Halkı kapatmak sizin göreviniz!

Haberin Devamı

Çoğunluk olmak, haklı olmak değildir.

Galileo, “Dünya dönüyor!” dediğinde azınlık bile değil, yalnızdı. Çoğunluktan fazlasını, herkesi buldu karşısında.

Ama Galileo’nun mumyalanmış işaret parmağı, yanılan çoğunluğa doğru yönü gösterdiği anlaşıldığından bu yana, Floransa Bilim Tarihi Akademisi’nde, gökbilim aletlerinin yanında “aziz kalıtı ” gibi sergilenir hâlâ.

Ne ilginçtir ki, Galileo’nun cesedinden sadece yıldızları gösteren işaret parmağı alınmamıştır “kutsal emanet” olarak. Mumyalanmış omurgası, Podova’daki Bo Üniversitesi’nin hazinesidir.

Haydi, işaret parmağını anladık.

Ama niye istisnai beynini taşıyan kafatasını değil de, omurgasını sakladılar Galileo’nun, dört yüzyıldan beri?

Çoğunluğa karşı yalnız ve cesur, dik durduğu ve Engizisyon mahkemesi kırana kadar, belini bükmediği için mi?

Kuşkusuz.

***


Almanya’da Hitler yandaşları da muazzam bir çoğunluktu. Zaten Nazi Parti’yi seçimle iktidara taşıdılar. SSCB’de Stalin yandaşları da epeyce çoğunluktu. İspanya’da Frankistler de 40 yıl çoğunluğa mıhlandılar. İran’daki seçimlere bakılırsa, Ahmedinecad’çılar da çoğunluk. Taliban da çoğunluktu, yeniden çoğunluk olmaya aday Afganistan’da. Sonracığıma, yakın zamanda ırkçı Haider çoğunluktu Avusturya’da, ta ki AB “bu çoğunlukla demokrasi olmaz” deyip, Avusturya’nın üyeliğini dondurana kadar.

***


Çoğunluğun seçtiği tüm iktidarlar insanlığa yararlı doğruları mı savunuyor, toplumlarını özgürlüğe mi taşıdılar, taşıyorlar?

Oysa ülkelerini aydınlığa ve uygarlığa kavuşturan, mutlu çoğunluklar da var.

Demokrasi, seçimlerden ibaret olsaydı bütün çoğunlukların uygarlığa, özgürlüğe yelken açması gerekmez miydi?

Niçin ilk örneklerdeki İran’a, Pakistan’a vb. seçimle faşizm geliyor da, Batı ülkelerine hep özgürlük, hep demokrasi getiriyor seçimler?

Çünkü çoğunluk kendi içinde, birikiminde ve zihninde demokratsa, evet, demokrasi getiriyor seçimler.

Bağnaz, cahil ve güdükse, seçimler de demokrasi diye güdüklüğü, cehaleti, arsızlığı ve devamı, şımarıklığı taşıyor iktidara.

Batı demokrasilerinde, 24 kez parti kapanmaz. Çünkü 24 partinin 17’si teknik hatalı, 7’si rejim yıkmak için kurulmaz...

Kazara kurulur ve Avusturya’da Haider gibileri demokratik yollardan iktidar olursa, AB ambargo koyar, Avusturya çoğunluğu anlar ve bir daha o partiyi iktidar yapmaz!

***


Türkiye bir karar vermeli: Nasıl bir demokrasi istiyoruz?

Demokrasiyi seçimden ibaret sayan bir çoğunluğun, şımarık “ben yaparım olur” cuntasını mı, yoksa denetime açık, kuvvetler ayrılığına ve yargının üstünlüğüne saygılı bir iktidar anlayışı mı?

Türkiye’de 25. kez bir siyasal partinin kapatılmasını kimse istemez. Ama ister çoğunluk iktidarı olsun, ister azınlık muhalefeti, bir partinin de 25. kez rejimi yıkmak suçlamasıyla kapatılacak hale gelmemesi gerekir!

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Türkiye’nin hukuku bu, diyor.

Parti kapatma yasası ortada. 2002 yılından beri ne yaptı AKP iktidarı, yasayı değiştirmek için? Hiç. Peki yeni Anayasa taslağında öngörülmüş müydü parti kapattıran yasanın iptali? Hayır, 38. Madde olduğu gibi korunmuş, öylece duruyor.

Sonra bu Anayasa taslağının mimarı Ergun Özbudun çıkıp, kendisinin kaldırmayı bile düşünmediği maddeye dayanarak açılan AKP’yi kapatma davasına dair: “Halkı kapatın, daha sağlam!” diyebiliyor.

Ben de kendisine diyorum ki, “Halkı kapatmak sizin uzmanlık alanınız, kadınlardan başladınız!”

Kimi ekonomik kriz, kimi AKP’nin ekmeğine yağ sürer gerekçesiyle, ben de katılıyorum, bu davanın zamanlaması talihsiz...

Ama “Şimdi sırası değil!” diye diye, demokratik hukuk devletinin üstünlüğünü kalpazanlığa karşı savunmaya ne zaman sıra gelecek?

***


Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, elbette Galileo değil. Ama uzak da değil. Türkiye’nin çağdaşlık doğrusunu savunuyor.

Omurgalarını iktidara dayayıp, sırtlarını ‘orta çağdaş’larına okşatmak için bel büken demokrasi kalpazanları ise pek cesur sayılmaz. Çoğunluğun önüne düşüp bir yargıç linç etmek için cesaret gerekmiyor, çünkü.

Ama tarih de zaten kalpazan omurgasıyla yazılmaz!

DİĞER YENİ YAZILAR