From Recep with love

Başbakan Harbiye Marşı’ndan girdi, yolda birlik ve beraberlikle karşılaştı, askeri bir marşı “gel kardeşim elini ver bana...”

Haberin Devamı

Başbakan Harbiye Marşı’ndan girdi, yolda birlik ve beraberlikle karşılaştı, askeri bir marşı “gel kardeşim elini ver bana...” diye cıvıtamayacağından “sevgi denilen ulvi duygu”ya oturtup çıktı.

Başbakanın “ulusa sesleniş” konuşması, bence mükemmel bir cuma vaazı olabilirdi.

Kaç kez tanık oldum, hoparlörle sokağa dinletilen bu vaazlarda, aklı başında imamlar da cemaati, “sevgi denilen o ulvi güzelliği hep birlikte yakalamaya” çağırır, “birbirimize sevgiyle yaklaştığımız sürece çok şeyleri aşabileceğimizi,” muştular.

Camiden huşu içinde çıkan cemaat, kapı önünde pabucunu bulamazsa yüreğindeki sevgiyi oracıkta boğar, pabucunu bulursa iki metre ötede, hatta cami altındaki dükkânda birbirini kazıklar.

Serde imamlık var ya, Başbakan da bu gerçeği iyi bildiğinden, vaazında “sevginin büyük bir sermaye olduğunu” vurguladı.

Gerek yoktu.

***

Sevgi sermayesiyle kimlerin dükkân açtığını, cemaat olmayan biz millet, dört buçuk yıllık AKP iktidarında zaten gördük, anladık! Arkadaşların arkadaş evlatlarını ABD’de okutuverdiği, gemi alıp armatör yapıverdiği “sevgi”, büyük bir sermaye değil de nedir?

Pastörize yumurta oğulları, vergisi düşürülen tavuk yemleri, eşe dosta dağıtılan ihaleler, Suudi’si, emiri ve Türkisiyle ehli Müslim ticari ortaklıklar, hükümetin başı sıkışmasın diye İMKB’ye akan Arap sermayesi, birlik ve beraberlik içinde yakalanan büyük bir sevgi değil midir?

***

Bir yazar için sözler önemlidir. Ve benim için, bir toplumu birlik ve beraberlik içinde birbirini sevmeye çağırmak, içi boş, dışı kof bir kalıp olup, artık işitilmesi bile gına getiren bir saçmalıktır. Sevgi, kişisel bir duygudur. Kişi, kendisine yakın hissettiğini sever. Sevgi, kavram olarak genelleştirilemez, yayılamaz, dağıtılamaz, yoksa kalmaz.

Bir toplumda, kimse kimseyi sevmek zorunda değildir. Ama herkes herkese saygı duymalı, nezaket göstermeli ve hakkını tanımalıdır. Böyle bir saygı ve hak paylaşımı ise, tüm toplum katmanlarının dayandığı ortak paydalardan geçer. Nedir o paydalar ? Toplumsal düzenin temeli, devletin biçimi, hukuktur.

Laik cumhuriyet, Türkiye’de bu paydaların en önemlisi, çünkü hem devletin temeli, hem toplumun harcıdır.

Çünkü özgürlüktür laiklik. Özellikle bir İslam ülkesinde, olmazsa demokratik eşitliğin de var olamayacağı özgürlük alanıdır. Dünkü haberdi: Van’da küçücük Dilan, tecavüz edildikten sonra tavana asılıp öldürüldü. Benzer binlerce vahşetin yalnızca sonuncu örneği bu cinayet, sizce nasıl bir cinsel açlığın, nasıl bir cinsel baskının sonucudur?

Bu ülkede yıllardır, dişiliği mahrem ilanla, hem kızları kadınları eşitlikten mahrum ediyor hem de erkekleri insanlıktan çıkarıyor, hayvanlaştırıyorlar. Laikliği niçin istemiyorlar? Çünkü laiklik, dini vecibeleri devlete referans almayarak, kadın erkek eşitliğinin temelini oluşturmaktadır. Başbakan “birbirinizi sevin” diyor ha?

Kadınlarla erkeklerin, yan yana, el ele oturamadığı, evlenmeden önce flörtün yasak olduğu yerde mi birbirini sevecek birbirini tanımayan insanlar? Dinsel ve cinsel yasaklarla kuşatılan erkekler, konuşamadığı, arkadaş olamadığı “dişi”ye, hele yeri öküzden sonra gelene, elbette saldırır ancak. Sık sık döver, bazen de öldürür...

***

Van’da küçük Dilan’ın ve tecavüze uğrayan, tecavüzcüsü öldürmezse törecinin geberttiği, intihara sürüklenen, berdel verilen tüm kızların, kadınların kader mimarı, bu ülkede yıllardır laikliğin dibini oyanlardır...

Tandoğan’dan Çağlayan’a bu yüzden yürüdü yüz binlerce kadın, çünkü onlar herkesten daha iyi biliyorlar eşitliğin özgürlük, özgürlüğün laiklik demek olduğunu!

Başbakan, “Türkiye’nin ön yargılardan sıyrılmış sevgiye çok ihtiyacı var,” diyor.

Bizim ön yargılarımız, onların art yargıları olduğu için var. Asıl kendileri kadın erkek eşitliğine dair 700 yıllık art yargılardan sıyrılsınlar da, görelim!

DİĞER YENİ YAZILAR