardağ, patlamadan önce kulak verene bakın neler söylüyor: “Mine hanım, 32. Gün programında sizi çok dikkatli izledim. Kürt kökenli, bir Türk’le evli (bunu neden belirttim derseniz, daha önce bu ayrımı asla yapmazdım, ama şimdi!!!) vatandaş olarak söylediklerinize SONUNA KADAR KATILIYORUM. Evet, bir referandum yapılsın, oyum kesinlikle ayrımcılığa HAYIR olacaktır.

Özgürlükler de sınırlıdır. Benim babam, annesiyle sadece Kürtçe konuştu diye -ki babaannemi tek kelime Türkçe konuşamadan kaybettik- yıllarca yargılandı. Buna rağmen ayrılığı savunamam, savunamıyorum, içime sinmiyor. İçim acıyor artık Kürt olduğumu vurgularken. Eskiden gururla söylerdim. Kimse tepki vermezdi. Asıl, açılım mantıksızlığı bir ayrıma neden oldu düşüncesindeyim.

Bizler gerçekten iç içe geçmiş iki ırk olarak birlikte yaşadığımız bunca yılı nasıl silip atabiliriz... Nasıl yok sayabiliriz...

Teşekkür ederim...

Çok teşekkür ederim...

U. F.”

***


“Sayın Mine Hanımefendi,

Ben 1994-96 yılları arasında Güneydoğu’da piyade teğmen olarak görev yaptım. Aylardır ‘Kürt açılımı’ adı altında Türk milletine kabul ettirilmek istenen ‘onursuzca PKK’ya teslimiyeti’ asla kabul etmiyor ve reddediyorum. 32. Gün programında Türk Milleti’nin büyük çoğunluğunun sesi olduğunuz için size minnettar olduğumu bilmenizi isterim. IRKÇI olmadan Türk milleti olmanın ve vatanını sevmenin ne demek olduğunu eminim dinleyenler anlamıştır. Göstermiş olduğunuz insani ve akılcı duruş için teşekkürü borç bilirim. B. Ç.”

***


“Yeter artık! Bu ülkede kim daha cazgırsa o daha çok zannediliyor. Ama artık sabır taşıyor. Milyonlarca bu ülkeyi seven, atalarına şükreden insan var. Bu ülkeye hem hainlik edip, hem de tüm olanaklarından yararlanan insanlarla artık ben de beraber yaşamak istemiyorum. Referandum yapılsın, Türk kimliği taşımak kaç Kürt vatandaşı rahatsız ediyor, kim kiminle yaşamak istiyor, bilelim. S. Y.”

***


Evet, sayın okurlarım, kanımca, Türkiye’deki Kürt sorunu ancak “çoğunluk iradesiyle” çözülür ve böyle giderse kaçınılmaz bir iç savaşı ancak referandum önleyebilir. Nedenlerini yarın açıklamaya çalışacağım.

DİĞER YENİ YAZILAR