Gel ey Zahid bizim ile çekişme

Haberin Devamı

Sabah gazeteye doğru gelirken kafam karmakarışıktı. Gözümüzün önünde 40 yılın Huysuz Virjin’ine sahneler yasaklanmıştı. Arabanın radyosunda çalan bir türkü kulağıma takıldı. Radyoda türküye denk geldim mi dururum. Aradığım iç huzurunu türkülerde bulurum. Çalan bir semahtı. Yazan, sanki uzun zamandır RTÜK Başkanı Zahid Akman’a söylemek istediklerimi yazmış, türküyü adeta ona yakmıştı. Dinleyin bakın... “Gel ey Zahid bizim ile çekişme / Hakk’ın yarattığı kul sana neyler / Kendi kalbini arıt, bize ilişme / Bendeki küfür sendeki imana neyler / Zahid sen bu sırra erem mi dersin / Erenler halinden hey dost bilem mi dersin / Mescit hak meyhane haram mı dersin / Hak olan mescide meyhane neyler...”

Ruhum aydınlandı, zihnim açıldı. Bu topraklarda bin yıl öncesinden hoşgörüyü, anlayışı, sevgiyi, paylaşmayı anlatan böylesi nice güzelim türküler vardı. Anadolu, en başta muhabbetin ana vatanıydı. Bize ne olmuştu da bu kadar tahammülsüz, bu kadar katı bir toplum olup çıkmıştık. Bu toprakların öz değerinlerinden nasıl bu kadar uzaklaşmıştık. Odama geldim. Aradım taradım ne Kültür Bakanı’ndan ne de RTÜK Başkanı’ndan bu yazıyı yazdığım vakte kadar hiçbir açıklama, hiçbir düzeltme bulamadım.

Demek ki aynı fikirdeyiz

Sonra dün yazdığım Huysuz Virjin’e yapılan trajik sansürü eleştiren yazıma gönderdiğiniz yorumlarınıza baktım. İnanın rahatladım. Murat Uzunoğlu şöyle soruyordu: “Bu ülke nere

ye gidiyor. Önce Fazıl Say, şimdi Huysuz Virjin. Sırada kim var?” Hüseyin Bakırcı “AKP’ye ve karanlığa karşı bu kadar kolay pes etmek olmaz. Devam Huysuz, şova devam. Unutma şov her zaman devam eder, etmeli...” diyordu. Yücel Kara “Hani bu ülkede kimseye baskı yoktu? Hani her şey aynı kalacaktı? Yakında türbansız sokağa çıkan kadınları taşlayacaklar” diye yakınıyor- du. Demek ki seyirciler de Huysuz Virjin konusunda benimle aynı fikirleri paylaşıyordu.

Geçen günlerden birinde eski çocukluk fotoğraflarımı karıştırdım. Annem, babam,ben birlikte İstanbul sokaklarını arşınladığımız, babamın Lubitel fotoğraf makinesiyle bizim resimlerimizi çektiği 70’li yıl- lar. Annem mini etekli. Ama o yıllarda zaten kadınların çoğu mini etek giyerdi. Ve rahat rahat da gezerlerdi.

Gelin bir de şimdi 2008’in Türkiyesi’nin fotoğrafına bakın. 40 yıldır aynı şovla sahnelerde var olan bir isme, Huysuz Virjin’e ekranı yasaklıyoruz. Göbeğini kaşıyan adamla, Fazıl Say’ın sanatını aynı terazinin kefesinde tartıyoruz. Huysuz’a ekranı yasaklarken, Cemil İpekçi’ye en büyük kamu kuruluşlarını giydirme işini paslıyoruz.

Sormaktan hiç yorulmam

Benim işim siyaset yazmak değil, biliyorum. Ama ortada daha önce benzerine hiç rastlanmamış uygulamalar var, görüyorum. İşte bu yüzden de yorul-madan, sıkılmadan, tekrara düşmekten korkmadan bir kez daha aynı şeyin altını çiziyorum ve yine o bir türlü cevap gelmeyen o soruyu yineliyorum: Neler oluyor bize?

GÜNÜN SÖZÜ

Bir programda, bu yeni takımdan dinci bir pskiyatr, 16. yüzyılda Fransa’da krallar kakalarını lazımlığa yaparken bizim hamamlarımız vardı dedi. Ben de lazımlık hikayesi doğru ama biz hâlâ hukuğun içine sıçıyoruz dedim...(Ünsal Oskay, Haydi Gel Bizimle Ol’da söyledi.)

GÜNÜN DİYALOGU

TAMER KARADAĞLI: İşveli bir kadın olmanıza gerek yok. O başka bir şey. Bir elektriktir karşı tarafa verdiğiniz. Siz benimle burada da flört ediyor olabilirsiniz.

ÇİĞDEM ANAD: Ben flört etmiyorum. Etmiyorum...

(Haydi Gel Bizimle Ol’dan.)

DİĞER YENİ YAZILAR