Deliliğin tarihi

Kenan Evren öldü...

Diller de çözüldü...

Tezatlar dünyasında yaşıyoruz.

Olayların sonuçlarına göre hüküm veriyoruz.

Ve daima zafer kazananların yanında yer alıyoruz.

Kırk yıl sonunda yanlışlara isyan ediyoruz... Bu davranışı da gelenekselleştirdik.

Oysa her şey vaktinde olması gerekiyor.

***

12 Eylül sabahı darbeyi alkışlayanlar kimlerdi?

Kaç gazeteci, patron ve bilim adamı darbeye karşı duruş sergiledi?

TÜSİAD neredeydi? Ticaret ve sanayi odaları ve borsalar ne yapıyordu?

Basın ve patronları nasıl bir tavır almıştı?

Ve darbe sabahı asker yanlış yapmıştı da, yargı, bürokrasi ve polis ve millet çok mu doğru bir duruş sergilemişti?

Söyleyelim, hayır!

***

12 Eylül sabahı tavır alanların, karşı duruş sergileyenlerin ve soluğu zindanlarda alarak mağdur olanların bugünkü tepkilerine hak veriyorum. 35 yıl sonra ahkam kesenlerin “delikanlı ve demokrat” duruşlarına asla inanmıyorum...

Darbelerle hesaplaştığını iddia ederek darbecileri de 35 yıl sonra mahkum ederek meseleyi çözdüğünü sanan yargıya da inanmıyorum.

Haberin Devamı

Çünkü, “geç gelen adalet adalet değildir” sözüne inanmaktayım.

“ Adaletsiz rejimi adaletle yıkınız. Alkışlar önüne kansız elle çıkınız” diyen Mahatma Gandi’nin sözlerindeki felsefeye inanıyorum...

***

12 yıldan beri “Yeni bir Anayasa” diyen ve sesi kısılıncaya kadar haykıran Tayyip Erdoğan’a “hayır” diyenler darbe anayasası ile idare edilmeye razı olmuşlar!

Kenan Evren’le 12 Eylül’ün 12. yılında Marmaris’teki evinde yaptığım İz Bırakanlar belgeselinde karanlıkta kalmış bir çok konuyu açık yüreklilikle kendisine sormuştum.

Özetle demişti ki;

- Toplumun hemen her kesiminden bize gelip de sokaklar kan gölüne döndü daha ne duruyorsunuz paşam! Ve fabrikalarımızı açamıyoruz, grevlerden başımızı kaldıramıyoruz, çocuklarımızı okula gönderemiyoruz diyorlardı. Biz de mecbur kalıp harekatı yaptık...

Şimdi darbeyi beş general yaptı diyebilir miyiz?

Diyebiliyorsak, bize deli derler...

Dış ve iç etkenlerin yığınla oyunlarını aydınlığa kavuşturamadıktan sonra, beş generali mahkum etsek ve sabahtan akşama kadar arkalarından konuşsak kaybettiklerimizi geriye getirebilir miyiz?

Haberin Devamı

***

Demek istiyoruz ki, güçlerin nehirlerinde gemilerini yüzdürmeyi alışkanlık haline getirenlerin gemileri batırılmadığı ve ayıklanmadığı sürece ve “gelene ağam gidene paşam” diyenler unutulduğu müddetçe yaşanılanların ardından daha çok konuşur dururuz...

Köroğlu olmakla körün oğlu olmak arasında Everest Dağı kadar fark var...

35 yıl önce körün oğlunu oynayanlar bugün Köroğlu diye ortaya çıkmasınlar!

Herkes bir daha ellerine baksın ve kan lekesini görecektir...

Darbelerle hesaplaşmak ve o dönemlerin bir daha geri gelmesini istemeyenlere diyoruz ki; işte sandık, değiştirin darbe anayasasını!

Darbelerle hesaplaşmak da böyle olur...

35 yıl sonra delicesine nutuk çekerek değil...

Deliliğin tarihi de yazılsa, bizdeki deliliklere kimse yetişemez!

DİĞER YENİ YAZILAR