Hakikatin ölümü

Haberin Devamı

Hasan Öztoprak, yukarıdaki başlığı taşıyan romanı için okura iki anahtar veriyor. Biri romana girmeye, diğeri çıkmaya yarayan anahtarlar Jean Baudrillard imzasını taşıyor.

Şimdi söyleyeceklerim garip gelebilir ama, “Hakikatin Ölümü” (Dharma Yayınları, 2006) bence yazarını bile aşan bir kitap. Nasıl mı?

Bazen böyledir. Yazar bir konu düşünür, nasıl işleyeceğini hayal eder ve hayallerini yeteneği ölçüsünde kağıda döker, okura aktarır. Ama bazen, yazdığından fazlasını, hatta aklına gelmeyeni, hayal etmediğini de tetikler okurun bilincinde.

Hasan Öztoprak, çok basit düşünüyormuş gibi, sanki hiçbir özelliği yokmuşcasına, sade ve gündelik bir dille, insan beyninin en karmaşık, en karanlık mantığını sorguluyor.

Jean Baudrillard’ın “Kendi izlerinizi yok etmeniz, kendinizi kınayacak hiçbir şey olmasa bile, sizi bir katil durumuna getirir” anahtarıyla açılan roman, 1980 darbesi öncesi yasaklı parti üyesi Feridun’un, ancak durdurarak, tekdüzene indirgeyerek, “ot”laşarak normalleştirdiği yaşamının, yıllar sonra çıkıp gelen bir hayaletin peşinde kâbusa dönüşmesinin, soluk soluğa okunan öyküsü.

Bizzat kendisinin partiye soktuğu “tetikçi” arkadaşı Timuçin’i önce korumak için evine hapseden ağabeyinin, sonunda tutsağını da kendisini de öldürmekle sonuçlanan delilik öyküsünü, Feridun’un kardeşi Nevzat anlatıyor, okura...

Aslında öykü anlatmaktan çok, bir günce tutuyor Nevzat. Hatta zabıt.

***

Yazar Hasan Öztoprak’ın basit ve sade üslubu, işte bu zabıtla yaratıyor anlatının dehşetini.

Dehşeti abartmadığı, tam tersine önemsizleştirdiği için korkunçlaşıyor romanı.

Feridun, önce imrendiği, sonra acıdığı, aslında kendi maskesinden başka biri olmayan arkadaşı Timuçin’in sırayla işkencecisi, savcısı, yargıcı ve celladına dönüştükten sonra kendini de öldürünce bitiyor mu dehşet?

Hayır.

Bu kez ne Feridun, ne Timuçin’in yaşadıklarıyla ilgisi olan küçük kardeş, Nevzat, herkesin, hepimizin izleyebileceği insancıl bir mantıkla, ağabeyinin işlediği cinayeti örtbas etmek için kasaba dönüşüyor.

Bir ceset parçalama sahnesi var ki, yazar Hasan Öztoprak’ın perdeyi açmadan önce söylediği sözler, bence Türkiye’deki sosyolojik cehennemin anahtarıdır:

“Cinayet toplumsallaştıkça cinnet kaçınılmazdır ya da tam tersi, cinnet toplumsallaştıkça cinayet kaçınılmaz olur.”

Küçük kardeş Nevzat, ağabeyi “katil” olarak gömülmesin diye, Feridun’un öldürdüğü arkadaşı Nevzat’ın cesedini, üstelik iyi yürekli, kendisini ve duygularını anlayan bir polis memuruyla birlikte parçalıyor, çöplüklere dağıtarak gizliyor.

Ama dehşet, yine bitmiyor.

Romanın sonunda, “kasaba” dönüşen iyi kardeş ve iyi polis memuru, okurla birlikte anlıyorlar ki parçaladıkları ceset ne bir teröristin cesedi, ne de eski arkadaş bir katilin. Sadece kapıcısını öldürmüş ağabey Feridun. Ot yaşamı sürdürdüğü apartmanın kapıcısını...

***

Ve “Hakikatin Ölümü” romanını, yazarın önsöze koyduğu ikinci anahtar, Jean Baudrillard’ın saptamasıyla kapatıp kilitlemekten başka yapacak bir şey kalmıyor okura:

“Gerçeğin kadavrası yoktur, nedeni de şudur: Gerçek ölmemiştir, ortadan kaybolmuştur.”

Hasan Öztoprak’ın bu şaşırtıcı romanını okuduğumdan beri düşünüp duruyorum, kahramanı Feridun, niçin kapıcısını arkadaşı Timuçin’le özdeşleştirdi, niçin kendisi ölmek isterken önce onu öldürdü, diye.

***

Galiba o kuşak, Feridun’lar, yoksul kapıcıları kurtarmak için çıktıkları yolda gecekondu zengini kapıcıların ihanetine uğrayacaklarını hesap etmemişlerdi. Hele bir gün, kapıcı çocukları tarafından yönetileceklerini hiç getirmemişlerdi akıllarına!

DİĞER YENİ YAZILAR