Yarın diye bir şey!

Haberin Devamı

Umutları yarınların sırtına yüklemiş, hatta sloganlaştırmış, yıllarca meydanlarda bağırarak demişiz ki;

- Yarınlar bizim!

Tarık Buğra da sürekli diyordu ki;

- Yarın diye bir şey yoktur!

***


“Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen’e” diyen Shakespeare kafasıyla uzaklardaki savaşlara isyan edercesine ‘hayır!’ deyip çığlık atmış ama içimizdeki savaşları da çılgınlar gibi alkışlamış ve hatta körüklemişiz!

Yedi düveli, yetmiş iki milleti sevmiş ama birbirimizi sevmekten yorgun düşmüşüz... Bir arada kardeş gibi yaşamaktan bıkıp usanmışız!

Bilinmelidir ki, öncelikle yanı başımızdaki savaşlardan sorumluyuz, uzağımızdaki savaşlardan değil...

***


Sabahın köründe kişilerin kapılarına medya ordusuyla dayanıldığında anlıyoruz ki, kişinin kalemi kırılmış!

İddianameler daha hazırlanmadan polis fezlekeleri medyaya ve internetin cadı kazanlarına servis edilmiş... Yani, Yassıada’daki ‘sanıkların idamına, şahitlerin bilahare dinlenilmesine’ anlayışını gelenekselleştirmişiz!

Batılı hukukçular ne diyor;

- Yasa ölüdür, yargıç diridir!

Ya bizde?

***


Birkaç gün önce, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne giden yüksek yargıçlardan bazılarıyla bir araya gelip sohbet ettik...

Avrupalı hukukçuların bakış açılarından bazı kesitler anlattılar... Diyorlarmış ki;

- Yasa çerçeve çizer, içini yargıç doldurur... Yasa 1950’de çıkmış olabilir, yasanın güncel yorumunu yargıç yapar!

Türkiye’den giden davaları inceleyen batılı yargıçlar;

- Hukuku ilkeler üzerine inşa etmezseniz, ilkelleştirirsiniz!

***


Ve ‘hukukun bürokrasisi olmaz!’ diyorlarmış...

Ama bizde hukukçular bürokratlaşmış!

Dilekçeler aylarca mahkemeler arasında gidip gelmiş... Adres tespiti, tebligatı derken dava zaman aşımına uğramış...

Yani, hukuki boşluklar ve bürokratik süreçlerden istenildiği zaman çıkabilmek, kaçabilmek için yüzlerce açık kapı bırakılmış...

Bir dilekçe bir mahkemede 11 ay bekletildikten sonra mücavir ildeki bölge idare mahkemesine gönderilmiş, oradakiler aylar sonra dosyayı iade etmiş ve gerekçesini şöyle izah etmiş;

- Sen de mahkemesin, biz de... Sen bir üst mahkeme değilsin ve bunu bize gönderemezsin... Ve sonuçta süre-ret...

Yani, süre aşımından ret kararı devreye girmiş... Davacı mağdur olmuş... Batılı yargıçlar AİHM’de bu dosyayı inceledikten sonra şu kararı vermiş;

- Amaç mahkemeye erişmektir. Hâkim, önüne gelen davaya bakmak zorundadır. Aksi hâlde somut hak kaybı oluşur.

***


Dosyalar ve kararlar sürekli yarınlara ertelenmiş! Yıllarca bekleyen veya bekletilen davaların duruşması ise üç dakika sürmüş... AİHM’de binlerce benzeri dosya varmış!

Yarınları düşünüyorsak, gelecek kuşakların kavga etmesini istemiyorsak bugünü çok iyi yaşamamız gerekir!

Hukukun büyük bir resim olduğunu söyleyen batılı yargıçlar, duvarlara asılan her kötü resimden yargıçların sorumlu olduğunu ifade etmiş...

Çünkü her dava bir tablo gibi hukuk müzesinde sergilenmektedir...

Hukukta, yarın diye bir şey yoktur...

Bugün vardır...

DİĞER YENİ YAZILAR