Kedili yatak düşünceleri

Kedi balkona çıkmak istiyor. Alçak bir sesle, aralıklarla ama ısrarlı bir biçimde miyavlıyor

Haberin Devamı

Kedi balkona çıkmak istiyor. Alçak bir sesle, aralıklarla ama ısrarlı bir biçimde miyavlıyor.

Bu sesler beni uyandırıyor. Kendimi kısa bir kontrolden geçiriyorum: Uykuya doymadım. Dün geceki uçak yolculuğunun yorgunluğu vücudumu tamamen terk etmedi.

Saate bakıyorum. 08.30. Ev sessiz. Dışarıda aceleden soyulmuş bir cumartesi sabahının sessizliği var - tutup, lastik gibi gererek uzatmak istediğiniz bir an.

Gözlüklerimi takıp kalkıyorum.

Kedi arkası bana, yüzü balkon kapısına dönük, ön ayaklan dik, kıçının üstünde oturuyor.

Omuzlarında kürk, limuzininin kapısının açılmasını bekleyen bir film yıldızı gibi mağrur ve kendinden emin. Buyruğunu yerine getirmek için kalkacağımdan hiç şüphesi yok.

Buyruğunu yerine getirmem için beni yanında tuttuğunu o da, ben de biliyoruz.

Bir tür Çin işkencesi olarak kullandığı bu yok sayılması olanaksız miyavlamayı ataları yüzbinlerce yıl boyunca boşuna geliştirmediler.

"Uyanıncaya kadar bekleyemedin mi?"

Kıçına bir tekme atma isteğini bastırıp balkon kapısını açıyorum ve onu bulutlu bir güne serbest bırakıyorum. Haplarımı içiyorum. Tekrar yatağa dönüyorum. Kendimi uyku ile uyanıklık arasındaki hale bırakıyorum.

Yatak bir gemidir. Direğine hayallerinin yelkenini takıp açılıyorsun. Beyninin sonsuz sularına. Bu suları yararak sen misin giden, yoksa bu sular mıdır sende seyahat eden, hiçbir zaman bilemeyeceksin.

Saatlerce bu yarı koma halinde durabilirsin.

Kediler de rüya görür mü acaba? Ne görürler?

Neden uyuruz?

Mekanizması belli ama nedeni muamma.

Vücudumuzda bir "saat" var. Bu saat yirmi bin nöron ihtiva eden, iğne başı büyüklüğünde bir çift beyin bölgesidir. (Teknik adını bilmek istiyorsanız suprachiasmatic nucleus.) Bu bölge, beynin hypothalamus diye bilinen bölgesinde görme ile ilgili sinirlerin geçtiği noktadadır.

Göz, arka bölümünde bulunan retina vasıtasıyla ışığı algıladığı zaman, görme ile ilgili sinirler aracılığıyla "saati" uyarır. "Saat" sinyali alır almaz melatonin adlı hormon salgılanmasının durdurulması için komut verir. Melatoninin görevi bizi uyutup uyandırmaktır. Artınca uyur, azalınca uyanırız. Karanlık bastıktan sonra artan ve "uykum geldi" halini yaratan, vücudumuzdaki miktarı artan melatonindir. Salgılanması azalınca ise uyanırız. Bu kadar basit.

Sen uykuya teslim olmazsın. Uyku seni teslim alır.

Neden her gün uyuma ihtiyacındayız ve hayatımızın üçte biri uykuda geçer?

Bunun cevabı o kadar basit değil. Hatta yok. "Çünkü vücudun dinlenmeye ihtiyacı var," klasik bir açıklama ama kifayetli değil. Araştırmalar uyku esnasında beynin "uyanık" ve yoğun bir faaliyet içinde olduğunu gösteriyor. Hatta bu faaliyetler bazı bakımdan uyanık olduğumuz zamandan daha mufassal.

Kimi bilimadamları (ve kadınları) uyku esnasında beyin hücrelerimizin köklü bir reorganizasyon geçirdiğini söylüyor.

Gün içinde elde ettiğimiz enformasyonun hafızamıza monte edilmesi için uzun bir zamana ihtiyaç var. Belki, diyorlar, beyin bu işi biz uykuda iken yapıyor. Belki daha iyi ve açık düşünebilmemiz için her gece uyumak zorundayız.

Uykunun imparatoru olan kedi için, ise, gece ve gündüz yok. O istediği zaman uyur. Uyku ona değil o uykuya hükmeder.

Şanslı kedi. Gene miyavlıyorsun. Bu defa içeri girmek için. Seni dışarıda bırakayım da gör.

DİĞER YENİ YAZILAR