Çankaya Yolları-1

Haberin Devamı

Cumhurbaşkanı kim olmalı? Sorusuna aylardan beri cevap aranıyor... Muhalefet ‘çatı aday’ arayışlarına devam ediyor...

Ve ‘çatı aday’ senaryosuna göre tek bir aday üzerinde anlaşma hala sağlanamamış gözüküyor...

***


Ak Parti ise istişare sürecini devam ettiriyor...

Kanaatimce, Başbakan Erdoğan aday olacak gibi... Ki partiyi çok iyi organize ederek, yukarıya çıktığında çökmeyecek, dağılmayacak, ihanet etmeyecek bir çalışmanın altyapısını tamamladı diye düşünüyorum...

1,5 yıllık süreçte başbakanlığa ise Mehmet Ali Şahin, Bülent Arınç, Ahmet Davutoğlu ve Numan Kurtulmuş isimlerinin ön plana çıktığı da artık aşikar...

4 yıl İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı, 11 yıldan beri Başbakanlık yapan deneyimli bir siyasi liderin cumhurbaşkanı olmasına artık kimsenin diyeceği bir şey olmamalı...

***


Muhalefet kenetlenerek koro halinde ‘istemezük’ demeye devam ediyor görüntüsü veriyor ama bu görüntü evde yapılan ve çarşıya uyarlanmaya çalışılan bir hesap...

Lakin, kafalarındaki hesaba göre ise, kendileri de Başbakan Erdoğan’ın yukarıya çıkmasını istiyor gibi...

Neden?

Erdoğan gibi güçlü bir siyasi liderin varlığından kurtulduklarında, yani 2015 genel seçimlerinde daha rahat edebileceklerini düşünüyorlar...

***


Nasıl bir cumhurbaşkanı olmalı? Sorusuna muhalefet kanadı şu gerekçeleri sayıyor;

- Kucaklayıcı, halkın içinde olan, çatışmayı önleyecek, uluslararası alanda Türkiye’yi temsil edebilecek, toplumdaki gerilimi düşürecek...

***


Ve muhalefet kafasında başka hayaller kurarken, kamuoyuna da Erdoğan’ı istemiyormuş gibi bir görüntü vermeye devam ediyor...

Ve ileri sürdüğü gerekçelerdeki özelliklerin Başbakan Erdoğan’da olmadığını, olduğunda ise ülkenin başına nelerin geleceğini vurguluyor...

Yıllardan beri gelenekselleştirdiği, korku ve gerilim üzerine kurguladığı senaryo taktiğinden bir türlü vazgeçmeyen muhalefete sormak lazım;

- Ahmet Necdet Sezer yedi yıl boyunca kimi kucaklamış? Halkın içine ne kadar karışmış? Toplumdaki gerilimi ne zaman düşürmüş?

***


Kendisini köşke taşıyan Ecevit’e dahi Anayasa kitabını fırlatan, büyük bir ekonomik krize yolaçan Sezer değil miydi?

Ve beş milyar doların kağıt üzerinde ülke dışına havale edilmesiyle devalüasyon günlerinde yoksullaşan bir Türkiye tablosuna Sezer neden olmamış mıydı?

Kapılarına kilit vurulan kuruluşlar, işsiz kalan yüzbinlerce insan, 100 bin dolar borcun karşılığı 40 milyar lira iken, bir sabah 180 milyara çıktığında intihar edenlerin, evini, arabasını satanların, iflas edenlerin hallerine kimler neden olmuştu?

Polisin siyasi linçten ibaret hayali operasyonlarıyla itibarsızllaştırdığı kurum ve kişilerin akıbetini unuttmuş gibiyiz...

O yedi yıl boyunca hafızalarımızı zorladığımızda öyle garip ve mahsun resim karelerine rastlıyoruz ki!

Ve her rastladığımızda ağlamamak için kendimizi zor tutuyoruz...

***


Ve mahşerin beş atlısı...

Üniversitelerin kapı önlerinde başörtüsü kontrolü yapacak kadar görev dışına çıkanların polis, asker, yargı, basın ve siyaset beşlisinin oyunlarına şahit olmadık mı?

Dış güçlerin tezgahlarını ise ayrı bir tarafa bırakıyoruz...

***


Ve altı defa gelip yedi defa giden Demirel, hangi halkı kucaklamış?

En büyük destekçisi olan ‘benim halkım’ dediği o halka sırtını dönüp, ‘Arabistan’a gitsinler, orada okusunlar’ deyişini unutmuşuz gibi...

Başörtüsü yüzünden Merve Kavakçı’yı TBMM’den atmadılar mı?

Unutuldu mu o günler?

***


Ne oldu?

Başbakan Erdoğan ve kadrosu 12 yıldan beri iktidarda... Yapılanları, değişimleri saymakla bitiremeyiz... Bir dolara takla atılan günlerden bugün farklı bir yerdeyiz...

Üniversitelere artık başörtülü gidiliyor... Kıyamet mi koptu? Ülke mi yıkıldı? Döviz mi arttı? Borsa mı çöktü?

Türkiye Cumhuriyeti Devleti mi yıkıldı?

Demek ki, dostça, kardeşçe ve farklıları kucaklayarak ve tahammül ederek yaşamak oluyormuş...

Lakin, bu süreci son üç yıldan beri dinamitlemeye çalışan dış ve içerdeki uzantılar yüzünden farklı bir Türkiye oluşturma ve kurma çabası yüzünden ortam sürekli terörize ediliyor...

Ve bu korku ve gerilim senaryolarının ışığında çekilen filmlerin sinema salonlarına gitmekten, izlemekten, aldanmaktan ve aldatılmaktan bıkıp usanmadık mı?

- Çarşamba günkü yazımızda devam edeceğiz..

DİĞER YENİ YAZILAR