Popülerden nefret etme 'yavşaklığı'

Haberin Devamı

Hazmetmenin nesinin bu kadar zor olduğunu toplumca anlayamadığımız tek vakadır belki de Fazıl Say. "Arabesk yavşaklığından" nefret ediyorum söyleminden sonra şimdi de popçulara laf geldi Ama anlamaya çalışmayı bıraktık sanki. Çünkü artık çok sıkıldık!

Bundan 2 sene önce… Aya İrini Kilisesi’nin bahçesinde bekliyoruz bir grup gazeteci. İstanbul Müzik Festivali’nin onur konuğu Renee Fleming gelecek birazdan. Gerçek bir diva! Yaşayan en muhteşem seslerden biri olarak kabul ediliyor; Amerika’nın biricik sopranosu... İlk gelen benim, ilk röportaj da benim hakkım. Uzun uzun sorular, tatlı tatlı cevapların ardından, son sorumu soruyorum: “Peki siz kimleri dinlersiniz? Popüler müzikle aranız nasıl?” Tereddüt etmeden cevap veriyor bütün egosundan sıyrılıp: “Beyoncé! Dünyanın en yetenekli kadınlarından biri olduğunu düşünüyorum.” Hiç şaşırmamam gerek belki ama evet, şaşırıyorum. Renee Fleming, bir klasikçi olarak; bırakın Beyoncé kadar popüler olmayı, onun kadar takdir göremeyeceğini de biliyordu. Çok önce aşmıştı bunları belli
ki.

“NE ALBÜMÜ YA?”

Bu girizgahın sebebi elbette Fazıl Say… Şöyle demiş kendisi: “Biz klasik müzikçiler 3-4 günde bir CD kaydını bitiririz genelde. Benim oldum olası anlamadığım konu, bir albüm kaydı için 3-4 ay stüdyo kiralayan ‘popçu’ arkadaşlar durumudur. Onca stüdyo parası, her gün 1500 TL. Yazık günah. Orada bütün gün kahve, sigara, alkol vs içerler... ‘Albüm kaydındayız’ diye ferman salarlar... Eee? Sonuç? Albüm! A ha... ‘Sevdim seni üzdün beni aşkım aşkım, yârim yârim, aşkım aşkım’... 50 senedir... Ne albümü ya?”

BİZİM ‘POPÇULAR’ VE BEYONCE

Say’ın ‘kulaklarını çektiği’ popçulara karşılık olarak biraz Renee Fleming’in taptığı Beyoncé’nin durumuna bakalım…

1- “Senin gibisini bir dakikada bulurum ben”

2- “Delicesine aşığım sana!”

3- “Dünyayı yönetelim kızlar!”

Beyoncé’nin popüler şarkılarından üç cümle sadece… Bir orijinallik yok; değil mi? İlk cümlenin versiyonlarını Demet Akalın’dan, ikincinin versiyonlarını Sertab Erener’den, üçüncünün ise Nil Karaibrahimgil’den bolca duyduk. Üstelik o Beyoncé ki, hayranlarını çıldırtmak üzere bu aralar. Yeni albüm bir türlü gelemiyor, 8 aydır stüdyoda! Yani bizim ‘popçu’lar, 3-4 ayda albüm tamamladıkları için başarılı bile sayılabilirler aslında. Ama gönül bu işte… Sevmiş koskoca Fleming!

DEMODE OLMAK İÇİN VERİLEN SAVAŞ

‘Hazmetmenin’ nesinin bu kadar zor olduğunu anlamakta hiç bu kadar zorlanmamıştık toplumca... Morrissey’in bile Madonna’yı eleştirmeyi bıraktığı bir dünya düzeninde Fazıl Say’ın “Demet Akalın-Serdar Ortaç formülü”yle savaşı bırakmayarak, neden bu kadar ‘demode’ olmak için çabaladığını anlamak gerçekten zor hepimiz için.

Fazıl Say için ne ilk, ne de son bu açıklamalar. Malum “Arabesk yavşaklığı” meselesinde yazılmayan, çizilmeyen kalmamıştı. Ortak görüş, “Böylesine yetenekli, dünya çapında bir yetenek… Neden böyle şeyler yapıyor yahu?” noktasında birleşti her seferinde. Ben buradan sıyırmak isterim kendimi öncelikle. Çünkü bir klasik müzikçinin yetenekli veya dünya çapında olduğuna karar verecek yetide değilim. Bilmiyorum Fazıl Say’ın ne kadar dahi olduğunu veya bu ülke için ne kadar büyük bir şans olduğunu. Zaten başımıza ne geliyorsa ‘bilmeden’ birilerinin ‘iyi’ veya ‘kötü’ olduğuna karar vermekten geliyor; o varsayımlar genelde doğru olsa da…

BAZEN DEMET AKALIN'IN NEFRETİDİR MÜZİK!

Fazıl Say’ın ise kötü olduğuna karar verdiği tek bir şey var aslında: Popüler! Say’ın sahte muhalefetine inat, müzik gerçektir oysa ki! Üçüncü kadehten sonra, üç yan masada eski sevgilisini ‘yenisiyle’ gören herkesin “Benden sonra bunu mu buldun?” savunma mekanizmasıdır bazen. O anlarda Demet Akalın sadeliğidir, nefretidir müzik. Bazen hayatın boyunca unutamayacağın bir Leonard Cohen konseridir, bazen rastgele girdiğin bir caz bardaki çellistin kendinden geçişidir. Bazen de Ankara'nın yollarıdır, büklüm büklüm yollarıdır.

Burada da harika kurgulanmış bir savunma geliyor Say’dan… “Ben, ben eserlerimde Mezopotamya’yı işliyorum, Hayyam’ı işliyorum; bizim topraklarımızı anlatıyorum!” Bizi bu kadar iyi anladığını sanan bir müzisyenin, senelerce en büyük darbeyi ‘üst-perde’ bakışlardan yediğimizi görememesi ayrıca alkış sebebi… Tek partili dönemde alaturka müziği radyolarda yasaklayan, ‘Caz çalın, az modern olalım’ zihniyetinin hayli kusurlu, bol açık veren 2013 uyarlamasıdır Fazıl Say bu haliyle.

ROCKÇILAR BU İŞİN NERESİNDE?

Bir de benim ‘oldum olası anlayamadığım’ bir konu var Say’la ilgili… ‘Rockçılar’ neresinde bu işin?

Niye onlara tek bir laf yok? Çok mu harika rock piyasası bizim ülkemizde? Yoksa çoğunlukla ‘muhalif’ oldukları için yırtıyorlar mı bu yaylım ateşinden? Ne düşünüyor acaba otoriteler otoritesi, Say hazretleri hiçbir kimlik bulamamış rock müziğimiz konusunda? Hiç duyduk mu?Bir de kötü haberim var son olarak. Olur da yine “Vallahi kızım olmasa basar giderim” tehditleri başlarsa diye… Dünyanın her yerinde popüler olan, bizim ülkemizdeki kadar popülerdir. Acı ama gerçek; Rihanna, Chopin’den daha etkilidir bu düzende… Umarım bir gün “Rihanna’ya ateş açtı!” başlıklarını da görürüz Guardian’ın sürmanşetinde…

Çünkü biraz sıkıldık artık.

DİĞER YENİ YAZILAR