Halkımız evleniyor

Haberin Devamı

Atatürk haklıdır. Türk milleti zekidir.

Zekâsı yol açmaz. Ama su gibi engebeleri dolanır, açığı fark eder, boşluğu doldurur, neye talep varsa ona arz olur, yolunu bulur.

Avrupa’da 6 milyon Türk var artık, nitekim. Şöyle bir toplaşsalar, birkaç AB ülkesinin nüfusu eder. Çoğalmak için de ellerinden geleni artlarına koymuyorlar: Çalışmadıkları zamanlar, düğün dernek kurup evleniyorlar.

Hangi girişimci Türk’ün aklıysa alnından öperim, Düğün TV iki yılda, reklam bile yapmadan tanındı, tutuldu, Batı medyalarında röportajlara konu oldu. Hediyesi 300 Euro karşılığında, Avrupalı Türkleri bir günlüğüne TV starı yapıyor, evlenen çiftlere unutulmaz bir anı kazandırıyor. Sadece Avrupa’da değil, Avustralya’dan ABD’ye kim kiminle evlendi, bütün dünyadaki Türklerin haberi oluyor!

***

Her yiğidin yoğurt yiyişi gibi, tabii her düğün de halkımızın kültür çeşitliliğine ayna tutuyor. Bu çeşitlilik, Türkiye’dekinden farklı değil.

Geçen hafta, hani İtalyan yazar Malaparte’nin tabağına düşen kesik el gibi, her arıza bana rastlar ya, ben birini izledim, kimler evlendiyse berhudar olsunlar, hayatımda hiçbir düğün dernekte bu kadar eğlenmedim.

Tıka basa dolu düğün salonu, adeta küçük bir Türkiye’ydi: Ortadaki dans pistinde fanila atletli çocuklar koşturuyor, kadınların yarısı tesettürlü, yarısı mini etekli, ama erkeklerin hepsi beyaz gömlek ve lacileri çekmiş, şıkır şıkır oynuyorlardı.

Öylesine Türkiye’ydi ki düğün, Çankaya modası Avrupalı Türk’üme de yansımış anlaşılan, türbanların çoğu Küçük Ev’in Laura’sının pilili modeliydi.

Özgün olanlar da yok değildi: Kafasına sardığı siyah türbanın üzerine gümüş sırmalarla beyin kıvrımları işlenmiş bir hanım, vücudunu tepeden tırnağa saran siyah “body”sinin üstüne Madonna’nın parlak metalden sütyenini ve korsesini geçirmiş olaraktan tesettür göbeği atıyordu.

Bir başkası, türbanından papuçlarına kadar altın renkli lamelere bürünmüş omuz titretip parmak şıklatırken, vallahi ve billahi Yıldız Savaşları’ndaki sarı madenden R2 robotuna taş çıkarıyordu.

Zaten bu düğünde, kollarını kaldırınca eteği beline tırmanıp saçları topuklarına dolanan tesettürsüzler ve lacili erkekler dahil, her şey Yıldız Savaşları’nı hatırlatıyordu. Özellikle de filmin başında, Luke Skywalker ile Han Solo’nun kurbağa irisi bir tefeciyle pazarlık ettikleri “çok uluslu ” uzay barını.

Bir farkla: İlk bakışta bu düğünde kadınlar kadınlarla, erkekler erkeklerle nikâhlandı sanılabilirdi. Çünkü kadın kadına gerdan kırıp göğüs titretiyor, erkek erkeğe göz süzüp omuz vuruluyordu. Ama ayrı ayrı olsalar da, hiç olmazsa aynı pisti paylaşıyorlardı, kadınlar erkeklere değmeden yan yana halka oluşturuyorlardı, bu da bir teselli...

***

Ne var ki benim için asıl şenlik, düğün değildi.

Reklam arasında, bu düğün görüntülerinden sonra ilk reklam, Avrupalı Türklerin lahmacun ve kebap pişirebilecekleri Mulex marka mangal üzerineydi. Mangal’dan sonra Türk çocuklarının usullerimize uygun biçimde kesileceği Avrupa Sünnet Merkezi’nin tanıtımı yapıldı ve hemen ardından... Mehmet Altan’ın, tam boy bir fotoğrafı ekrana geldi. Mulex mangalından çok beslenmiş gibi esneyen ceplerine ellerini sokup, bacaklarını iki yana açarak poz veren Mehmet Altan fotosuyla birlikte “Liberal Marksist”, “Eğrisiyle Doğrusuyla Ak Parti” vb. başlıklı kitap kapakları “5 dev eser”in hemen ardından, sıkı durun... Türk bayrağından çarşaf takımı reklamı başladı.

Avrupalı Türk kültüründe, “Kürt sorununu insanileştirmek” gibi kitapların “dev yazarı” Mehmet Altan’ın Türk usulü Sünnet Merkezi ile Türk bayrağından çarşaf takımı arasında yer aldığını böylece öğrenmiş olduk.

Mehmet Altan’ı, sünnet ile bayrak arasına sıkıştıran talihe mi coşayım, yoksa Avrupalı Türk’ümün zifaf gecesi sorununu, kan kırmızısı Türk bayrağından çarşaf, nevresim ve yastık takımıyla çözen aklı mı alkışlayayım, şaşırdım...

Ne diyeyim? Darısı, Dıngır Mırmır’ın başına.

Benim Türk’üm travmayı tavada oynatır, dıngırına yağ basar, mırmırına da ekmek.

DİĞER YENİ YAZILAR